Öğle namazını Selimiye Camiinde kıldıktan sonra Mehmet Çiftçi Ağabeyimle yılların eskitemediği kuşbaşı ve köfteci Kılcı diye tanınan Hafız Mahir Ağabeyin lokantasına gidelim dedim.

                               Lokanta her zamanki gibi dolu ve duman tütüyor. Müşteriler yine otuz yaşın üzerinde ve emekli damak tadına önem veren ehli keyif Konyalı hemşerilerimle tek tek selamlaştım. Aynı damak tadına aşina olanlar olarak sanki yıllardır tanışan dostlar gibi muhabbetle selamlaşır ve sohbet ederiz.

                               Be ne zaman Mevlana Türbesi tarafına yolum düşse muhakkak Rahmetli Kılcı Hafız Mahir Ağabeyi hem ziyaret ederdim.1980 li yıllardan beri alışkanlığımı sürdürürüm. Her zaman yanımda sevdiğim dostları götürürüm. Tabi damak ve sadeliği sevenleri incik cıncıkları değil.

                               Bugün yine alışkanlığım üzere Rahmetli Hafız Mahir Ağabeyin lokantasındayız. Bu daracık küçük lokantayı boş bulmak zordur. İlk boş masaya değil boş sandalyeye oturacağız. Mehmet Ağabey ırın gırım etmek yok tamam mı?

                               —Ne zaman itiraz ettik ağam söyle ne zaman?

                               Aynı düşündüğüm gibi sağdaki masada boş sandalyeye oturuverdik. Oturduğumuz masada 70 yaşlarında aksakallı, nur yüzlü amcamız oturuyor. Otururken;

                               —Selâm ün Aleyküm Hacı Bey Amca izin verirseniz buraya oturacağız!

                               —Aleyküm selam ne münasebet evladım buyurun merhabalar hoş geldiniz!

                               —Hoş bulduk Hacı Amca! Bu arada Rahmetli Hafız Mahir Amcanın oğlu geldi.

                               —Hocam ne yiyeceksiniz yine köfte mi atayım? Hacı Amca;

                               —Tek köfte evladım, Hafız nerelerde yine böbreklerinden rahatsız mı?

                               —Hocam babam vefaat edeli yaklaşık bir yıla vardı.

                               —Kusura bakma evladım ben altı yıldır mahsurdum. Dolayısıyla dışarı çıkamadım. İnanın hiç duymadım, babanı çok severdim. Çarşıya ilk çıktım ve buraya geldim. Cenabı-ı Allah gani gani rahmet eylesin. Olur, be oğlum sakın ola ki bu ocağı söndürmeyesin!

                               —Elbette Hocam Cenabı-ı Allah(cc) sağlık verdiği müddetçe bu ocak yanmaya devam edecektir inşêallah. Dualarınızı, desteklerinizi ve bizi unutmayın!

                               —Baban hafızdı burayı çalıştırırdı hafızlığım çürümesin diye Selimiye Camiinde Mukabele okurdu. Esnaflığı da, hafızlığı da sağlamdı.

                               —Eksik olmayın Hocam Allah(cc) razı olsun. Ahmet ağabey yine kuşbaşı alırsınız değil mi?

                               —Yalnız bir bucuk olsun!

                               —Hocam siz nerelisiniz?

                               —Seydişehir’leyim Konya ya geleli 47 yıl oldu. İmamlık, Kur’an Kursu öğretmenliği yaptım ve emekli oldum. Ya siz nerelisiniz Hafız Mahir’in yerini bildiğinize göre Konya’nın yabancısı değilsiniz?

                               —Ben Çumralıyım hocam ancak anam-babam Dorla şimdiki adı Aydoğmuş Kasabasından gelmişler.

                               —Desene Müftü Vehbi Efendinin köyündensin?

                               —Evet, Vehbi Efendi de Amcazademiz olur.

                               —Peki, evladım Vehbi Efendinin oğlu Dr. Ekrem vardı, nerelerde şimdi?

                               —Sizlere ömür, iki bin iki yılında vefat etti.

