Eskiden hastaları tedavi eden ilaçsız doktorlar.

Bundan yıllarca önceleri belki 50 belki de 60 yıl denebilir hekimlerin az ve sadece şehirlerde bulunduğu ve köylerden şehre gelip gitme vasıtalarının ancak merkepler katırlar ve atlarla veya tatar arabası denilen basit araçlarla yapılabildiği yıllarda. Köyde her hastalığın bir tedavi yöntemini bilen koca karılar veya da kırık çıkık ustaları askerde nalbantlık yapmış olan Baytarlar bu işlerin baş aktörleri idi. Hatta o günün köylü tabiri ile yanlarına bir fincan gayfe ile varılmazdı kendilerini naza çekerlerdi. Peki, köylerde böyle idi de şehirlerde çok mu yaygındı doktora gitmek hayır buralarda da yine koca karı ve bitkisel ilaçlardan ve bunları bilenlerden mutlaka faydalanılırdı. O günlerden bir hacamat kan alma örneğini sizlerle paylaşacağım.

Şimdi ki gibi böyle kan aldırmak filan hem bilinmezdi hem de insana faydalı olacağına inanılmazdı. Bir insanın çok şiddetli başı ağrıyordu bunu yakınımız olan o zamanlar 50 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir berber ile sohbette konu edildi. Berber yarın bize gel ben senin baş ağrına bir çare bulayım dedi. Adam sevindi ertesi günü bekledik berberin evine gece gittik ben küçüğüm ve meraklıyım acaba bu baş ağrısına ne ilacı verecek diye. Adamı bir iskemleye oturtan berber amca tam ense sininin orta çukurunu ustura ile yuvarlak bir şekilde tıraş etti. Tamamen temizlenen ensenin orta yerine usturanın ucu ile derince bir yara açtı. Ve daha önceden hazırlamış olduğu büyükçe bir öküz boynuzunu geniş tarafını o yara açtığı yere tamamen yerleştirdi ve boynuzun uç tarafında açılmış olan delikten ağzı ile vakum yaparak kanı emmeye başladı bu dakikalarca sürüyor boynuzun boşluğuna toplanan kanı yanındaki bir leğene boşaltıp tekrar emerek kanın daha fazla çıkmasını sağlıyordu ve bir müddet sonra bu kadar yeter artık bir senden daha fazla baş ağrısı çekmeyeceksin yine ağrı olunca gel yine hacamat yapalım bu kanın tam ve hızlı devretmesini sağlayacak sende rahatlayacaksın dedi filhakika adam çok rahatladı ve birkaç sene aralıklarla bu durum tekrar edildi daha başka insanlarda bu tedavi yöntemine başvurdular. Şimdi anlıyorum ki kan vermenin bu hem bu gibi olaylara sebep olduğunu hem başkalarına faydalı olduğunu hem de vücuttaki kanın tekrar yenilendiğini anlıyorum. Mallar hasta olunca atlardaki kum sancısı ruam (sakağı) hastalıklarını da o askeriyede katırlar atlar ile uğraşmış orada hayvan hastalıkları üzerinde bilgi sahibi olmuş insanlar çare bulurdu. Köylülerin başhekimleri ve bulunmaları idi örneğin atlar baharda yeni çıkan yeşil otları yerken çok miktarda kum yutarmış buda mideye çöker hayvan kum sancısına tutulurdu işte o köy baytarları hayvanın karnına sabunlu su vererek veya karbonat vererek o midede hareketi sağlar hayvanı iyi ederdi. Sakağı olan hayvanı ise ya bir sıcak ahırda gübre ile üzerini örter yada bir ufak yerde sobayı çok yakarak kırk dereceden fazla bir sıcaklık oluşturur bu köy ağzı ile dovucu (zatürree) olmuş olan merkep at ve katırları iyileştirirlerdi.

Kırık çıkıkçılar ise hem insanların ayak kol bacak kırınla oynaklarından çıkma neticelerinde çekilen ızdıraplardan kurtulmak için başvurulan ve olmazsa olamazlarından idi köylülerin. Kırıkları kırılan yere göre tahtadan yaptığı seyik denen parçaları hazırlayıp kırık olan kemikleri el yordamı ile birazda bilerek yerine getirip o kırığı önce bir tuzsuz tereyağlı bez ile sarıp. Üzerine de seyikleri sıralayıp uç kenarlarında açtığı kertiklerden ipi takarak genellikle yünden yapılmış olan bir ip ile dönüşümlü bir tertiple sarar ve iyileşmesi için beklemeye bırakır bir iki gün ara ile de hastayı kontrol ederdi sarılan kırık mahal şişmeye başladı mı bu yerine kaynamakta olduğunun işareti idi.

