Pandemi bize alışkanlıklarımızı gözden geçirme fırsatı verdi, farkındalık kazandırdı. Bir süredir yeni normalden bahsediyoruz ancak yeni normale geçiş yaparken eski normaldeki hataları düzeltmemiz gerekiyor. Sürdürülebilir bir yaşama geçmemiz, alışkanlıklarımızı bu yönde değiştirmemiz ve kalıcı hale getirmemiz yaşanabilir bir gelecek için şart.

Pandemi sadece insanların değil, gezegenimizin sağlığının da ne kadar önemli olduğunu üzücü bir biçimde kanıtlamaya devam ediyor. Hastalıkla mücadele devam ederken, dünyanın dört bir yanında sel, kuraklık ve fırtınalar can ve mal kaybına neden oluyor. Sosyal sorunlar artıyor. Pandemide artık aşılamada belli bir noktaya geldik yavaş yavaş normale döneceğiz derken her geçen gün ölüm sayılarında artışlar olduğunu görüyoruz. Üç gün önce açılan okullarda covidli çocuklarla karşılaşıp yeniden geriye dönüyoruz.

 Hal böyleyken iş dünyasında da bu ortamda özellikle, özel sektör kuruluşları sürdürülebilirlik çalışmalarına ağırlık vermek zorunda olduklarını bir kez daha açık bir biçimde görüyorlar.

Günlük hayatımıza bakacak olursak bir fincan kahve için 130, bir pamuklu tişört için 2720 litre su harcanıyor. Yani yarım bırakacağımız kahveyi içmeden veya dolabımızda onlarcası varken 1 tane daha tişört almadan önce 2 kez düşünmemiz gerekiyor. İhtiyacımız olmayan ürünleri almayı bırakıp geri dönüşüme odaklanmak, plastik kullanımını azaltmak, kullan at modelinden defalarca kullanılabilen modele geçebilmemiz gerekiyor.

Yapabileceğimiz çok şey, değiştirebileceğimiz pek çok alışkanlık var. Bu bilince sahip olup ortak hedefe ilerlediğimiz sürece sürdürülebilirlik yolculuğumuz çok daha anlamlı ve verimli olacaktır.

Kurumlar açısından bakarsak pandemi, yıllar içinde yavaş yavaş yaşanacak dijital dönüşümü çok daha kısa bir sürede hayatımıza entegre etti. Uzaktan/evden çalışma modelleri çok daha yaygınlaştı. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yapılan bir çalışmaya göre evden çalışma yaygınlaşırsa global düzeyde günde 250 bin varil, yılda 11,9 milyon ton yakıt tasarruf edilebiliyor ve karbondioksit emisyonları da 24 milyon ton azalabiliyor.

Sürdürülebilirlik bir yolculuk, üstelik uzun bir yolculuk. Nasıl ki dünyamız bir günde bu hale gelmediyse yaşanabilir bir dünya inşa etmek de bir günde olmayacak. Önümüzde uzun ve aynı zaman da zorlu, ancak sonunun da çok güzel bitmesini umduğumuz bir süreç var.

Sürdürülebilirliği sadece çevre ve doğa odaklı değil çok daha kapsamlı bir şekilde de ele almak gerekiyor. Gelecekte, yeşil bir dünyanın yanı sıra eşit hak ve fırsatlara sahip, teknoloji ve inovasyonu iş yapış şekillerinin merkezine almış bir toplum olması hayallerimiz arasında. Bu nedenle odak alanları iklim, insan ve inovasyon olarak belirlenmeli.

Geleceğin iş modellerini tasarlarken en önemli merkezimiz insan olmalı. Şirketler, çalışanlarından, aynı sektörü paylaştığı kurumlardan ilham almalı, refah içinde ve eşit fırsatlara erişilebilen insan odaklı bir kurum kültürü oluşturarak, topluma fayda sağlanmalı. İnsan odağında, çalışanların iyi olma hali ve güvenli çalışma koşullarının sağlanması konularını önceliğine alan şirketler bir adım daha önde olacak ve başarılı çalışmalara imza atacaklardır. Geleceğin iş modellerine ulaşma yolunda yetenekleri yakalama ve elde tutma ile ilgili çalışmalar yürütürken sadece çalışanlar için değil, tüm toplum için sosyal faydayı önceliklendiren bir yaklaşım da burada çok büyük önem kazanıyor. Öte yandan, mesleki eğitim alanında hem yetkinlik geliştirme hem de özellikle toplumsal cinsiyet bağlamında fırsat eşitliği yaratma adına da adımlar atılmalı.

Şirketler, kurum veya kuruluşlar en önemli odak noktaları insan olduğunda ve en iyi yatırımı insana yaptıklarında bunun karşılığını da mutlaka alıyorlar.

Her zaman dillendirdiğimiz mutlu çalışanlar, çalıştıkları kurumlara kaliteyi getirirler.