Kelime olarak fıtrat, yapı, karakter, tabiat, mizaç ve kalb-i selim manalarına gelir. Ayrıca fıtrat, tabii eğilim, huy, cibilliyet, içgüdü, istidat gibi anlamları da ifade eder

Fıtrat, insanın yaratılıştan sahip olduğu fizikî özellikler ve yine doğuştan sahip olduğu karakter, tabiat, yaratılış, Allah’ın, bütün varlıkları kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile yaratmasıdır. Fıtrat, insana sonradan verilmemiştir. İnsanın yaratılışında var olan yüksek istidat ve yeteneklerdir.

Bakara süresi 260. Ayette Hz. İbrahim peygamber ile ilgili bir kıssa anlatılmaktadır.

“İbrahim "Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!" deyince, rabbi "Yoksa inanmıyor musun?" demişti. O "Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye" cevabını verdi. Rabbi "Kuşlardan dört tane al, onları kendine alıştır, sonra (parçalayıp) her bir tepeye onlardan bir parça bırak, sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler ve şunu bil ki, Allah hep galiptir ve hikmet sahibidir" buyurdu.

Hazret-i Mevlânâ; Kur’an’da zikredilen bu dört kuşun, birer çirkin huy olarak içimizde yaşadığını söyler. Ona göre; insanın ruhen gelişmesi ve olgunlaşması için, bunlardan kurtulması gerekir. Ruhun kurtuluşu; çirkin huylu dört kuşun, itaat altına alınmasına bağlıdır.

Önce onların başlarını kesecek, etlerini ezeceksin. Sonra da yeni baştan dirilteceksin ki, itaat altına alabilesin.

Dört kuş; sembolik anlamda, dört çirkin huyu temsil eder: Bunlar Horoz, Kaz, Karga, Tavus Kuşu.

Horoz; Şehvetin ve çok eşliliğin sembolüdür. Çünkü tek başına bir sürü tavuğa kocalık eder. Çoğu zaman diklenir, böbürlenir ve üstünlük taslar. «Horozlanmak» deyimi bu karakterde olanlar için kullanılır.

«Kart horoz» veya «Horoz ölür, gözü çöplükte kalır.» gibi deyimler; yaşlandığı hâlde, gözü hâlâ hovardalıkta olanlar için söylenir.

Hz. Mevlâna; “Kadına bakmayışından dolayı, köre sevap yoktur.” der. Sevap, Yusuf gibi sıhhati ve şehveti yerinde olanlar içindir. Çünkü düşman yoksa savaş da olmaz. Şehvet yoksa neye hâkim olacaksın?

Bir şeye meylin ve isteğin yok iken, onu yapmamak sabır değildir. Aklını başına al da kendini hadım etmeye kalkma. Çünkü iffetli olmak ve temiz kalmak, ancak şehvet varken söz konusudur. İnsanda hevâ ve heves olmasaydı, onlardan sakınmak da emredilmezdi. Hiç ölülere karşı savaşıp, gazi olunur mu?

Kaz; Hırsın ve doymak bilmez açgözlülüğün sembolüdür.

Hırs coşunca; akıl ve mantık susar, sağduyu ve itidal kaybolur. Gözü hırs bürüyünce, göz görmez olur.

Hazret-i Mevlânâ diyor ki:

“Himmet ehlinin öyle can sırları vardır ki, onları altın ve pırlanta gibi saklarlar; aşağılık insanlardan gizlerler. Altın, ahmakların yanında can gibi değerlidir. Oysa sultanlar, altını canın ayakları altına saçarlar.

Hırs, boş yere seraba koşar. Akıl ona; «Dikkatle bak, o gördüğün su değil!» der. Hırs dinlemez, akla üstün gelir. Çünkü altın, hırs ehline can olmuştur, aklın feryadını duymaz. İnsan, hırs tuzağının ipine takılıp, yere düşünce ve burnu kırılınca, ancak o zaman kendisine el uzatan «nefs-i levvâme»nin sesini işitmeye başlar. Başı duvara çarpmadıkça, kulağı vicdanından gelen nasihatin sesini duymaz.”  Velhâsıl hırs, gözü kör, kulağı sağır, aklı da felç eder.

Karga; Sonu gelmez isteklerin ve boş hayallerin sembolüdür.

Karga uzun ömürlü bir kuştur. Yüz elli sene yaşadığı söylenir. Rengi kara, sesi çirkin, leş ve pislik yiyen, eti yenilmeyen, etrafa zarar veren sevimsiz bir kuştur.

Kargadan daha az ömre sahip olan insan, sanki bin yıl yaşayacakmış gibi emellere kapılır, hayaller kurar. Bu yüzden de bugün yapması gereken işleri yarınlara erteler. Ne kadar yaşayacağını, gelecek günlerin neler getireceğini bilmediği hâlde, yarınlara bel bağlar. Oysa yarınlar; ihtiyarlık, hastalık ve aciz günleridir.

İhmal ve tembellikle boşa harcanmış ve kötü yaşanmış bir ömrün faturasını, ihtiyarlık en ağır şekilde öder.

O hâlde insan, ne diye boş hayallere kapılır da kendini avutur durur?

Tavus Kuşu; Makam ve mevki tutkusunun, şöhrete, süse ve geçici güzelliklere düşkünlüğün sembolüdür.

Tavus kuşu; Tiz sesli, güzel tüylü, hindi büyüklüğünde bir kuştur. Özellikle erkeği; kuyruğunu bir yelpaze gibi açınca, gökkuşağını andıran bir renk armonisi meydana gelir. Kuşlar arasında süslü tüyleri ile ünlü olan bu kuş, bu hâliyle; «Var mı benim gibisi?» demek ister. Bundan dolayı; güzellik, servet, şöhret, mevki ve makam yüzünden şımaran ve üstünlük taslayan, hâsılı ne oldum delisi olan herkese örnek teşkil eder.

***

İnsanın yaratılış fıtratında olan bu dört kuş can bedende olduğu sürece öter durur. Dördü de ayrı ayrı senin içinin tercümanı olur. Sen hâlâ bu dört kuşu besler durursun. Bilmezsin ki bu dört kuş, senin cennetini cehenneme çevirmektedir.

İbrahim ol ve bu kuşları öldür. Her birinin leşini bir dağın tepesine bırak. Bırak ki, gönül yurdun yeşersin, ebedi bir vatan olsun.

Hz. Peygamber efendimiz "Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz” buyurmaktadır.

Esas gaye hedef, nefsimizin kötü arzu ve isteklerini kontrol altına alarak, bu kötü huyları yaşarken öldürerek, “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına sen de katıl. Cennetime gir!” ( Fecr Suresi 27- 30) ayetlerine mazhar olup rabbimizin huzuruna varabilmektir.

Baki selamlar.

Kaynak: Emin Işık, Kime Kulsun? Tutikitap, Mayıs 2016