Dikkat edilen şey sargı üzerine yün ipi mutlaka gerekli idi çünkü yün ipi esnemeye müsaitti başka ipler esneklik vermez şişen kırık yerin kan dolaşımı sağlanamazdı iyileşmede gecikirdi. Ya bir darbe sonucu veya başka sebeplerden dolayı bir kol parmak omuz bel gibi yerlerde çıkma olmuş ise o sınıkçılar için bunu onarmak daha da basitti. Bu çıkık çekmenin yerine göre çeşitli yöntemleri vardı her ustanın kendisine has. Mesela bel çıkılarında beli çıkmış olan kimsenin ense tarafında ustanın oturup ayakucu tarafında bir başkasının oturup ikisinin ayakları bir birine dayanarak ortada kalan hastanın belini baş taraftaki bu işi bilen ustanın bir bez ile bağlayıp ense ile çeneden tuttuğu bedeni asılmak sureti ile çıkık beşlin yerine gelmesi sağlanırdı. Bu tür çekimleri yapanların yanında şayet bunu yapanın acemi usta olması tehlike arzettiğinden ikince bir yöntem uygulanırdı. Mesela hasta olan adamı yüz üstü yatırıp belini yukarı doğru biraz kaldırtıp o hastanın farkına vardırmadan üzerinde ani bir refleksli hareket yaptırıp çıkık belin yerine gelmesini sağlardı ustalar.

Diğer omuz ve kol bilek parmak çıkıklarında da çeşitli yöntemler uygulayıp insanların ızdırapları’nı dindirirlerdi bunlarda çok aranan ilaçsız doktorlardandı.

Birazda kol dirsek omuz bilek ve ayaklarda tarak çıkıklarını çekiliş şekillerinden ustalardan gördüklerimi aktarmak istiyorum omuz çıkıklarında oynağın aşağı doğrumu yukarı doğrumu çıkış yaptığı usta tarafından tespit edildi mi usta kolu kendine doğru çeker kolun ya üstünden yada koltuk altından bir çabuk yumruk darbesi ile çıkık oynağı yerine getiriverirdi. Bilek ve dirseklerdeki çıkıları ise asılarak kola verdiği kendine has yerine gelmesini sağlar ve tekrar oynatmasını ister hastadan onun yaptığı hareketin neticesinde yerine geldiğine kanaat getirirdi. Bu çıkılardan en zor olanı ve ustayı uğraştıranı ise ayaktaki tarak kısmının çıkması idi. En zor yerine getirilen çıkı vücutta ayak taraklarındaki çıkıklardır buralarda tarak gibi oynaklar olduğundan zor olur derdi ustalar. Bu gibi çıkıkların onarılmasında usta tarağı çıkık ayağın parmaklara yakın olan yerine bir oklava biçiminde yuvarlak değnek yerleştirip ayağın ön kısmının kalkık durmasını sağladıktan sonra çıkık tarağın olduğu kısmı kuvvetlice ovalar elinin ayası ile sonra zaten ayakta olan hastanın yanına dikilir ve ayağının topuğunu çıkık tarağın üzerine hafifçe basar. Bu arada usta çeşitli sözler ile hastayı oyalayıp kendini sıkmamasını sağladıktan sonra ani bir hareketle ayağının topuğunu çıkık tarağın üzerine kuvvetle basar zaten oklava üzerinde askıda duran çıkık tarak yerine gelmiştir. Ama burası zor kaynar üst üste çıkmaları çok olur onun için hastaya ayağını yere çekinmeden kuvvetle basması önerilirdi. Bunlarda ustaların cesaretli olması ile olurdu yoksa canı acıyan hastaya acıma hissi olursa usta bu işte başarılı olamazdı.

