Işid, Kürdistan ve Türkiye

Abone Ol

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi IŞİD, ABD güdümlü bir terör örgütüdür. Asıl fonksiyonu, İsrail'e taşeron olacak, ABD ve İngiltere güdümlü bir Kürt Devletinin kurulmasının maddî ve psikolojik alt yapısını oluşturmaktır. IŞİD saldırılarının Kobani'ye yönlendirilmesinin amacı da birbiriyle anlaşamayan Kürtlerde milli birlik ve beraberlik duygularını pekiştirmek, ayrılıkları ortadan kaldırmaktır.

Bu noktada Türkiye nerede durmalıdır?

Ne IŞİD'e, ne de Türkiye'yi de bölerek büyük Kürdistan Devleti kurma hayali peşinde koşan Kürtlere destek olunabilir. Siz insanî sebeplerle onlar için üzülseniz de Türkiye'nin çıkarlarının ağır basması gerekir. Zaten iddia ettiğimiz gibi IŞİD'in de fonksiyonu Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunu da içine alacak bir büyük Kürdistan Devletinin kurulması amacına hizmet ise, kime destek verdiğinizin bir önemi de yoktur.

Türkiye'nin çıkarları bir yandan böyle bir Devletin kurulmasını engellemeyi diğer yandan da PKK ve onun uzantısı olan PYD ya da YPG ile mücadele etmeyi gerektirir.

Bu noktada Türkiye'nin ne yaptığı, nerede durduğu ya da durmaya çalıştığı tam bir muammadır.

Ancak yapılan açıklamalar ve basına yansıyan icraatlar, Türkiye'nin Kürtlerden yana tavır aldığını göstermektedir.

Barzani ile yakınlaşma ve Türkiye'nin Merkezî Irak Hükümetini karşısına alarak Kuzey Irak'ı adeta bir Devlet gibi muhatap alması bunun bir göstergesidir.

Geçtiğimiz günlerde Barzani'nin yaptığı ve takip edebildiğim kadarıyla hükümetin de yalanlamadığı bir açıklama vardı: Barzani, IŞİD ile olan mücadelelerini desteklemek için Türkiye'nin kendilerine silah yardımı yaptığını ama Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde sıkıntı yaşanmaması için bunun açıklanmasını istemediğini söyledi.

Eğer silah yardımı gerçekse Türkiye bu mücadelede Kürtlerin yanında saf tutmuş demektir.

Kobani'ye Türkiye üzerinden koridor açılmasının Hükümet tarafından kabul edilmesi de Türkiye'nin bu mücadelede Kürtleri desteklediğinin önemli bir göstergesi sayılabilir.

Bu arada ABD, PYD'yi terör örgütü olarak kabul etmediklerini açıkladı ve Türkiye'nin cılız itirazlarını umursamadan, silah yardımına devam edeceklerini bildirdi.

Türkiye bu silahların PKK'nın eline geçmesinden kaygılı olduğunu söylese de bu açıklama iç kamuoyunu tatmine yönelik bir açıklama olmaktan öteye geçemiyor. Zira bir yandan ABD'nin silah yardımına karşı çıkarken öbür yandan eğer doğru ise Barzani'ye silah yardımı yapılması tam bir çelişki oluşturuyor. Barzani'nin elindeki silahların PKK'nın eline geçmeyeceğinin ve Türkiye'ye çevrilmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur.

Bunun dışında Türkiye'nin Kobani'ye koridor açarak silah ve mühimmat geçişine izin vermesi de kendisi açısından çelişki teşkil ediyor. Bu yüzden de ABD, YPG'ye yaptığı silah yardımına Türkiye'nin itiraz etmesini umursamıyor. Zira bu koridordan gidecek silahlar da ABD'nin desteklediği güçlerin eline geçecek.

Öte yandan Türk Hükümeti, bağımsız Kürdistan fikrine hem kendisini hem de tabanını çoktan alıştırmış görünüyor.

Tüm bu gelişmeler Türkiye'nin Kürtler'den yana tavır aldığının önemli bir göstergesi. Ancak Kobani protestoları münasebetiyle cereyan eden olaylar, yaşanan ölümler, verilen şehitler hükümeti zor durumda bırakıyor ve sert tedbirler almaya zorluyor.

Hükümet her ne kadar bu hareketleri çözüm sürecini baltalamaya yönelik hareketler olarak ilan etse ve süreçten geri adım atılmayacağını, izlediği politikanın doğru olduğunu, sahip olduğu basın ordusu ve yazarçizer takımını da kullanarak anlatmaya çalışsa da artık vatandaşı ikna etmekte zorlanıyor. Kafalarda oluşan soruları gideremiyor. Örneğin süreci kimin ne için baltalamaya çalıştığını açıklayamıyor.

Bir zamanlar bu konuda “Ergenekoncular” hedef gösteriliyordu, şimdi onlar da kalmadı.

Olayları PKK'nın çıkardığı belli. Ama sürecin bir tarafında PKK varsa ve PKK samimi ise bu süreci niye baltalıyor?

Öyle anlaşılıyor ki Kuzey Irak'ta ve Suriye'nin kuzeyinde kurulacak Kürt Devleti Türkiye'yi rahatsız etmiyor. Tek rahatsızlık, içerideki işbirlikçilerin rahat durmaması!

Ama unutmamak gerekir onların da asıl amacı kurulacak Büyük Kürdistan'ın içinde yer almak, kuruluşunda pay sahibi olmak, bu amaçla Türkiye'nin önemli bir parçasını koparıp Kürdistan'a eklemek. Bu amaçlarını aslında hiç de gizlemiyorlar. Ama nedense biz görmek istemiyoruz. Bu yüzden de pek çok soruya cevap bulamıyoruz.