İSLÂM MEDENİYETİ VE BATI UYGARLIĞI

Abone Ol

Konya Kitap Günlerinde 22 Ekim Salı günü “İslâm Medeniyeti ve Batı Uygarlığı” konulu söyleşimi gerçekleştirdim. Söyleşimi okuyucularımla da paylaşmak istediğim için bugünkü yazımı bu konuya ayırdım. Söyleşimde şu görüşlere yer verdim:

Medeniyet; bir toplumun, bir milletin maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, kültür, bilim, teknoloji gibi ürünlerinin ve tüm hayat tarzının tamamını ifade eder.

Medeniyetin ilk harcını karan ve ilk temel taşını koyan, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem a.s’ dır. İlk vahyin Hz. Adem’e gelişiyle ilk medeniyetin temeli de atılmıştır. Bu medeniyet vahiy medeniyeti olduğu için İslam medeniyetinin temelidir. Yani insanın yaratılışı, İslam medeniyetinin de başlangıcıdır.

Bu sebeple temelde medeniyet tekdir. Sonradan gelen toplumlar, yaşayış ve inançları doğrultusunda kendi medeniyetlerini inşa etmişlerdir.

İnsanın vahiy çizgisinde inşa ettiği medeniyetin adı İslâm Medeniyeti, vahye karşı zıt bir duruş oluşturan medeniyet anlayışlarının adı da cahiliye medeniyetidir.

İslâm Medeniyetini tam manasıyla teşekkül ettiren, son Peygamber Hz. Muhammed a.s’ dır. Hz. Muhammed a.s’ ın karşısında olanların oluşturdukları cahiliye medeniyeti bugünkü batı medeniyetinin temelini teşkil eder.

İslâm Medeniyeti vahye dayalı, vahyi referans alan bir iman ve inanç medeniyetidir.

Temelde vahye karşı olan cahiliye medeniyetinin bugünkü temsilcisi olan Batı Uygarlığı, İnsanın kendini öne çıkardığı, insanın kendini ilahlaştırdığı ve putlaştırdığı bir inkâr medeniyetidir.

İslâm Medeniyeti; Allah'ın kulları için gönderdiği dinin, gösterdiği yolun, işaret ettiği yönün, yöntemin ve ölçünün kendisidir. 

Batı Uygarlığı; Nemrut’un Hz. İbrahim’e, Firavun’un Hz. Musa’ya, Ebu Cehlin Hz. Muhammed’e dayattığı inanış ve hayat tarzının çağımızdaki yansımasıdır.

Medeniyetler arası ilk çatışma Kabil’in öz kardeşi Habil’i katletmesiyle başlamıştır. İnsanın varoluşuyla başlayan medeniyetler arası çatışma iman ve küfür, Hak ve bâtıl cephesi olarak devam ediyor, kıyamete kadar da devam edecektir.

Kökleri antik Yunan’a, inkârcı Roma medeniyetine dayanan batı medeniyeti; Hıristiyanlığı vahyin ekseninden kopardı. Dini, insanın günlük hayatından uzaklaştırarak kiliseye hapsetti. Böylece dini, kontrolü altına almış oldu.

İslâm medeniyeti ile batı medeniyeti arasındaki en kalın çizgi, batı medeniyetinin dini, insanın kontrolü altına alması ve dine hükmetmesidir. İslam medeniyetinde ise, insan dinin kontrolünde ve dinin emrindedir.

Bu iki medeniyet anlayışı; Allah'a iman ve itaat etme yani Allah’a kul olma anlayışıyla Allah'a isyan etme anlayışının iki zıt cephesidir.

Bu iki medeniyet anlayışı; İman ile küfür savaşının iki farklı cephesi, iki farklı hayat tarzı ve iki farklı anlayışın hayatın tüm kesimlerindeki yansımasıdır.