Eskiden köylerde bu tür tedavilerde çok ta randıman alınırdı benim birçok kere başıma gelmiştir bu kırık çıkık olayları hep bu ustalardan şifa buldum onların sayesinde iyileştim ama şimdi bu işleri köylerde de pek bilende yok artık sanırım. Daha başka eski ihtiyar kadınların doğumla ilgili tecrübeleri de köylülerin vazgeçilmezi idi ama bunda çok kere genç gelinler bilinçsizlik yüzünden öldüğünü duyardık ama kader denir geçilirdi. Karın ağrılarında( tatarca) baş ağrılarında üşütmelerde buna benzer güncel hastalıklarda kulunç durumlarında ise tecrübeli ihtiyar kadınların gerek bitkisel otlardan gerek kurutulmuş otlarda ada çayı kekik gibi gerek kurutulmuş meyvelerden veya vücudun ağrıyan tutulan bölgelerine kupa şişe vurmak suretiyle iyileştirdikleri vakiydi bunlar işte ilaçsız doktorlardı ama iyi ki varlardı. Olmasalar köylülerin bu şehre ulaşımın olmadığı yıllarda can simitleriydi. Bunların dışında birde iğne yapanlar ve diş çekenler vardı. İğne yapanlar ya askerde sıhhıye olanlar yada bir parça eli mahir olup ta bir başkası iğne yaparken görmüş sadece cesaret sahibi insanlardı. O eski anam babam gaz ocaklarının üzerindeki ateşte kaynatılan cam şırıngalar ilaç şırıngaya alınıp ta vurulacak kaba etin yeri tespit edildi mi yuka mı oldu derin mi oldu bilmeden ilaç sıkılır. Artık hasta insan o günlerce acıyacak olan kalçasını ovuşturur giderdi bazen de iğnenin yeri apse yapıp günlerce akıntıya sebep olurdu ama kimse iğneciyi suçlamazdı. Çünkü yine ona muhtaç olma durumu her zaman vardı. Ya diş çekenler köyüler bunlardan da medet umardı hatta şehirlerde bu mesleği yapan berberler bile vardı. Onlarda mesleğinin dışında bazen diş çekerlerdi eline bir yerden azı veya düz olsun bir diş kerpeteni geçiren usta sayılırdı ve herkes ona diş çektirmeye varır bazısını çıkarırı bazılarını ise kırar ama usta suçlu olmazdı. Morfin yok uyuşturma yok dişi yerinden sökmek kaba kuvvete bağlı ya kırılacak yada çıkacak çene kemiği zedelenmiş bilmem ne olmuş ne çekenin nede çektirenin umurunda olmazdı. Biri cehennem azabı diye tabir edilen diş sancısından kurtulur diğeri is ustalığın ve iyilik yapmanın verdiği hazzı yaşardı. Köylülerin bir tabir vardır çok kullanırlar. Acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenirmiş nalbantlığı diye işte dişçilerde iğnecilerde bunların misli idi. Bunlardan başka köylerde daha çok kara hekimler vardı bazıları bayan bazıları da erkeklerden ibaretti. Köylülerin işleri ağır ya bir odunu kaldırırken ya da bir tahıl çuvalını kaldırıp istif ederken göbeği düşer insanın işte bunların ustaları genelde koca karılardan olurdu. Hastayı yere sırt üstü yatıran nene göbeğinin üzerinde elini biraz gezdirip göbeğin yerinden başka yerde attığını tespit eder. Onu göbeğin yerine getirmek için büyükçe bir çömleğin ağız tarafını göbek bölgesinde gezdirerek içersine hava dolamsını sağlar bir müddet onu orada sabit tutar ve aniden kaldırıverirdi işte o anda başka tarafa kaymış olan göbeğin yerine geldiğini söylerdi. Sanırım gelirdi de çünkü ağrı kesilirdi bunu ben 1960 lı yıllarda bende İzmir de yaşadım bir hanım teyze bu usulle düşen göbeğimi yerine getirmişti öyle ise o yıllarda şehir ilçe köy pek fark etmiyordu bu işler.

Ayrıca bir daha vardı hekimliğin revaçta olduğu hastalık gençlerde bilhassa çok olurdu bazı düğünlerde ara sıra yediği karışık yemeklerden yada midesini üşütmeden midesinde müthiş sancılı bir hastalık olurdu ya da karnı patlayacak derecede şişer komaya girerdi gençler. Bunların ustası ise yine koca kadınlardı. Hazımsızlaşmış ağrıyan mideye karın boşluğundan bel kısmını kavrayacak şekilde bir elek veya o günlerde çok bulunan kalbur kasnağını esnek ip ile tam göbeğin üzerine sarar sonra kasnağı o bölgede yavaş yavaş sıkıp gevşelterek gezdirir ve midedeki gaz sıkıntısını hazmettirip şahsı kusmaya zorlar derdinden kurtarırdı. Ya da bizim oralarda çok bulunan ardıç tohumlarını kaynatıp lapa yapar onu midenin üzerine sıcacık sararak mideyi yumuşatırken. Ayni anda o kaynayan maddenin çıkardığı değişik acayip bir kokuyu da hastanın burnuna teneffüs ettirerek onun daha çabuk kusarak rahatlamasını sağlardı. Başka kendi doktoru olanlarda vardı köylülerden yaz sıcağında ekin tarlasında çatlamış ayak topuklarındaki yarıklara eller üzerinde oluşan çatlaklara yanmış meşe külü ile katranı karıştırıp sürerek yumuşamasını ve iyileşmesini sağlarlardı. Bazen midede oluşan ağrılarında çeşitli otlardan tedavisi olurdu birkaç tane ot çeşidinden yapılan adları. sakızcık veya bez kulak ya da kaya sakızı (kenger) bunların teperi kesilerek çıkan sütlerin donması ile elde edilen o acımsı ama çürümeyen lezzetli sakızlar ise midedeki hastalıkların emsalsiz ilaçları idi