                               —Allah rahmet eylesin, iyi doktordu, fakir fukara babasıydı epeyce bir süre il sağlık müdürlüğü yapmıştı. Ya Avukat Naci sağ mı?

                               —Naci Amca sağ Havzan’da oturuyor hocam!

                               —O zaman sen Nasır Efendiyi de bilirsin.

                               —Nasır Amcanın son zamanlarını bilirim. Babam rahmetlinin yanına çok gelirdi. Her gelişinde yıllardır birbirlerini görmemiş gibi kucaklaşır koklaşırlardı. Aralarında ayrı muhabbet vardı. Eşref oğlum sakın beni ihmal etme diye tembih ederdi.

                               —Haydi, buradan buyur, sen Eşrefin oğlu musun? Ben babanla tanışırdım samimi, ihlâslı, dürüst

Esnaftı. Allah rahmet eylesin! Bu arada hem hocanın hem de bizim yiyeceklerimiz geldi hoca;

                               —Ben ayda bir kez perhizi bozarım ve bugün perhizi bozma günüm. Bugün yıllar sonra buraya geldim ve sizlerle tanıştım. Hafız Mahirin vefatını öğrendim ya!

                               —Rahmetli babam da sizin gibi bazen perhizi bozardı. Konya’ya ziyaret yahut doktora geldiğimizde;

                               —Hacı Ahmet sür Gazyağcının oraya! Ben bile bile takılırdım.

                               —Baba perhizi bozmasak mı acaba?

                               —Hacı Ahmet hem Konya ya geleceğim hem de kebap yemeyeceğim öyle mi? Tabancası varsa atsın. Derdi ve girer girmez bir tek bir buçuk söylerdi. Hocam altı yıllık mahsur kalmak ne demek?

                               —Evladım hatun yatalak hastaydı ve altı yıl yattı. Hak vaki oluncaya kadar dışarı çıkamadım. Kimseye emanet edemedim. Yüz akıyla emaneti tevdi edinceye kadar çarşı pazarı unuttuk. Sonrasında şeker, tansiyon, şu bu derken bide rahat değiliz. Çocuklardan habersiz kaçıp perhiz bozuyoruz Ahmet Efendi!

                               —Allah sizden râzı olur dilerim hocam. Yenge hanıma da sabrını ecrini verir. Dünya hali elbet bu tür imtihanlar olacaktır. Önemli olan imtihanlardan yüz akıyla çıkmak öyle değil mi?

                               —Tabi evladım dünyaya imtihan için gelmedik mi? Meslek Yüksek Okulu Hocalarının lokantaya girdiler.

                               —Selamün Aleyküm Ahmet Bey afiyet olsun!

                               —Aleyküm selam hocam sağalasın!

                               —Sizde cenaze için mi geldiniz?

                               —Evet, hocam cenaze için geldik. Bil vesile hem açlığımızı giderelim hem de Rahmetli Hafız Mahir Ağabeyi yâd edelim dedik.

                               —Bizde cenazeye geldik Hafız Mahir benim eniştem olur. Yeğenleri ziyaret edeyim dedim.

                               -Ben 1980 li yıllardan beri Kılcı Hafız Mahir Ağabeyi ile tanışırdık..Buranın damak tadı ayrıdır ve unutulmaz gösterişsiz ,sade daha doğrusu buranın kendine has havası var.Ben bu havayı solumayı burada soluklanmayı seviyorum.Yan masadaki  müşteri söze karıştı;

                               —Hemşerim ben Karapınarlıyım tesadüfü buraya girmiş bulundum. Karışık olsun dedim ne köftenin ne de kuşbaşının tadına doyamadım. Elinize sağlık aldığınız parayı yağa bala verin. Babanıza rahmet diliyorum.

                               —Evet, sevgili hemşerim bu lokantanın kendisine has havası var. Bu havayı dürüstlük, samimiyetle süsleyen Kılcı Hafız Mahir Ağabeye Allah’tan rahmet diliyorum. Abdalın midesi doydu mu gözü yolda olurmuş, bize müsaade. Aman buranın dumanın söndürmeyin koç yeğenlerim Allahaısmarladık hayırlı işler!