Bir tarafta kaynağını Kur’an ve Sünnetten alan İslam dininin yayıldığı bölgelerde, doğru uygulandığı müddetçe en üstün olan İslam Medeniyeti, diğer tarafta ise tahrif edilmiş Hristiyanlık, Yahudilik ve diğer sistemlerin etkisinde kalmış olan Batı Medeniyeti…

İslâm âlimleri, medeniyeti “tâmir-i bilâd, terfîh-i ibâd” şeklinde târif etmişlerdir. Bu târif kısaca; Beldelerin îmâr edilerek insanlığın ihtiyaçlarını karşılayacak rahat ve huzur içinde yaşayacak şekle getirilmesi, insanların da ruh, madde, fikir ve ahlâk bakımından yükselmesidir.

İslâm Medeniyeti, hem beldelerin imarı hem de insanların ruhi, fikri ve ahlaki bakımından yükselmesini esas almaktadır. Batı medeniyeti insanın ruhi, fikri ve ahlaki bakımından yükselmesini ihmal ederken sadece beldelerin ve insanın maddi bakımdan imarını hedeflemektedir.   

Batı medeniyeti böylece kendi insanlarına refah, konfor, lüks, rahatlık gibi çok şeyler kazandırmıştır. Gelir seviyeleri yükselmiştir. İnsanlar daha iyi beslenmekte, cazibeli meskenlerde oturmakta, lüks otomobillere sahip olmaktadır.

Lâkin bu medeniyet bunca avantajlarına rağmen zalim bir medeniyettir. Zira insanın yaratılışına, fıtratına uygun bir medeniyet değildir. Maddi bakımdan doyurulan insanların manevî, ruhi, ahlaki yönü eksik kalmaktadır. Bu sebeple bu medeniyet barış, huzur, refah getirememektedir. 

Batı medeniyeti İnsanı putlaştırmıştır. Allah’a ve dine sırt çevirmiştir. Allah’a ve dine savaş açmıştır. Sevgi, dostluk, mutluluk ve saadet getirememiştir. Dinîn günah, çirkin, yasak kabul ettiği şeyler serbest hale getirilmiştir.

Batı medeniyeti ben merkezli, bencil bir medeniyettir. İktisadi sistemi yalan, reklâm, aşırı tüketim ve israf üzerine kuruludur. Batı medeniyetinde yardımlaşma ve dayanışma yoktur. İslâm Medeniyetinde yardımlaşma, dayanışma, birlik içinde ve beraber olma ön plandadır.

Batı medeniyetinde güçlü olan haklıdır. Zayıflar ezilmeye mahkûmdur. İslâm Medeniyetinde ise haklı olan güçlüdür. İslâm Medeniyetinde Hak ve adalet en ön plandadır.  

Batı Medeniyeti sömürgecidir. Batı medeniyetinde kan, zulüm ve gözyaşı vardır. İslâm Medeniyeti gönüllerin fethini esas alır.  

Anadolu’nun fethiyle ve Haçlı seferleriyle İslam Medeniyeti ile Batı Medeniyeti yüz yüze gelmiş, aralarındaki farklar gün yüzüne çıkmıştır.

İslam Medeniyeti; yaptığı fetihler sonrasında sağladığı barış ortamı ile dünyaya huzur, adalet ve hürriyet getirdiğini göstermiştir. Batı Medeniyeti ise her dönemde sömürgeciliğini ve zulmünü devam ettirerek bu yolla büyümeyi kendine yol seçmiştir.

Batı medeniyeti ile İslâm Medeniyetinin yüzleşmesi; maddiyatla yoğrulmuş, maddeciliği esas alan teknik ile insanlar arasındaki zümre farkını kaldıran ruha ve ahlâka dayalı bir anlayışın yüzleşmesidir.

Necip Fazıl Kısakürek’in şu sözü iki medeniyetin arsındaki farkı net olarak ortaya koymaktadır. “Doğu der ki Batı’ya, güneşi fethetsen de ruh gerçeği bendedir, madde yalanı sende.”

