Sözlükte İmtihan, bir kimsenin bilgi, beceri ve kabiliyetlerini ölçmek için yapılan yazılı veya sözlü yoklama. Allah’ın kullarını denemek için sıkıntılara uğratması. Manevi bakımdan direnme olarak tarif edilmekte.

Hayatın bazen inişleri, bazen de çıkışları olur. Lâkin insanın iman bakımından hangi seviyede olduğunu gösteren ve gönül dünyasını aslî surette ortaya koyan, bu iniş-çıkışlarda sergilediği hâl ve tavırlardır.

Unutulmamalıdır ki insanı olgunlaştıran, çilelerdir. Bu sebeple en büyük çileler, başta Cenabı Hakk’ın en sevgili kulları olan peygamberlerin, daha sonra da peygamber vârisi Hak dostlarının ve derecelerine göre Salih kulların başından geçmiştir.

Rabbimiz Ankebut suresi 2 ve 3.ayette: “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? An dolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır. Hayat güzelliklerle dolu fakat yaşantımız boyunca tabi tutulacağımız imtihanları ne yapacağız. Hepimiz insanız hayattan beklentilerimiz çok fazla yaşadığımız hayat güzelliklere açık olduğu gibi imtihanlara da açık.

***

Peygamberlerin imtihanları

Mevla’mızda Kur’an-ı Kerîm’in üçte birinden fazlasını teşkil eden kıssalar vesilesiyle, bizlere peygamberlerin başından geçen meşakkatli ve çileli hâlleri bildirmiştir. Ta ki, onların çilelerle dolu ebediyet yolculuklarında gönül huzurlarını nasıl daima koruduklarını, hangi ahvalde olursa olsun, nasıl daima Cenabı-ı Hakk’a iltica edip sığındıklarını ve hiçbir zaman ümitsizliğe düşmediklerini tefekkür edip, kendimiz için gerekli dersleri çıkarabilelim.

İbrahim -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hak ile dostluk yolunda ne büyük çileler çekti. Gönül meyvesi olan evlâdıyla imtihan olundu. Malıyla imtihan olundu. Ateşe atılmak suretiyle canıyla imtihan olundu. Lâkin Allah’a olan engin tevekkül ve teslimiyeti sebebiyle hepsinden de muvaffakıyetle geçti. Neticede Halîlullah oldu, Allah’a dost oldu.

Eyyûb -aleyhisselâm- bütün musibet ve sıkıntılarına rağmen, hâlinden şikâyetçi duruma düşmemek ve takdîre rızâda kusur göstermemek için, hastalığını Cenabı-ı Hakk’a arz etmekten, kendisi için sıhhat ve âfiyet dilemekten bile çekindi. Nihâyet zevcesinin ısrarları karşısında sadece: “…(Rabbim!) Başıma bu iptilâ geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!..” (el-Enbiyâ, 83) diye niyazda bulundu.

Bu dua üzerine Cenabı-ı Hak, kullukta daim olanlara bir rahmet hâtırası olmak üzere onun derdini giderdi, hastalığına şifa verdi ve kendisine yeniden mal ve evlâtlar lütfetti. Cenabı-ı Hak sabır, şükür ve hâle rıza makamından zirveleşen Eyyûb -aleyhisselâm- için:

“…O ne güzel kuldu!..” (Sâd, 44) iltifatında bulundu.

Yusuf -aleyhi selam- kardeşleri tarafından kuyuya atıldı, çok sevdiği babasına uzun bir müddet hasret yaşadı, iftiraya uğradı ve neticesinde senelerce zindanda kaldı. Fakat bir an dahi düştüğü bu mihnet ve sıkıntıdan dolayı Cenabı-ı Hakk’a karşı isyana sürüklenmedi. Kulluk şuur ve idrakiyle sabretti. Cenabı-ı Hak da en sonunda onu Mısır’a sultan yaptı ve bütün sevdiklerine kavuşturdu.

Mûsâ -aleyhi selam- inatçı ve nankör bir kavimle binbir türlü sıkıntı yaşadı. Onların imana gelmesi için çok gayret gösterdi. Lâkin onlar en ufak bir boşlukta daima isyan ettiler. Cenabı-ı Hakk’ın onlara olan büyük ihsanlarını gördükleri hâlde; “…Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz burada oturacağız!” (el-Mâide, 24) diyecek kadar küstahlaştılar.

