Evliyasıyla, enbiyasıyla, aziz insanları ve şehitleriyle en zengin ülke takdir edersiniz ki değerli kardeşlerim, yine bizim ülkemizdir. Toprağımızın her bir karışında ya kınalı kuzumuzun yani bir şehidimizin kanı vardır, yada sadece metrelerle aralıklı evliya veya bir Allah dostunun türbesi vardır memleketimizde. 

       İstifade etmesini bilene, himmetin kadr-u kıymetini idrak edebilene, bulunmaz, ziyareti herkese nasip olmaz ziyaretgahlardır buraları. 

       Dolayısıyla insan hayatında elbet herkes kaderini yaşar ve kendi ilmi ve marifetiyle hayatını idame ettirir fakat, böylesi Allah dostlarını ziyaret ederek hem feyz almak, ilmini araştırarak ilminde istifade etmek, hem de onların himmetleriyle ve onların nazına cenab-ı Mevla'dan inayet istemek, emin olun alacağınız kararlarda ve yaşayacağınız her bir anda, adeta muhafaza dualarının etkisi gibi her an üzerinizde bir kalkan olmakta ve ;

       Evliyanın himmeti yayından çıkan oku geri çevirirmiş şuuruyla, haklı davanda, rızkının ve nafakanın sana ulaşmasında ve Allah katında dualarınızın kabulüne, hayırlı vesile olmaktadır. ( inanın, sayısız tecrübeyle sabittir. )  

        Dolayısıyla değerli kardeşlerim yazarınız olan bu fakir daima bir haftalık programı içerisine, muhakkak ki en az iki ve başta Kubbe-i Hadra olmak üzere bir velî türbe ziyaretini dahil eder ve bu ziyaretlerden de son derece feyz alıp istifade eder ki, bu bizim kitaplarımızı yazmadan önce ki edindiğimiz bir aile geleneğidir. 

      Keza bugünde sütünumuzda anlatacağımız konumuzda buna mukabil bir dolu hazret ziyaretidir ki, Allah herkese bu aziz dostlarının kabrinin başına varmayı, ve himmetlerine nail olmayı nasip etsin inşaallah.          

       Değerli okurlar hani bir Allah dostu diyor ya ; 

       Her devirde Allah için sevilmeye layık, canını ve malını Allah yoluna adamış öyle kâmil veliler bulunur ki, onlar ilahi aşk için bir merkez durumundadır. Allah'u Tealâ yeryüzünde en büyük sermaye olan ilahi aşkı onların kalbine emanet etmiştir. İlahi aşk ve edeb onların her şeyine yansımıştır. Onlar Allah'ın boyası ile boyanmıştır. Onların kalbine bağlanan kalpler, nasip, niyet, samimiyet ve kabiliyetlerine göre o âşktan nasiplenirler. Bu sevgi kalbi saflaştırır, insanı olgunlaştırır.

       Dolayısıyla efendim biz de yine bir Allah dostu olan ve kendisini Ateşbâz-ı Velî hazretlerinin ziyaretinde tanıdığım ve tanımaktan son derece mutlu olduğum değeri kardeşim Sevil Kavlan hanımefendinin bana göre kutsî olan davetine icabet ederek, bu ziyaretlerimizi gerçekleştirdik ki, ben de gönülden diliyorum cenab-ı Mevla'dan, yine kendisini bu ziyaret ettiğimiz veya niyete alıp da ziyaret edemediğimiz bu yüce insanlarla, hem bu dünyada hem da ahirette komşu eylesin inşaallah. 

        Değerli kardeşlerim inanın Bursa ve İstanbul'da en az Konya'mız kadar evliya ve velî türbesine sahip olan illerimizdendir, keza hani gez gez bitmez bilinciyle bizde Sevil cânın rehberliğinde hangi türbenin kokusu bizi önce kendisine çekiyorsa ona önceliği vererek bir güzergah belirledik ve himmet dileyişini ona göre kalbimizde arz-u halledik efendim. 

       Buna göre de Besmele ile gezimize ilk start verdiğimiz değerli hazret ise, Beykoz sırtlarında muhteşem manzarasıyla insanı adeta büyüleyip, on yedi metrelik kabriyle eskilerin tabiri üzerine hörflendiren, Yuşa Peygamberin kabrine gittik. 

      Hz. Yusuf'un soyundan gelen ve İsrailoğulları'na tebliğ için gönderilen Yuşa peygamberde, bir çok kerametin sahibi olup ; 

      Şeria Irmağı'nı ayakları ıslanmadan geçen, Geboan savaşında günü uzatan ve Eriha surlarını bakışıyla yıkan bir yüce zâttı ve ziyaretgahı da emin olun bir o kadar anlatılmaz yaşanır bir huşu beldesiydi.

      Sıralamada yanlışlık yapmıyorum ümidiyle ikinci gittiğimiz evliya ise ;

      Kendisi abdest alırken, padişah I.Ahmet'in annesi Valide Sultan havlu uzatırken gönlünden ;

      Hz. Şeyh'in bir kerametini görseydim...diye geçirmesi üzerine, dileğe vakıf olup ; 

     - Hayret ! bazı kimseler bizden keramet isterler, cihan padişahı elimize su döküyor, valideleri havlu tutuyor bundan büyük keramet mi olur ?  sözünün sahibi ve Üsküdar'da medfun bulunan Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin kabri şeriflerine gittik efendim. 

