Ülkemiz genelinde gündemde olan Kentsel Dönüşüm, hemen hemen her deprem yaşandığında hep ön plana çıkar.

 Yeterince değer verilmeyişinden dolayıda olası bir depremde, can ve mal kayıplarını yaşarız.

17 Ağustos 1999 depremin üzerinden 23 yıl geçmesine rağmen, hala insanlar bu depremin acılarını yaşıyor.

Bu depremde, 328.113 ev işyeri yıkıldı ve hasar gördü. 18.873 insanımız yaşamını yitirirken,23.781 insanımız ise yaralandı.

Marmara Bölgesi başta olmak üzere 16 milyon insanımız bu depremin sonuçlarını yakından hissetti, 1 milyondan fazla insanımız evsiz kaldı.

30 binden fazla işletmenin zarar gördüğü bu depremde, 200 milyar liranın üzerinde bir zarar oluştu.

Söz konusu deprem ile diğer depremlerin neden olduğu can ve mal kayıplarına bakarsak vahim bir tablo ile karşılaşırız.

Ülkemizdeki 100 yıl içerisinde oluşan depremlerde 110 bin insanımız yaşamını yitirmiş, 700 bine yakın yapıda yerle bir olmuştur.

Peki nedir bu kentsel dönüşüm. 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesidir.

 Kanun, Türkiye’nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin  sağladığı yapım kredisi, kira yardımı, belediye harç - vergi avantajlarını da kullanarak yeniden yapılmasını öngörmektedir.

Özellikle deprem riski çok yüksek olan şehirlerimizde, Kentsel Dönüşüme ağırlık vermek ve uygulamak oldukça hayati bir öneme sahiptir.

 Çünkü depremin can ve mal kayıplarına neden olduğu şehirlerimizde, Kentsel Dönüşüm uygulandığında can ve mal kayıplarını oldukça az yaşanıyor.   

 Konuyla ilgili Sürdürülebilirlik alanındaki fırsatları daha güçlü bir şekilde vurgulamak hedefiyle harekete geçen yapı sektörü, Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) ev sahipliğinde,  Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı desteğiyle “Yeşil Binalar ve Şehirler Zirvesi’22"nde bir araya geldiği zirvedeki konuşulanları sizlerle paylaşmak istedim..

İstanbul'da gerçekleştirilen Yeşil Binalar ve Şehirler Zirvesi’22'de bu yıl "Sıfırın İnşası" ana teması olarak işlendi.

Zirvede, "Binaların geleceği, sürdürülebilir finansman, karbonsuzlaştırma hedefleri ve döngüsel ekonomi" gibi konu başlıklarına değinildi.

Zirve'nin açılış konuşmasını yapan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Hasan Suver, Ulusal yeşil bina sertifikası olan YeS-TR ve sürdürülebilirlik kavramlarına değinerek, " Yeşil bina uygulamaları enerji verimliliği ve çevrenin korunması açısından son derece önemli bir adımdır. Ülkemiz kendi yeşil bina kriterlerini belirledi.  Yeşil binaların değerlendirilmesi, derecelendirilmesi ve sürdürülebilirliğin tasdikini sağlayan yerli ve milli bir uygulama olan Yeşil sertifika (YeS-TR) sistemini kullanıma hazır hale getirdik. Bu sistem sayesinde bir binanın tasarımından kullanımına kadar geçen bütün süreçleri çevresel, sosyal ve ekonomik olarak değerlendirdik. Çevreye daha az zarar veren, enerjiyi en verimli şekilde kullanan, atığını değerlendiren, yeşil alan ve sosyal donatısı sağlanmış üst seviyede ses yalıtımı olan, ulaşım planlaması yapılmış, bina ve yerleşim alanlarının oluşturulmasını hedefledik. Sürdürülebilir binalarla birlikte enerji tasarrufu yüzde 50’ye ulaşıyor."