Sâlih, Hûd ve Şuayb -aleyhi selam-; imana davet için hak ve hakikati anlatmak istediklerinde devamlı kavimlerinin taşkınlıklarıyla karşılaştılar. Hatta kavimleri tarafından;

“–Eğer tevhîdi tebliğden vazgeçmezsen seni öldürürüz!” tehditlerine muhatap oldular.

Lût -aleyhisselâm- ahlâksızlıkta hayvanlardan daha öteye geçmiş bir kavimle ne büyük bir çileye muhatap oldu! Kendi hanımı bile fâsıkların tarafında yer aldı.

Nuh -aleyhisselâm- dokuz yüz elli sene kavmini hidayete dâvet etti. Oğluyla imtihan edildi.

Yine bu kıssalar içerisinde Ashâb-ı Uhdûd’un, ateş dolu hendeklerin içine atıldığı, ilk Îsevîlerin Roma sirklerinde aslanların dişleri arasında can verdiği, Habîb-i Neccar’ın zâlim bir kavim tarafından taşlanarak şehit edildiği, Firavun ‘un sihirbazlarının ise Mûsâ -aleyhisselâm-’a îman etmeleri sebebiyle kolları ve bacaklarının kesilip hurma dallarına asıldığı nakledilmektedir. Lâkin onlar bir an dahi iman zafiyetine uğramadılar. “…Yâ Rabbi! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı Müslümanlar olarak al!” (el-A‘râf, 126) diyerek son nefeslerinde iman mücadelesi verdiler ve şehîden Rab’lerine kavuştular.

Kur’an-ı Kerîm’de bahsedilen Ashâb-ı Kehf’de, zalim Dakyanus’un zulmünden kurtulmak ve tevhidi yaşamak için bir mağaraya sığındılar. Cenabı-ı Hak da onları üç yüz dokuz sene o mağarada muhafaza eyledi.

Mükemmel bir örnek şahsiyet olarak insanlığa armağan edilen Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatı ise, çileler ve ıztıraplar manzûmesidir. Nitekim kendisi bu hâlini; “…Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım…” buyurarak ifâde etmişlerdir. (Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)

Ancak çektiği çilelerin hiçbiri, Allah Resul’ünün metanetini ve muvâzenesini bozamamıştır. O, bütün bunları büyük bir olgunluk ve rızâ hâliyle karşılamıştır. Gönlü nice acılarla dağlanmasına rağmen, gül yüzünden tebessüm hiç eksik olmamıştır. O’nu hiç kimse, hiçbir zaman asık bir yüzle, çatık kaşla ve abus bir çehre ile görmemiştir. Zira O, Hak Teâlâ ile beraberliğin neşe ve huzuru içinde dâimâ tebessüm hâlinde bulunmuş, her hâlükârda İslâm’ın güler yüzünü aksettirmiştir.

Peygamber Efendimiz ’in zamana yayılmış temsilcileri olan Hak dostları da, başlarına gelen çileleri; hiçlik, acziyet ve kulluk hislerini inkişaf ettiren, kalbin Cenabı-ı Hakk’a yakınlaşmasını temin eden bir nimet bilmişlerdir. Zira Hakk’a yakınlığın lezzeti karşısında dünyadaki bütün çile ve ıstıraplar, onların gözünde ve gönlünde ehemmiyetini kaybetmiştir.

***

Bir öğretmen bütün talebelerin sınıfı geçmesini ister. Fakat kim çalışkan kim değil belli etmek için imtihan eder. İmtihan etmese idi herkes aynı seviyede kalırdı. Bu da çalışkanlar için bir adaletsizlik olurdu.

İşte Allah da insanların cevherleri ortaya çıksın. Kimin cevheri kömür kimin elmas ise belli olsun diye imtihan ediyor. Hem kabiliyetlerin ortaya çıkması ve gelişmesi için de imtihan ediyor. İmtihan olmasa idi kabiliyetler gelişmezdi. Hem verdiği bu kadar nimetlere karşı kim teşekkür edecek ve sevgiyle karşılık verecek bunu belirlemek için imtihan ediyor.

Kabiliyetlerinin inkişafı için imtihan olur insan. Madenler işlenmeden değeri düşüktür. İnsanlar madenler gibidir. İyi ile kötünün, elmas ile kömürün ortaya çıkması, Ebu Bekir’i Sıddık ile Ebu Cehil ’in farkının anlaşılması, hakiki mümin ile münafığın belli olması için imtihan olur insan.

Dünya imtihanını başaranlardan olmak duasıyla.

Baki selamlar.

Kaynak: https://www.islamveihsan.com/peygamberlerin-imtihanlari.html