“ Öğrencilerin gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmeleri” eğitimin tanımı olarak TDK ‘da yer almaktadır.

Gençleri eğip bükerek istenilen becerileri verme sorumluluğu da okul, öğretmen, aile ve topluma verilmiştir.

İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte her birimizi olduğu gibi öğrencileri de şekillendiren bir dijital dünya var.

Dijital dünyanın gücü kapalı toplumlarda sınırlı olmasına rağmen, gelişmiş veya gelişmekte olan toplumlarda daha etkili bir güç olduğu da günümüzün gerçeğidir.

Eğitimin konusu ‘nesne’leşiyor.

Her ne kadar geçmişe göre öğretmenin sınıf üzerindeki tesiri azalsa da halen eğitimin öznesi öğretmendir. Ders verdiği sınıfı evirip çeviren bir öğretmen 40 dakikalık bir derste o sınıfı uzaya götürebileceği gibi yine o sınıfa zehrini akıtıp sınıfı akrep yuvasına da döndürebilmektedir.

Öğretmenlerimiz bir kısmında tükenmişlik sendromu yaşanmakta, yaptıkları işin farkına varamadıkları görülmektedir.

Yaşadığımızın problemin çözümü belki de öğretmenler olarak geçmişte iz bırakmış öğretmenlerimizin hayatlarından ilham almaktan geçiyor.

“İnsan, kendinden başkasını örnek almadıkça ilerleyemez.”

                                                                                      ( Oliver Goldsmith)

  Günümüzde öğretmenlik mesleğini yaparken aşkımızı kaybettik, gönülden söylemediğimiz için gönüllere giremiyoruz.

                İranlı düşünür Ali Şeriati diyor ki, “insanı iki şey uçurur, aşk ve para.” Bugün biz, insanları, gençlerimizi, neslimizi para ile uçuramayacağımıza göre geriye tek alternatif kalıyor aşk ile uçurmak. Yani mesleğimizi aşk ile yapmak.

            İnsanımızı uçuran abidevi şahsiyetlerden biri de Mahir İz’dir.O:”Elini, evini ve gönlünü açan” bir öğretmendir.

            Ülkemizde binlerce öğretmen geldi geçti. Nasıl oldu da, semamızda bir yıldız olarak “Baba Mahir ”Hoca yer buldu. Arkasından binlerce dua okuyan kişi bıraktı.

            Bunun izini sürdüğümüzde bir iz karşımıza çıkıyor. Mahir İz. Tasavvuf kâl işi değil hâl işi derler.

Mahir Hocanın hangi özellikleri bizi kendine hayran bırakmıştır?

“El emri -fevkal edep”(emir edepten üstündür.)

 İlk olarak şunu söyleyelim o yılmamış, yeni bir neslin inşası için uğraşmış, ümitsizliğe kapılmamıştır. Bizim gibi topu taca atmamıştır. Başkalarının işi ile değil kendi işi ile uğraşmıştır. Zor zamanlarda büyük doğumlar yapabilmiştir.

Neslimize şahsiyet kazandıran değerlerden birisi olan Nurettin TOPÇU: ”Bu ülke en büyük darbeyi maariften aldı” der. Düzelmenin de maariften olacağını vurgular. Yeniden dirilişin öğretmenler eliyle olacağını ifade eder.

Mahir İz :” Benim için talebe evlattan evladır”der.Neden? Sorusuna şöyle cevap verir; ”Bir insanın kendi evladı, babasının salih amel, kâmil iman yolunda gitmeyebilir. Ama talebeler hocalarının ideallerini geleceğe taşımak için emek sarf eder.”

“DÜNYAYA TEKRAR BİN DEFA GELECEK OLSAM YİNE ÖĞRETMEN OLMAK İSTERDİM” diyor. Bunu da şehitlerin ahirette Allah’ın sorması üzerine dünyaya dönüp şehit olmaları isteklerine benzetir.

Zaten vasiyetinde talebelerine mezar taşına “muallim” yazdırılmasını ister.

Mahir İz, çocukluğunda oyunlarında da öğretmencilik oynamıştır.

Bilelim ki, onun başarısının temelinde güçlü bir irade ve sönmeyen bir aşk yatar.

O, sohbet adamıdır. Okul dışında her yerde her zaman gönüllü sohbetler yapar. Bunlar karşılığında ücret almaz.

Dedik ya mesleğine aşık. İşte mesleğine aşık başka bir gönül erine kulak verelim. Nurettin Topçu:”40 yıl öğretmenlik yaptım abdestsiz derse girmedim.” Onlar, okulu mabetten farklı görmüyordu.

Yolumuzu kutup yıldızı gibi aydınlatan gönül erlerini rahmetle anıyoruz. Günümüzde de olduğuna inanıyor ve onları arıyoruz.

Selam ve dua ile…