      Kimya ilmiyle meşgul olan ve son derece kamil düşüncelere sahip olan yüce düşünür, mütefekkir Aziz Mahmud Hüdai hazretleri de, bu topluma Hz. Mevlana gibi, Şeyh Edebali gibi sadra şifa bir çok telkinde bulunmuş ve düsturları da miras olarak bırakmıştır ki, bir insanın önce kalbine sonra beynine adeta çakarcasına yazacağı ve amel olarak kendinde yaşatacağı hareketler olarak benimsemesi gerektiğine, şiddetle inanmaktayım değerli okurlar. 

       Zahiri olarak evladına, ama onun gölgesinde bu topluma belki de vasiyet olarak bıraktığı en güzel mirasında bakın Aziz Mahmud Hüdai hazretleri bizlere  ne diyor : 

       Ey oğul! Bir mecliste bulunduğun zaman az konuş. Sana sorulmayan şeye cevap verme. Bir şey sorulursa cevâbını bilmiyorsan, bilmiyorum de. Bilmediğine, bilmem demek ilmin yarısıdır. Eğer cevâbını biliyorsan, kısa cevap ver. Sözü uzatma. Mecliste bulunanlara imtihân için bir şey sorma. Onlarla münâzara ve münâkaşa etme. Kendini beğenerek en başa, yukarıya oturma. Edebe çok riâyet eyle. Edepsizlik her zaman ve her yerde yasak ve sevimsizdir. Her yerin kendine mahsus bir edebi vardır. Arkadaşlarına cömertlik et ve iyi muâmelede bulun. Dünyâ sevgisini gönülden çıkar. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak yolunda senin önüne ve yoluna bir şey engel olursa onu terk eyle. Ey oğul! Dünyâ ve dünyâ nîmeti hayaldir. Gök kubbesi altında hiçbir şey aynı hal üzere kalmaz, hep değişir. Onun için dünyâ malına, makâmına ve dünyâ hayâtına güvenme. Biz bu dünyâda misâfiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp gideceğiz. Sıkıntın varsa üzülme. Bir an sonra ne olacağımız belli değil.

       Değerli kardeşlerim bu sözlerin ve bu telkinlerin sonrasında insanın kendisini muhasebe etmemesine imkan yoktur, herhalde değil mi, dolayısıyla bakın hazretin asırlar sonrasında bile ilmî tezahürü sizlerin ve bizlerin üzerinde dahi vuku bulmakta ve hepimizi bir iç hesaplaşmaya davet etmektedir. 

      Ceddim-u pîrim sultân,

      Sensin ya Rasûlallah...diyerek, Resulullah efendimizin ( s.a.v ) soyunda gelerek, Seyyid olduğunu da ibareleyen ve aynı zamanda şair niceliği de bulunan değerli Hüdai hazretlerinin bir şiirini de sizlerle paylaşarak, Allah'ü Teala'nın bu toplumlara nasıl bir kemaliyette aziz insanlar lütfettiği bilgilerinizi, nacizane tazelemek istedim efendim. 

*           *              *             *

Yalancı dünyâya aldanma yâ hû,

Bu dernek dağılır dîvân eğlenmez.

İki kapılı bir virânedir bu,

Bunda konan göçer, konuk eğlenmez.

Bakma bunun karasına ağına,

Gönül verme bostanına bağına,

Benzer hemân çocuk oyuncağına,

Burda aklı olan insan eğlenmez.

Vârını îsâr et Mevlâ yoluna,

Bunda ne eylersen anda buluna,

Bir gün sefer düşer berzah iline,

Otağı kalkacak Sultan eğlenmez.

Sen ey gâfil ne sandın rûzigârı,

Durur mu anladın leyl-ü-nehârı,

Yükün yeynildigör evvelden bârı,

Yoksa yolcu gider kervan eğlenmez.

Doğrusuna gidegör bu yolların

Geçegör sarpını yüce bellerin,

Dünyâ zindânıdır mümin kulların,

Zindanda olan kul kolay eğlenmez.

Ömür tamam olup defter dürülür,

Sırat köprüsü ve mîzân kurulur,

Hakkın dergâhında elbet durulur,

Buyruğu tutulur fermân eğlenmez.

Hüdâyî n'oldu bu kadar peygamber,

Ebû Bekr u Ömer, Osman u Haydar,

Hani Habîbullah Sıddîk-ı Ekber,

Bunda gelen gider bir cân eğlenmez.

Alan sensin, veren sensin, kılan sen.

Ne verdinse odur dahi nemiz var.

Hakîkat üzre anlayıp bilen sen.

Ne verdinse odur dahî nemiz var.

Cihân fânidîr en gâfil, yeter taptın şu dünyaya! 

Yürü haydi sadâkatle ibâdet eyle Mevlâya.

------------------------------------------------------

 Azîz Mahmûd Hüdayi ve Celvetiyye Tarîkatı - Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ

 Azîz Mahmûd Hüdayi ve Celvetiyye Tarîkatı - Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ

 Hasan Kamil Yılmaz,Aziz Mahmud Hüdayi - Hayatı,Eserleri,Tarikatı,Erkam Yayınları,İstanbul,4. Baskı,s 42.

 Osman Nuri Topbaş,Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı,I.Bölüm,Kısım - Sultan I. Ahmed Han

 Hasan Kamil Yılmaz,Aziz Mahmud Hüdayi - Hayatı,Eserleri,Tarikatı,Erkam Yayınları,İstanbul,4. Baskı,s 42.

                                                                                            Devam edecek...