Kadınlar günü dedikleri...

Abone Ol

 

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. Daha sonraki yıllarda Birleşmiş Milletler bu günü Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edip yaygınlaştırmıştır.

Tarih boyunca kadınların statüsü tartışılmış, kimi yerde aşağılanmış kimi zaman insandan sayılmamış kimi zamanda ölüme mahkûm edilmiştir. Ortaçağ kilisesi kadınların büyücülük ve cadılık yaptığı suçlaması ile Engizisyon mahkemelerinde canlı canlı yakılmasına karar vermiştir. Ortaçağda Bizans'ın en güçlü döneminde bile kadının sosyal mevkii çok düşüktü. Öyle ki; Kadın erkeğin malı idi. Onda istediği gibi tasarruf hakkı vardı. Hayat ve ölümü eşinin elindeydi. Köle olarak kabul edilirdi. Kadın önce babasının, evlendikten sonra kocasının, kocası ölünce de oğlunun esiri idi. Kadın bir şehvet metaı addolunurdu. En medeni olan Atinalılar arasında bile kadın çarşılarda satılır, başkalarına ihale olunurdu. O sadece evin düzeni, çocuklara bakmak için lâzımdı.( Hz. Muhammed ve Hayatı, A.Himmet Berki-O. Keskioğlu, s. 10)

Batı'nın dünyaya egemen olduğu modern bir hayatta yaşadığımız için küreselleşmenin neticesinde Batı gibi düşünüp, Haçlılar gibi olayları yorumlamaya başladık. Kadınlara özel bir günün tahsis edilmesi o varlığın hayatın dışına itilmesi ve ihmal edilmesi neticesinde bir haksızlığa uğramasının tezahürü olduğu görünmektedir.  Batı tarafından 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü ilan edilmesi ile kadınlardan bir özür dileme, onların yanlış anlaşılması sonucu iade-i itibarlarının verilmesi gibi bir yaklaşımla bir günlük de olsa onları onura etmek amaçlanmıştır.  Oysa bizim onlar gibi bir aşağılık kompleksine girmemize gerek yoktur. Kadının aşağılandığı, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, mal olarak alınıp satıldığı o cahiliye devrinde, Hz Muhammed (sav) çıkarak kadınların da erkekler gibi Allah'ın saygın bir kulu olduklarını, onların da erkekler üzerinde hakları olduğunu ifade edip, mahrum edildiği mirastan haklarının olduğunu ortaya koyarak zamanın hegemonyasına meydan okumuş ve kadınları cahiliye düzeninin ağır kıskacından kurtarmıştır. 

Kadını ezip, onu yok saydıktan sonra da güya bir takım haklar verdiği söylemiyle hareket eden modern hayat, kadını kadın olmaktan çıkartıp erkekleştirme yoluna götürmüştür. Özgürleştirme bahanesi ile erkeğin karşısında kıyasıya bir rekabete sevk etmiş, erkekle kadını karşı karşıya getirmiştir.  Böylece kadın, ailesini ve çocuklarını ihmal etmeye başlamış, aile bütünlüğü ve birlikteliğini de bitirmiştir. Her platformda dile getirilen kadın erkek eşitliği bir safsatadan ibarettir. Allah Teala kadın ve erkeği biyolojik olarak, duygusal olarak ve ilgi ve ihtiyaçlar açısından farklı yaratmıştır. Bireylere karşılıklı hak ve sorumlulukları yükleyen dinimiz İslam, Kadın ve erkeği birini diğerinden üstün olarak görmemiştir. Kadın ve erkek birbirini tamamlayan bir birinin eksiklerini gideren bir bütünün parçaları gibidir. Evlenirken bir aile olmayı aile sıcaklığı içerisinde tertemiz nesiller yetiştirmeyi hedeflemiş eşler,  birbirlerine karşı mali, ekonomik herhangi bir özgürlüğü elde etme peşinde değildir. Kadın ve erkek eşitliğini ortaya atmak kadına bir zulümdür. Hassas, narin, duygusal yaratılan kadını erkekle aynı kulvarda yarışa sürüklemek haksızlıktır. Ağır ve yorucu işleri kaldıramayan bedeni,  erkeğin yapacağı işleri yapamaz. O'nun erkekten daha mahir olduğu, kendisinin yatkın olduğu kadınlık görevlerinin yanı sıra yapacağı bir takım işler vardır. Kadın ailede adalet esasına dayanan iş bölümü gereği bir takım hak ve vazifeleri ile ailenin en saygın ferdidir.

Modern hayatta kadının özgürlüğü, eğer kimseden izin almadan dışarı çıkmak, vücudunu açıp saçmaksa, sermaye çevrelerinin ürünlerini satabilmek için piyasa ve pazarda eşyanın mali kısmına katkı sağlamak ve erkeklerin nefsani arzularını tatmin etmek için bedenini teşhir etmek ise bu kadını istismar ve onun onur ve haysiyetini ayaklar altına almaktır. Oysaki bizim inancımızda kadın her şeyden önce ayaklarına cennetin serildiği, hürmet ve saygıya layık şefkat ve merhamet abidesi bir annedir.