Yine Fransızca bir başlık. Fransızcam olmadığı ve kolayca sorabileceğim birine de ulaşamadığım için internetteki otomatik çeviri programlarına başvurdum. Yanlışım varsa bağışlarlar umarım Fransızca bilen dostlarımız. Eminim grameri yanlış da olsa meramım anlaşılıyordur. Birkaç gündür yazılı ya da görüntülü, sanal ya da gerçek basında dillendirilen cümleden farklı bir cümle kurmaya çalışıyorum.
***
"Je suis Charlie" demenin prim yaptığı bir ortamda ben aksini söylüyorum. Birinin söylemesi gerektiğine inandığım için. Bu tutumum asla Charlie'nin başına gelenleri onayladığım için değil.
Charlie'nin yaptıklarını onaylamadığım için "Ben Charlie'yim" demiyorum. Charlie ne yapmış? Aralarında benim dinimin de bulunduğu dinleri aklı sıra tiye alan karikatürler yayımlamış. Hiçbir din için böyle bir şeyi yapmam, yapılmasını da onaylamam.
Haksızlığa uğradığı zaman, ifade özgürlüğü engellediği zaman Charlie'nin yanında olmak tabii ki benim dinimin bana emrettiği bir görev. Ama sadece yanında olmak, kendimi onunla özdeşleştirmek değil.
***
İfade özgürlüğü konusu, biliyorum, netameli. Şiddete çağırmayan düşünceler açıklanabilmeli, başkalarını rencide etmeyenler de.
Dini inançlara karşı olabilirsiniz. Bu inançlarınızı ifade etme hakkınız da olabilir. Ama dini inançları olanları şiddet uygulayarak bu inançlarından vazgeçirmek gibi bir düşünceniz varsa bunu uluorta ifade edemezseniz. Dini inanç sahiplerini rencide edecek ifadeler de kullanamazsınız. Kuşkusuz dini inanç sahipleri de bu inançlara sahip olmayanların hassasiyetlerine saygı duymak zorundalar.
Bazı ülkelerde dini inanç sahiplerinin bu türden inançları olmayanlara karşı neredeyse ağızlarına gelen her şeyi fütursuzca söyledikleri uzun dönemler yaşandı. Bu yanlıştı kuşkusuz, ancak bu yanlıştan kurtulalım derken başka bir yanlışa kapı aralamanın da bir anlamı yok. Sopayı taraflardan birinin elinden alıp ötekinin eline vermek adilane bir tutum olmaz. Taraflar görüşlerini rahatça ortaya koyabilmeli ki insan seçimini yapabilsin. Baskıyla yapılacak seçimlerin hiç bir değeri olmaz.
***
İnsanlar dışlandıkları ya da öyle hissettikleri kararlara uymayı kabul etmezler. Bu, gerek ülkeler içi, gerekse ülkeler arası planda günümüzün en büyük sorunu. Biz bunu kendi ülkemizde yaşadık. Bazı dinsel grupları, bazı etnik grupları yok sayarak yaptığımız gelecek öngörüleri boşa çıktı. Bu öngörüleri yaparken keyfi de davranmıyorduk, kendimizce dayandığımız değerler vardı ve yetkili kurullarda, yetkili kurumlarca ve tamamen formalitelere uygun biçimde yapıyorduk bu işleri. Ama bir hakikat vardı, bu hakikat bizim gerçekimizden farklıydı ve gerçeği hakikat sanmak bizim hatamızdı.
Şu anda Fransa'da (ve tabii ki bütün Avrupa'da, hatta tüm Batı'da) yaşananlar bizim yaşadıklarımıza önemli ölçüde benziyor. Ben diyeyim yirmi, siz deyin otuz yıl önce Avrupa'nın geleceği hakkında yazılmış makalelere, kitaplara bir bakın. Bu makale ve kitaplarda geleceğin Avrupa'sında İslam'ın adı bile geçmez. Müslüman kökenli dinsel ve etnik grupların yok sayılmasının bir sonucuydu bu. Avrupalı, bu gruplara mensup gençlerin camiyle aralarının soğuk olması, kendi dillerini konuşmamaları, aynen o ülkenin gençleri gibi müzik dinleyip belki de onlardan da çok alkol ve madde kullanmaları ve tabii ki İslam ülkeleri adı verilen ülkelerdeki geri kalmışlığı gerçekine bakarak bu insanların aidiyet hakikatini es geçiyordu. Onca bilimsellik ve nesnellik iddiasına rağmen Batı da gerçeği hakikat sanmak hatasına düşüyordu.
Bugün biçilen fırtınalar, o günlerde ekilen rüzgârların sonucudur. Şu anda zarar gören durumunda olanı suçlamak ya da yapılan yanlışı tahfif etmek değil amacım, ancak kimseye yarar sağlamayacağı kesin olan bugünkü düğümü çözmek istiyorsak işin alt yapısını da bilmek zorundayız diye düşündüğümden yazdım bunları.
***
Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)