Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de görülen iklim değişikliği, hemen hemen her alanda olumsuz etkisini gösteriyor.
En çok etkilenen alanlar ise, öncelikle tarım, gıda ve su kaynaklarıdır. İnsanlık var olduğu sürece de, tarıma, gıdaya ve suya olan ihtiyaçta hiç bitmeyecektir.
İki yıldır süren salgında da bunun farkına yeniden varılarak, stratejik bir konumda bakılmaya başlandı.
Çünkü tarım, gıda ve su insan hayatının en temel beslenme kaynaklarını oluşturduğundan, artık stratejik bir sektör haline geldi.
Gelecekte tarıma, gıdaya ve suya ulaşımı iklim değişikliği etkileyeceğinden, şimdiden gereken tedbirler alınmaya başlandı.
Umarım iş işten geçmeden tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de daha yeterli adımlar atılarak, gelecekte yaşanılacak sorunların önüne geçilir.
Ülkemizde iklim değişikliklerinin etkilerine bakarsak; tarıma, gıdaya ve su kaynaklarına ulaşımda sorunlar yaşayacağımız görülüyor.
Çünkü ülkemiz İklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen bölgelerden birinde yer alıyor.
Şimdiden küresel ısınma sınırlanamaz ve tersine çevrilmezse ülkemizin de yer aldığı Akdeniz havzasında biyolojik çeşitlilik kaybolmaya başlayacak; tarımsal verim azalacak; turizm gelirleri düşecek; ekonomiler zayıflayacaktır.
Tüm dünya da olduğu gibi, bizim ülkemizde de olumsuz etkileri görülmeye başlandı bile.
Bundan dolayı da tarım, gıda ve su kaynaklarının azalması ve ulaşılmasında yaşanacak tehlikelere karşı çeşitli çalışmalar yapılıyor.
Bu çalışmalardan birisi de, WWF-Türkiye’nin gerçekleştirdiği “Türkiye’nin Yarınları Projesi Sonuç Raporudur.”
Rapora göre, iklim değişikliği sonucu sıcaklık artışı 2030’lu yılların sonuna kadar sınırlı kalacaktır.
Bu dönemden sonra ise hızla artacaktır. Bu sıcaklık artışının kış mevsiminde 4 derece ve yazın ise 6 derece civarına ulaşacağı öngörülüyor.
Kış yağışlarında Türkiye’nin genelinde sıcaklıkta azalma görülürken, bir tek Kuzey Anadolu’nun doğu yarısında yağışlarda artış görülecektir.
Türkiye’yi daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir gelecek bekliyor.
Diğer taraftan Çevre Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye'nin İklim Değişikliği Eylem Planı'nda da özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ve bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz etkilerden önemli ölçüde etkileneceği görülüyor.
Konuyla ilgili bir diğer önemli bir raporda, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü hazırladığı ve 2021’in ikinci yarısında yapılan bir dizi çalıştayın ürünü olan rapordur.
Bu raporda bakanlık uzmanları, çiftçiler ve STK temsilcileri iklim değişikliğinin tarımsal üretime, suya ve ekosisteme etkilerini değerlendirerek, çözüm önerilerini sıralıyor.
Rapordaki çarpıcı sonuçları sizlerle paylaşarak, dikkatinizi çekmek istiyorum.
Rapordaki çarpıcı tespitler gelince, iklim değişikliğinin en önemli etkisi su döngüsü üzerinde olacaktır. “Su zengini” bir ülke olmadığımız ve hatta su stresi altında olan ülke olduğumuz için, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetilmesi bizim için kritik önem taşıyor.
Suyun hayatımızdaki önemini anlamamız için rapordaki çarpıcı örneklerden birisini özellikle dikkatinize sunuyorum. Oda, 71 kg et için 15 ton su ve 1 fincan kahve için 170 kg suya ihtiyaç olunmasıdır.
Önemli bir konuda, son 10-15 yılda ülkemizdeki toprak verimliliğinin önemli ölçüde azalmış olmasıdır.
Toprak verimliliğinin azalmasıyla birlikte topraktaki organik yapı zayıflarken, bitki besin elementlerinde azalmalar görülüyor.
Besin maddelerindeki azalma ise, daha fazla kimyasal gübre kullanımı ile telafi edilmeye çalışılırken bu durum nitrat kirliliğine ve atmosfere, bir sera gazı olan N2O emisyonu salımına sebep oluyor.
İklim değişiminin olumsuz etkileri yukardaki saydıklarımızın yanında değişik şekilde de ortaya çıkıyor.
Buna örnek ise, deniz seviyesi yükselirken nehir ağzı ve kıyı yeraltı suları tuzlanıyor.
Bu nedenle kıyı alanlarında insanların ve ekosistemlerin tatlı suya erişimi azalıyor. Artan iklim değişikliği doğal bitki örtüsünü değiştiriyor, bozkır alanlarının genişlemesine ve mera alanlarının azalmasına neden olabiliyor.
