İşyeri Psikolojisi, Üniversite ve İnsan Kaynakları

Abone Ol

Ülkemizde üniversite bitirmiş gençlerin işe başladıklarında ve sonraki iş hayatlarında karşılaştıkları sorunlarla ilgili bazı deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.

Bunlar sadece benim deneyimlerim değil elbette.  
Arkadaşlarımın, değişik kademede çalışan arkadaşların işyerindeki hayal kırıklıkları.

Zaman zaman değişik sektörlerde benimle çalışan ekip arkadaşlarım olduğu gibi, değişik mecralarda görüşlerini paylaşan arkadaşlarımın deneyimlerinden de faydalandım.

İşverenlerin serzenişlerinden, beklentilerinden, işverenle çalışanın iş yerindeki çatışmalarından gözlediklerimden de faydalanarak.

Hatta bu konu sadece yönetim açısından da değil. Değişik meslek gruplarından insanların üniversiteden sonra iş yerinde yaşadıkları zorluklar, başarısızlıklar için de bu konuyu yazmak istedim.

Ülkemizde işletme fakültelerinde, işletme öğrencilerine ve mühendislik okuduktan sonra işletme ve yönetim okuyan öğrencilere standart yönetim dersleri, çağdaş yönetim becerileri ve ilkeleri öğretilir.

Günümüzde   yönetim ve örgüt derslerinde örgüt iklimi diye konu olarak bahsedildiğini biliyorum.

Bunun çok ilerisinde bir konu, Bir öğrencinin bir, meslek sahibinin  mesleğe uyumu meselesi..

Üniversitelerimizde dersler işlenirken olması gereken ve daha iyi nasıl yapabiliriz konularında öğrencileri yetiştirirler.

Hatta mesleklerinin en ileri seviyesine nasıl gelebilir, başarılı bir kariyer nasıl olur konuları açıklığa kavuşturulmaya çalışılır.

Sonuç; işe başlayan insanlarda hayal kırıklığı, zorlanma,  ümitsizlik, kararsızlık, içe kapanış. Birçok sıkıntı, acı çektikten sonra yeniden kendini buluş, mevcut koşullara göre kendini yeniden tanımlama gibi geçen uzun bir süreç.

Sudan çıkmış balığa dönmüş, meslek diplomalı ama meslekleşememiş bir çalışan.

Sonuç; başarısız, mutsuz çalışma ortamı, aradığını bulamamış patron, başarısız işletmeler, dünya ekonomisinin dışında kalmış iş yerleri. Katma değer üretemeyen işletmeler.

Bence bunun çözümü;

Fakülteler, derslerinin arasına ama ders, ama seçmeli olarak işyeri psikolojisi dersi koymalı.

Mühendislik fakültelerinde uygulanan işyeri stajı daha yoğun bir şekilde uygulanmalı, staj işletme okuyan öğrencilere de mecbur olmalı.

Ya da iş yeri eğitimi olarak bir dönem ayrılmalı, 

İşverenleri ve iş yerlerini bu yönde özendirecek teşvikler getirilmeli.

Yüksek lisans ve doktora programlarının tezlerinde iş yeri ve psikolojisi üzerine de araştırmalar teşvik edilmeli.

Öğrencilere iş hayatı ile ilgili projeler yaptırılırken iş yeri ortamı, psikolojisi üzerine de en az bir proje yaptırılmalı.

Üniversitenin bulunduğu şehirlerde, sanayi bölgelerinden işveren, yönetici, teknik insanlar olmak üzere iş hayatının içinden insanları herdönem en az bir kere olmak üzere üniversiteye davet etmeli, deneyimlerini öğrencilerle paylaşmaları sağlanmalı. Bu aynı zamanda  işverene de üniversite ile iş birliği kapılarını aralayacaktır.

Üniversite öğrencilerini de OSB, Sanayi Odaları ve Şirketlerin düzenlediği konferans,panel etkinliklere katılmaları sağlanmalı, deneyimlerinin arkadaşlarla paylaşmasına ortam hazırlanmalıdır.

Öğrencilerin şirketlerle ortak projeler yapması sağlanmalı, şirketlerin sorun olarak tanımladığı konuları öğrenci öğretim görevlisi olarak bir proje ile çözme kanalları oluşturulmalı,

Yoksa;

İş yerlerinde gerek patron, gerek yöneticilerin duygusal tacizlerine zemin hazırlanmış olur,

Öğrencilerin sadece beklentileri ve standart anlayışları yükselmiş, ancak iş yerine uyum ve verebilecekleri göz ardı edilmiş olur.

İşyerini tanımadan işe başlayan bir mühendis, bir ustanın önünde beceriksiz hale gelir, Kediye aslanı boğdurmuş oluruz.

Mevcut iş yerinde kaşarlanmış, iş yeri siyaseti üzerine olgunlaşmış insanların kaprisleri karşısında çok yetenekli bir insanı gölgelemiş olabiliriz.

Sözde sistemle çalışan oysa kişisel ilişkilerle yürüyen bir iş yerinde, iş başlayan insanı işi öğrenmeden önce etkin insana biat ettirecek ortamda belki de çok değerli bir beyni harcamış olabiliriz.

Ülkemizde geleneklere dayalı bilimsel dayanağı olmayan  yönetim biçimleri uygulanmakta.  Eğer işveren ve temsilcilerini  daha okul aşamasında buluşturacak ortamları hazırlayabilirsek, deneme yanılma sitemi ile uzun zamana yayılan bir o kadar da maliyetli olan değişimi, hızlandıracak imkanların kapılarını aralayabiliriz.

Dişi ve tırnağı ile bir yerlere gelen işveren değişime karşı muhafazakar davranmakta. Onun için değişmekten çok konumunu korumak öncelikle olmakta, haklı olarak. Üniversite ve işveren arasında kurulacak sağlam iletişimler onların da değişime güvenli bir şekilde iştirak etmelerini sağlayacaktır.

Yaşamışların  deneyimlerinden faydalanmak, hem bir erdem, beceri ve öğrenmenin maliyetini düşürücü akıllıca bir yoldur.

Keşfedilmişi yeniden keşfetmeye gerek yok.

İnsan kaynaklarının kaliteli hale gelmesi günümüzün en elzem sorunudur.  Katma değeri ancak kaliteli beyinlerle sağlayabiliriz.

Yoksa şimdiye kadar hep beyin göçü vererek insanlarımızın başka ülkelerin başarılarında ve mutluluklarında rol almasına bilinçsizce  sebep olduk.

Beyin göçünü geriye döndürmeliyiz.

Bunun yolu da öğrencilerimizi daha üniversitede iken işyeri, ve psikolojisi konusunda yetiştirmeliyiz.

İşverenleri de onların yetişme evresinde  işbirliği yapmaları konusunda teşvik etmeli, onların gelecek nesillerden ne bekledikleri konusunda  beklentilerini tanımlamalarını ve bunları öğrenci , öğretim üyesi ve üniversite ile tanıştırmalıyız.

Bence işyeri psikolojisi  hem sosyolojik, hem psikolojik hem de mesleki olarak tam bir tez konusu.

Umarım yeni genç araştırmacılardan birisinin dikkatini çeker.