Ülkelerin genel olarak egemenlik sembolleri vatan (kara, deniz, hava sınırlarımız), bayrak, istiklal marşı, dil, millet, milli para  vs. olarak belirlenebilir. Hepsi milli egemenliğin çarpanlarıdır; biri olmadığında egemenlik/beka kalmaz!  Ülkelerin egemenlik sembollerinden biridir para…  Bir mübadele yani ortak değişim ve birikim aracıdır. Önceleri para yerine mal takası yapılırken MÖ 7. Yüzyılda Anadolu’da Lidya’lılar tarafından ilk madeni para icat edilmiş ve o tarihten buyana yaygınlaşarak kullanılagelmiştir. Para bir değeri garanti ettiği için altın karşılığı iken 1970’ler de ABD’de  ülke idaresinin iradesine/isteğine bağlı olarak basılmaya başlanmıştır. Parayı, karşılıksız kağıt üzerinden belirleme, enflasyon olarak halka yansımıştır.  Paranın üzerinde bir miktar yazar ve önyüzünde imza edilmiştir; ancak neyi satın alacağını garanti etmez. Bu satın alma gücü zaman içinde değişiklik gösterebilir ki, buna enflasyon denir. Enflasyon, kişinin bilgisi ve rızası olmadan varlıklarındaki eksilme, alım gücündeki kayıp olarak kendini gösterir.

Ülkelerin parasının istikrarı, bir gelişmişlik ve güven göstergesidir. Aynı zamanda, insanlarının da bir çeşit itibarıdır. Parası sağlam olan ülkeler, ekonomik, askeri ve sosyal yönden de aynı ölçüde güçlüdür.

Her yönden kalkınma, günübirlik değil; uzun vadeli sistematik çalışmaların sonucudur.  Bu sistematik çalışmanın temelini plan ve anlaşmalar oluşturur. Stratejik plan yapabilmeleri ve iç-dış anlaşma yapabilmeleri için bu ortak değişim ve birikim aracının değerini doğru öngörmeleri gerekir. Halbuki, paranın değer sisteminde dalgalanmalar, bu ortamı önemli ölçüde ifsad eder. 

Paranın değerindeki dalgalanmalardan birileri kazanırken birileri kaybeder, hatta batar, kaybolur gider. Bu sistemin ne insafı ne acıması vardır. Bu tür ekonomilerde, fiyatlar da doğru belirlenemez ve öngörülemez. Güvensizlik ortamında insanlar, tedbirli olmak adına fiyatları yüksek belirleme eğilimlidirler. Bu hal, yine enflasyon ve ekonomide tıkanıklıkları, durgunluğu beraberinde getirir. Paranın değersizleşmesi ile akşamdan sabaha insanların emeği, ömrü, özgürlüğü ellerinden alınır.

Günümüzde, bankalar paradan para kazanan müesseseler olarak bilinir ve kendilerini finans sektörü olarak tanımlarlar. Bankaların önceleri sanayi, ulaşım, teknoloji gibi sektörlerde iştirakleri bulunurken önemli ölçüde reel sektörden çekilerek sadece bankacılık işine odaklanmışlardır. Reel sektör krizdeyken genelde  en kârlı sektör olmuşlardır. (Bankalar 2020'de tüm zamanların en yüksek karına ulaştı. Türk bankacılık sektörü, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yoğun olarak yaşandığı 2020'de yaklaşık 60 milyar lira ile tüm zamanların en yüksek yıllık karını elde etti. Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/bankalar-2020de-tum-zamanlarin-en-yuksek-karina-ulasti/2144234) Yani, bir anlamda ticaretin, en önemli bileşeni olan riskten kurtularak kılçıksız balık yemenin yolunu bulmuşlardır.

Bütün bu bilgilerden sonra gelelim işin çıkarım kısmına… Bu zamanda, ülke idareleri, ya radikal bir yönelimle parayı çok eskilerde olduğu gibi değerli madene bağlamalıdırlar ya da kurumsallaşma ve güven ortamını tesis ederek paranın istikrarını sağlamalıdırlar. İkinci yol daha zordur bana göre… zîra, insanoğlu ve sistem zayıftır; hırs ve ihtirasının esiri olabilmektedir; dış tesirlere daha fazla açıktır.  Peki, aksi halde yani istikrar sağlanmaz ise ne olur? Başa dönersek egemenlik yani beka meselesi olarak karşımıza gelir? Nereden mi bildim? Tarihe bak!