Artan sıcaklık ve yağış rejim değişiklikleri ile bitki hastalık ve zararlıları için uygun ortamlar oluşabiliyor.
Raporlardan ortaya çıkan ana fikir ise oldukça önem taşıyor. Türkiye’nin acilen iklim değişikliğini dikkate alan yeni tarım politikalarını oluşturmasını ve uygulamasını bir kez daha ortaya koyuyor.
Rapor tarım sektöründe iklim değişikliğine uyumun sağlanması ve etkilerin azaltılması için alınabilecek tedbirleri sıralamış olup, kısa vadede alınacak önlemler ise şöyle sıralanmıştır:
İklim değişikliğine uyum eylem planı oluşturulmalı, Ulusal Arazi Kullanım Planlaması yapılmalı.
“Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı” kapsamında tarım ve mera alanları için tarımsal kuraklık erken uyarı sistemleri kurulmalı. Ekosistem odaklı gıda üretim modeli oluşturulmalı, Bozkır Ekosistemlerinde İklim Değişikliğine Ekosistem Tabanlı Uyum Stratejisi uygulamaya alınmalı. Dijital, iklime uyumlu tarım teknolojileri yaygınlaştırılmalı. Tarımsal potansiyelinin düşük olması nedeniyle terk edilen tarım alanlarının biyolojik rezerv alanları olarak değerlendirilmeli, permakültür uygulamaları yaygınlaştırılmalı. Agroekolojik uygulamalar küçük aile işletmelerinden başlanarak desteklenmeli. Çiftçi hanelerinde veya tarımsal işletmelerde çiftçi ihtiyacını karşılayacak ölçekte yenilenebilir enerji tesisleri kurulumu finanse edilmeli. Biyolojik mücadele yöntemleri desteklenerek yaygınlaştırılmalı. Mera ıslahlarında mera bitki örtüsünü güçlendirmek üzere özellikle yağışlardan maksimum faydayı sağlayacak yöntemler geliştirilmeli. İklim değişikliğine hassasiyeti yüksek olan alanlarda yoğun tarım teknikleri yerine iklim dostu tarım, koruyucu tarım veya ekosistem tabanlı tarımsal uygulamalar yaygınlaştırılmalı, koruyucu tarım yapılan alanlar artırılmalı. Modern sulama sistemleri yaygınlaştırılmalı. Yeraltı sularının korunması için kısıntılı sulama ile birlikte gece sulaması yapılması teşvik edilmeli. Damla sulama ve toprak altı damla sulama yöntemleri geliştirilmeli. Su ihtiyacı az olan bitkilerin ekimi için havza bazlı üretim modeli yaygınlaştırılmalı. Canlı rüzgâr perdeleri yaygınlaştırılmalı. Anız yakılmaları ile etkin mücadele edilmelidir önerilerinde bulunuyor.
Uzun vadede yapılması gerekenler ise şöyledir: İklim dostu tarımsal destekleme modeli oluşturmalı. Kuraklığa ve soğuğa toleranslı tohum çeşitleri geliştirilmeli ve hastalıklara dayanıklı çeşitlerinin kullanım alanları yaygınlaştırılmalı. Yerel hayvan ırklarının ıslah çalışmaları yapılmalı. İklim değişikliği ile ilgili uygulamaların bir bilgi sisteminde kaydı ve takibi yapılmalı. Tarım sektöründe sera gazı emisyon azaltım potansiyeli ve maliyeti belirlenmeli. Su döngüsünde meydana gelen kırılganlıklar tespit edilerek, özellikle yukarı havzalarda bu kırılmaları gidermek üzere tarımsal ormancılık çalışmaları yaygınlaştırılmalı. Çiftlik tipi biyogaz tesisleri teşvik edilmeli, hayvansal gübre yönetim sistemleri kurulmalı. Değişen iklim koşullarından olumsuz etkilenecek tarım ürünleri için alternatif ürünler belirlenmesi için çalışmalar yapılmalı. Kuraklık tehlikesine karşı modern sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılmasına devam edilmeli ve İyi tarım ve organik tarım faaliyetleri artırılması şeklindedir.
Gelinen noktada ülkemizde tarıma, gıdaya ve suya ulaşım iklim değişimleriyle birlikte zorlaşacaktır.
Şimdiden gereken adımları atmazsak ve alınacak tedbirleri uygulamaya almazsak, gelecekte büyük sorunlar yaşayacağımız görülüyor.
Her üç raporun ana fikrinde olduğu gibi, Türkiye’nin acilen iklim değişikliğini dikkate alan yeni tarım politikalarını oluşturmasını ve uygulaması gereklidir.
Bu noktada iktidar, ilgili kurumlar ve vatandaşlar olarak bizler, el birliğiyle üzerimize düşeni yerine getirmeliyiz.
Ancak o zaman olası iklim değişiklikleri nedeniyle yaşadığımız ve yaşanılacak sorunların önüne geçebiliriz.
Ne dersiniz sizce de böyle yapmamız gerekmez mi?