İslâm Medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında zıtlık bulunmaktadır. Bundan dolayı bir insanın dini İslam, medeniyeti batı olamaz. Çünkü İslâm Medeniyeti seküler bir medeniyet değildir. Batı Medeniyeti seküler yani din dışı, dünyevi bir medeniyettir.

İslâm Medeniyetinin bugün yeryüzünde yaşanan bir örneği maalesef yoktur. Bundan dolayı insanlar bunun örneğini ve nimetlerini göremiyorlar. Göremedikleri için de ehli küfür bunu kullanarak insanları İslâm Medeniyetinin düşmanı yapmaktadır. 

Tanzimat fermanı ile Türkiye Müslümanları, İslâm Medeniyet ve kültürünü terk ederek batı medeniyet ve kültürünü taklit etmeye başladılar. İslâmi hayat tarzını terk edip batılılar gibi yaşamaya, düşünmeye ve her halleriyle batılılara benzemeye çalıştılar. Kendi öz benlik ve kimliklerinden ayrılarak top yekûn mankurtlaştılar. Kendi düşmanlarının emrine girerek medeniyet ve kültürlerini, insan ve coğrafyalarını batılıların emrine amade kıldılar. Bugün İslam âleminin başına gelen işgaller, katliamlar, istilalar, savaşlar ve yıkımların altında yatan en büyük sebep Müslümanların kendi değerlerinden ayrılarak batıya kul ve köle olmalarıdır. İslâm’ın ekseninden uzaklaşarak küfrün eksenine yaklaşmamız bizi bugünkü perişan hale getirmiştir.

Şimdi yeniden kendi değerlerimize ve medeniyetimize dönmenin zamanı geldi, geçiyor bile… Türkiye Müslümanları olarak bunu anladığımız için bugün batılıların hücum ve saldırılarına maruz kalmaktayız. Bütün varlığımızla batının saldırı ve hücumlarına karşı koymak Müslüman olarak hepimizin görevidir. Düşman ne kadar güçlü olursa olsun, zafer eninde sonunda İslam’ın ve Müslümanların olacaktır İnşallah…

YAŞANAN ÖRNEKLER:

Bizim medeniyetimizde utanacağımız, başımızı öne eğeceğimiz hiçbir uygulama söz konusu olmamıştır ama buna rağmen içimizde mazi düşmanlığı, ecdat düşmanlığı, tarih düşmanlığı yapan hainler az değildir. Biz ne çekmişsek tarih boyunca içimizdeki hainlerden çekmişizdir. Batı Medeniyeti ise insanlığa zulüm, katliam, gözyaşı getiren vahşi bir medeniyettir.

İslâm Medeniyetinin yüceliği ile Batı Medeniyetinin vahşiliğini ve zulmünü örneklerle açıklayalım: 

Hz. Ömer Kudüs’ü fethedince gayri Müslimlere ibadetlerini rahatça yapabilme özgürlüğü vermişti. 1099 yılında haçlılar Kudüs’ü ele geçirince Müslümanları acımazsızca katlettiler. Büyük katliamlar yaşandı, sokaklarda dereler gibi Müslüman kanı akıtıldı. 88 yıl sonra 1187 yılında Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü tekrar geri aldığı zaman Hristiyan halka dokunmamış, onları özgür bırakmıştır.

İkinci olarak Endülüs. Bugünkü İspanya topraklarında 781 yıl boyunca bir İslâm Merkezi olarak yaşayan Endülüs’te bir tane bile Müslüman kalmayıncaya kadar tok etmişlerdir. Dönemin İspanya Kralı 3. Felipe (1598 – 1621), o bölgede yaşayan Müslümanları büyük bir katliama tabi tutmuş, resmi açıklamalara göre 300 bin Müslümanı katletmiştir. Camiler, kütüphaneler, kervansaraylar ne kadar İslâm eseri varsa hepsi yıkılmış, milyonlarca kitap meydanlarda yakılmıştır.

