Okullar açılıyor. Sayılı günler kaldı. Üniversiteler kapılarını yeni gelecek öğrencilere açacak. Tercih sonuçlarını merakla bekleyen öğrenciler isteklerine kavuşabilecekler mi? kimi laf olsun diye tercih yaparken, şansını gelecek yıllara saklayan, hayallerini gerçekleştirmek isteyenler var.

Ekonominin en önemli sorunlarından biri olarak her zaman dillendirdiğimiz işsizlik, işsizlerin deposu olan üniversitelerin mezun ettikleriyle kapasitesini de bir hayli doldurmuş olacak. İşsizini görmezden gelen toplum, bir süre sonra işsizliğin yarattığı sosyal sorunları yaşamak zorunda kalır. Ama gelin görün ki ne işveren ne de işi olan işsizi görmezden gelip başını çevirip geçip gidiyor.

Öyle ki; bu konuyla ilgili bir konuşma geçtiğinde, sanki yokmuşçasına kafamızı çevirip bakmadığımız sorunumuz işsizlik giderek büyüyor. Artık , iş aramayanı da işsiz sayarak konuyu abartalım isterseniz. Oysa varlar ve iş aramaktan dahi umudunu kesmiş durumdalar. Yani gerçekten abartmıyorum.

Ülkenin üretim mekanizmaları hızla harekete geçmezse, her ne kadar tepe noktadakiler işsizliğin azaldığı varsayımını ortaya atsalar da bu gerçek ayna gibi karşımızda duruyor.

Ekonomi bürokratı için işsizlik, bir istatistikten başka bir şey olmayabilir. Kendisi işsiz kalmadığı sürece, bu istatistiğin, “makul ölçülere indirilmesini” pekâlâ söyleyebilir.

Öte yandan, kamu güvenliği açısından işsizlik, suç potansiyeli anlamına gelir ki kaybedecek bir şeyi kalmamış insanların bir süre sonra toplumsal bomba haline geldiğini bilirler. Çünkü en güvenilir ve sakin illerden biri olan Konya’da hırsızlık almış başını gidiyor. Aile içi şiddetin birincil nedeni işsizlik ve parasızlık. İnsanlar artık birbirlerini boğazlar duruma geldi. Her gün bir cinayet haberi duyuyoruz. Trafikte ki tahammülsüzlüğü söylemiyorum bile. Zira toplum pimi çekilmiş bomba gibi. Aile kavramı artık yavaş yavaş anlamını yitirmeye, çocuklar anne ve babalarından uzaklaşmaya başladılar. Tüm bunların nedeni yaşam standartlarıyla ilgili yaşanan sıkıntılar ve ortaya çıkan zorunluluklardan ileri geliyor.

Toplumun bir kesimi özellikle belli bir yaşa gelmiş artık bazı şeylerden elini çekenler yeni kuşağın serzenişlerini de anlamaktan çok uzak olduklarından, ceplerindeki telefonun markasıyla onların bu serzenişlerinin yersiz olduğunu söylemeleriyle de daha bir alevleniyor. Gençlik gelecek kaygısı yaşıyor ve beklentileri büyük. Hani yukarıda dedik ya üniversite hayallerine kavuşacak gençler diye… mezun olanlar ne olacak işsiz. Bu işsiz gençler “ben yıllarca boşuna mı okudum. Neden benim bir işim yok? Hala babamın eline bakıyorum. Ben iş istiyorum. Çalışıp kendi kendime yetebilmek. Yaşamımı kendi emeklerimle devam ettirmek istiyorum” diyor. Sizce haksızlar mı? ben ce çok haklılar. O zaman bu gençlerin ülke ekonomisinde söz sahibi olmaları, emeklerini, eğitimlerini ortaya koyup alın terlerinin ve bunca yıl aldıkları eğitimin karşılığını almak en doğal hakları.

İşi olanlar için işsizlik, “ben de kalabilirim” kaygısından daha derin değildir. Çünkü o da acaba patron beni ne zaman işten çıkaracak kaygısıyla çalışmaktan işinde tam verimli olamamaktadır.

Bir diğer tarafta ise sendikacılar var ki onlar için işsiz, “üye olmadığı ve dayanışma aidatı ödemediği için” çoğu kez var bile değildir. Çünkü onlar da hatırı sayılır maaşlarla orada oturdukları için makamlarını koruma derdindedirler. Ülkemizde sendikacılığın çok da aktif çalıştığına ve çalışanların haklarını alabildiğine inanmıyorum. Sendika başkanlarına çalışanlar kadar maaş teklif etseniz ve o son model araçları, yaşam standartlarını aşağıya çekseniz ne olur biliyorsunuz.

İşsizlik; kanayan yaramız ve bitmeyen sönmeyen yangınımız. Bu yangını söndürmek, kanayan yarayı iyileştirmek için en kısa zamanda ülkenin üretim potansiyelini artırmak ve her alanda üniversitelerden mezun olan gençlerimize iş kapılarını açmak gerekiyor. Yok sa sayıları her geçen gün artan üniversitelerden içi boş gençleri mezun etmek de iş değil. Sorunlar yumağını çözdükçe başka bir sorun ayağınıza takılıyor. Malum ülkemizin eğitim gerçeği de hiç yadsınamayacak kadar büyük.

Hayallerine koşar adım giden gençlerimize umut kapısı olan üniversiteler, umalım ki onları gelecek kaygısı duymayacakları yeni yaşamlarına hazırlasın. Ve üniversiteler işsizlerin biriktirildiği yerler olmasın.

EKREM COŞKUN GERÇEĞİ

Konya’mızdan önce küçük esnaf olarak başlayan ve neredeyse tüm Türkiye’de bugün 250’den fazla şubeler açarak hem şehrimizin Markalaşma yolunda önemli adımlar atan hem de istihdam adına çaba gösteren Ekrem Coşkun’u tebrik etmemiz gerekir. Gittiğimiz bazı bölgelerde ismini gördüğümüzde uğradığımız ilk isim olan Ekrem Coşkun Döner,  okul yıllarımızdaki gibi teneffüslerdeki kantin kuyruklarını andırıyor. Lezzeti, her zaman aynı kalitede olması ve en önemlisi de fiyatı doyurucu özelliğiyle tüketiciye kolay ulaşıyor. Markanın tanıtımı için atılan adımlar, Ekrem Coşkun ismini bir adım öteye taşıyor.

Dost isim Ekrem Coşkun’u sadece iş yaşamında değil, sosyal yardımlarda da ön planda görebiliyoruz. Son olarak Manavgat’taki yangınlarda yöre halkına ve görev yapanlar için mobil döner arcıyla hizmet ettiğini de biliyoruz.

Ne kadar güzel.. Helal olsun demek, sahip çıkmak gerekiyor.

 Şimdi de bu isim Konya’mıza has Etliekmek işine girdi. “Ekrem Coşkun Etlekmek” ismiyle açtığı ilk iş yerinin hayırlar getirmesini, Döner sektöründeki gibi büyümesini arzu ediyorum. Çünkü Konya’mızın kendi markalarına ihtiyacı var.  Marka demek büyümek demek, istihdam demek, yeni sektörler demek. Ekrem Coşkun gibi isimlerin çoğalması dileğiyle…