5 Mayıs’ta başlayıp 185 gün süren Hızır Günleri ile 8 Kasım’da başlayıp 179 gün süren Kasım günleri olarak yıl ikiye bölünürdü. Hızır Günleri geldi mi bolca çalışma zamanı da gelmiş olurdu.

Kara kışta kar yağsa kara serçe bahara çıkmaz. Kara kışta işini bitir, zemherinin kışı zehir. Gonya’nın gışı bahara düşer. Gonya’da kasım yüzeli yaz belli…

Oysa bilinir ki normalde kış 40 zemheri (erbain) 50 hamsindir ve cemreleri içinde saklar. Zemheri 21 Aralık’ta başlar 30 Ocak’ta biter ardından Hamsin başlar, cemreler dâhil 50 gün sürer (Hamsin 50) zemheri hamsin toplamı 90. Dokuzda mart dokuzu 99 bir de Sultan Nevruz etti 100.

Anlatılanlara ve yaşanmışlıklara bakınca Zemheri kışı çok şiddetli ve sürekli olurdu, ama Hamsin daha ılımlı geçmesine karşın özellikle Mart aylarında yaşanan kısa süreli ama çok haşin, sert ve öldürücü kış yapar. Örneğin 1971 yılı Mart ayının 13’ünde iki gün süren ve 71 tipisi olarak anılan hatırladığım kadarı ile Konya yöresinde 69 insan ve binlerce küçük ve büyük baş hayvanın ölümü ile sonuçlanmıştı.

İşte bundan dolayı atalarımız“Hamsin Zemheri’den kemsin” dermiş ve cevaben, “Ne kadar kem olsam da iti solutur çifti yörütürüm” derlermiş. Doğru cemrelerin ilki havaya düşer, havayı ısıtır, ikincisi suya düşer suları ısıtır, üçüncüsü ise toprağa düşer, toprağı ısıtır. İşte “Mart kapıdan baktırır kazma küreği yaktırır” sözü de bunun için söylenmiştir.

“Malın yiyeceğine (azığına) yeter olmaz” diye de bir söz vardır.

Konya’nın dağ köylerinde yakın zamana kadar rençperlik ilkel metotlar ile yapılırdı. Benim köyüm Kilistra’ ya ilk traktör 1960’larda geldi. Köylümüz önceleri öküz ve atların koşulduğu karasaban ve pulluklarla ekin eker yetişen ekinleri orak ile işler, merkeple harmana çeker sonra öküz ve atların koşulduğu düğen ile aylarca düğen sürüp ardından günlerce gece ve gündüz rüzgârı bekler, tınazı savurur, ürününü eve merkeple taşırdı. Bu böyle 70-75 yıllarına kadar köyün büyük kesiminde devam etti.

Bu kadar çalışmaya, emeğe rağmen kaldırdığı ürün ne evinde olan aile horantasına yeterdi ne de samanı ve hayvan yemi, arpası burçağı elindeki ihtiyacı olan sığır ve davarına yeterdi.

“Bunun için ev insanı ödünçle doyar da ahırdaki mallar ödünçle doymaz”,“Tekneden önce samanlığı doldur kışın rahatlığı budur” denirdi. Evde ekmek tükense komşudan ödünç ekmek alırsın, öğün savulur, ama malın yiyeceği biterse komşudan ödünç saman istenmez onu da zor duruma düşürürsün. Bundan dolayı kışın malın yiyeceğini hazırlamak önemliydi.

Yazdan hummalı bir çalışma ile başlar tâ kar yere düşene kadar bu hazırlık devam ederdi.

Örneğin harmandan kaldıracağımız samana destek için, yazın ekinler olmadan önce sulanan çayırlarımızdan otları kosa (tırpan) ile biçer, onu burma yapar kuruturduk samanlığa basardık. Harmandan sonra boş bırakılmış arazilerde ve dağların bazı verimli yerlerinde yetişen mallara yarayışlı olduğunu bildiğimiz yabani otları ve dikenleri biçer eve getirir kurutur yine onu ilkel düğen ile sürer diken samanı yapardık. Bu saman evdeki tek tırnaklı hayvanlarla beraber koyunlara çok yarayışlı besleyici yem katığı olmadan yenen bir saman olurdu.

Artık kışa doğru Ekim Kasım aylarında dağlarımızda bol olan meşe ağaçlarından yaprakları budar, merkeple evlere taşır kurutur, onu ufak parçalar ile ovar, kışa yardımcı yiyecek olarak samanla karıştırır mallara verirdik. Bunların uzun dalları ile kuruttuklarımızı da davar cinsi keçi ve koyunlara verirdik. Geceleri ahırda iple yükseğe asılır oradan yemelerini sağlanırdı. Pelitler her zaman olmaz, oldukları sene ise toplanır kırılarak ovalanırdı. Bunlar hayvanların vazgeçilmez yiyecekleriydi. Yine öküz ve inek gibi sığır cinsi malların çok sevdiği yardımcı bir yem de kırsal arazide çok yetişen Keven bitkisi idi. Bu bitkilerin kökü yağlı olduğu için kazma kürek yardımı ile kazarak yerden söker sert ve acı veren dikenlerini bir meydan ateşi ile üter. Kökleri ise kısa kısa kesici bir aletle kesip Taş ve benzeri bir cisimle ezerek Malların samanına karıştırıp alternatif yem olarak verirdik Mallar bu besin değeri yükse yağlı yemi iştahla yerdi.  Unutmadan yaprak ovarken söylenen bazı türkülere de yer vereyim. “Kara yaprak ovarlar/Bize gelme kovarlar/Senin gibi tembeli tavuk gibi yolarlar.” İşler öyle çok ağırdı ki eskiden, hatta bazen çok çalışıp yorulunca biraz dinlenelim diye oturunca, büyükler, “Hadi hadi bakayım ite evlenmek yok, bize dinlenmek yok. Çalışana iş çok, çalışmayana ekmek yok” derlerdi.  Baharla başlayan hummalı çalışma Kasım ayının sonlarına, ormandan kış yakacağı odunları temin etmeye kadar devam ederdi.  Kırsal kesim köylünün yaz kış çalışması bitmezdi. Bunu da şöyle bir deyimle anlatırlardı “İte evlenmek yok, köylüye dinlenmek yok”, “Ağustos’ta atın kuyruğu durur ama biz duramayız.”

Gördünüz işte her sözlerinde bilgelik vardı ve her cümle sanki bir kitaptı. Hepsine Allah’tan rahmet dilerim. Burada çok çalıştılar, orada Rabbim rahat ettirsin inşallah.