Batılılar 1915 – 1916 yılları arasında, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek ve başkent İstanbul'u işgal etmek amacı ile Çanakkale Boğazı'ndan saldırıya geçmişler ve her iki taraftan toplam 500 bin insanın ölümüne sebep olmuşlardır.

90 lı yıllarda Bosna Hersek’te BM Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde büyük katliamlar yaşanmış, Müslümanlar kadın – çocuk denmeden vahşice toplu olarak katledilmişlerdir.

2003 yılında Irak, ABD tarafından demokrasi getireceğiz sözüyle işgal edilmiş, demokrasi yerine sadece kan ve gözyaşı getirmiş, 1 milyondan fazla Müslüman katledilmiştir.

İsrail’in 1948 yılından beri Filistin Müslümanlarına uyguladığı zulüm ortadadır. Son bir yıldır ABD ve Avrupa ülkelerinin desteği ile terör devleti İsrail 50 bin sivil masum Müslümanı vahşice katletmiş, 100 bin kişi yaralı hale gelmiş, Gazze’de yıkılmadık bina kalmamıştır. Gazze’de yaşayan Müslüman halka gönderilen ekmek, su, ilaç gibi en temel ihtiyaç maddelerini bile engellemektedir. 

Ülkemizin bölünüp parçalanması için ABD başta olmak üzere Batı ülkeleri PKK’ya büyük destek vermekte, her türlü silahı teslim ederek, eğitimini de vermektedirler.

Bu örnekler Batı Medeniyetinin vahşiliğini, acımasızlığını ve zulümden başka bir şey getirmediğini görmeye, anlamaya yeter.

İslâm Medeniyeti ise fethettiği topraklara huzur ve güven götürmüş, hiç kimsenin ibadetine müdahale etmemiş, herkesi yaşayışında serbest bırakmıştır. Bu sebeple İstanbul fethedilmeden önce halk, “Kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” demişlerdir. İşte fetih budur. Fetih gönülleri kazanmaktır. İslâm Medeniyetinin amacı da sürekli gönülleri kazanmak olmuştur.

İslâm Medeniyeti’nin her dönemde tek yüzü olmuştur. O da hem madden, hem de manen yükselme, yücelme, adalet ve insan haklarına bağlılıktır. Batı medeniyetinin ise iki yüzü vardır: Biri bilim, teknoloji ve sanattaki yüzü, diğeri emperyalist, saldırgan ve ahlâksız yüzü.

Milli şairimiz Mehmet Akif batının birinci yüzü ile ilgili şöyle diyor:

Alınız ilmini garbın, alınız san'atını

Veriniz hem de mesâinize son sür'atini.

Akif; sözde medeni, özde zalim ve vahşi batının diğer yüzü ile ilgili de şöyle haykırmıştır:

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı! "

Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

*

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.

*

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;

Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,

«Medeniyyet! » dediğin tek dişi kalmış canavar?

*

Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor,

Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

*

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!

Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!

Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!

Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!

Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:

Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

Batı uygarlığının baskıyı, terörü, şiddeti, katliamı esas almasının bir örneğini iki gün önce ülkemizde yaşadık. ABD’nin ve batı ülkelerinin her türlü desteği ile hayatiyetini sürdüren terör örgütü PKK’ya bağlı teröristler, Türkiye’nin gözbebeği TUSAŞ’a saldırı düzenleyerek 5 insanımızı şehit ettiler, 22 insanımızı yaraladılar. Savunma sanayimizin gelişmesine darbe vurmayı amaçlayan bu saldırının batı uygarlığının temelini teşkil eden inkar, isyan ve vahşet kriterlerinden bir örnek olduğunda şüphe yok.

Bu saldırı bir yandan savunma sanayimizi baltalamaya çalışırken diğer yandan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin uzattığı barış eline karşı verilen “teröre devam edeceğiz” cevabıdır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimize geçmiş olsun. Sağlıklı ve mutlu yarınlar diliyorum.