Bakan Yardımcısı Hasan Suver'in Ulusal Yeşil Bina Sertifikası YeS- TR ile enerjiyi en verimli şekilde kullanan, yeşil alan ve sosyal donatısı sağlanmış bina ve yerleşim alanlarının oluşturulmasıyla,   Sürdürülebilir binalarla birlikte enerji tasarrufunun yüzde 50’ye ulaşıyor olması güzel bir gelişmedir.

Yine Zirvede konuşan ÇEDBİK Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sami Kılıç, "ABD'de yapılan bir çalışmaya göre, binaların sürdürülebilir olması enerjide yüzde 24 ila 50 tasarruf sağlıyor. Bu yılın İlk 6 ayında 48 milyar dolarlık dövizi enerji için harcadığımızı düşünürsek, bu rakamların ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor. Sürdürülebilir binalar atık konusunda yüzde 70, su kullanımında ise üçte bire varan oranda tasarruf sağlıyor. Kriterleri binalarımıza yerleştirmezsek tasarrufa geçemeyiz. Bunu azaltamayız. Bunu azaltamadığımız zaman da daha ciddi iklim krizleriyle karşı karşıya kalma riski olacaktır. Sürdürülebilirlik konusu artık gönüllülük esasından çıktı ve bir zorunluluk halini aldı. Kamu, özel sektör, STK’lar, üniversiteler, toplum hepsi birlikte bu konunun içine girmesi lazım."

Enerji tüketiminin en büyük kaynağının binalar olduğunu belirten ÇEDBİK Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sami Kılıç, 7 milyon konutun kentsel dönüşümünün sürdürülebilir kriterlere uygun bir şekilde yapılması durumunda uzun vadede, 500 ila 800 milyar dolarlık bir enerji tasarruf sağlanabileceğini vurgulaması dikkat çekicidir.  

Sonuçta Kentsel Dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi sağlanır.

 Ayrıca Kentsel Dönüşüm bizlere çok yararlı avantajları da sağlar. Riskli sayılabilecek alanların ve binaların yeniden yapılandırılmasını oluşturuyor.

 Bu süreç kimilerine göre iyi, kimilerine göre kötü görünebilir. Kentsel dönüşümün faydalarının sürecinin nasıl yürütüldüğüyle ilgilidir.

 Ülkemizde geçmişten gelen çarpık kentleşme ve binaların zayıf yapılmasından dolayı, deprem ve diğer afetlere karşı çok savunmasız bir durumdadır.

 Bu binaların yenilenmesi ve günümüz teknolojisiyle birleşerek, sağlıklı binalar haline getirilmesi oldukça yararlı olacaktır.

Diğer taraftan bu süreçten bazılarımız korkarız veya tedirgin oluruz. Bunun sebebide biraz karşışık olmasından kaynaklanıyor.

Karışık durumdan kurtulmak içinde Kentsel Dönüşüm sürecini tam anlamıyla doğru yürütecek uzmanlara sahip lisanslı firma ile anlaşarak bu işe girilmelidir.

Bu şekilde devletin desteklerinden, kredilerden nasıl yararlanacağınız vb. gibi konularda detaylı bilgi ve yardımlar alabilirsiniz.  

Kentsel dönüşümün avantajları ancak süreç doğru yürütüldüğünde görürüz.

Son söz olarak söyleyeceğim ülkemizdeki Kentsel Dönüşüme bir bütün olarak bakmalıyız.

Sürdürülebilirliği konusunda da birlikte hareket etmeliyiz.

 İçinde yaşadığımız bu çağda iklim bozuklukları ve doğal afetlerin artmasıyla bu iş gönüllükten çıktığı gibi, bir zorunluluk halini almıştır.

 Onun içinde toplumun bütün kesiminin içinde olduğu bir Kentsel Dönüşüm Sürecini, daha sağlıklı yürütülebiliriz.

Ancak o zaman Kentsel Dönüşümde istenilen noktaya gelebilir ve iyi bir başarı yakalayabiliriz.

Allah göstermesin meydana gelecek depremlerde daha az can ve mal kaybı verebiliriz. Olaşan her türlü zarardan da en az etkilenebiliriz.

Ne dersiniz sizce de böyle olması gerekmez mi?