Türkiye gündemini son yıllarda takip etmek oldukça güç. Siyasi gelişmeler, terör operasyonları, dış politikadaki gelişmeler, ekonomik sorunlar…

Birkaç ana başlıkta verdiğim bu konulara farklı başlıkları da eklemek mümkün. 

Türkiye gündemi bu olaylarla meşgul olurken, asıl gündeme almamız gereken bazı toplumsal konuları ne yazık ki unutuyoruz. 

Tüm bu sorunlar ve gelişmelerin de etkisi var mı bilinmez ama; toplumun içerisinde gezen en büyük dinamit: kendimizi kaybetmemiz!

Üzülerek görüyoruz ki, son yıllarda toplumsal olaylar artmış durumda. Sabırlar tükenmiş, insanların birbirine olan saygısı ve sevgisi ciddi manada tükenmekte. 

Aile yapısında yaşanan bozulmalar, ahlaki yönde baş gösteren çöküş, bizi bizden alıyor…

Benliğimizi yitirmeye başladığımız bu dönemde, toplumsal olayların baş göstermesi elbette kaçınılmaz. 

Kültürel yozlaşma, ahlaki dejenerasyon, eğitimdeki ciddi meseleler, toplumun içinin boşalmasına neden oluyor. 

Bu durum, en küçük kıvılcımda toplumsal olayların alevlenmesini de beraberinde getiriyor. Görüyoruz: kardeş kardeşi vuruyor, camide 60 yaşındaki bir zat 20 yaşında bir kız öğrenciyi taciz ediyor, aile içi geçimsizlikler artıyor, boşanmalar baş gösteriyor, daha neler neler…Hal böyle olunca millet olarak diken üstünde yürüyoruz.

Evet, biryandan ülke içi siyasi ve ekonomik meseleler gündemi meşgul ederken, sanırım bu önemli konuya bir türlü istenilen düzeyde eğilemiyoruz. 

Ancak şunu kaçırıyoruz: Ülke içinde ve dışında yaşanan gelişmelerden daha çok, bu konuların konuşmamız gerekiyor. 

Neden mi? 

Siyasi gelişmeler elbette olacak. Her gün yenileri eklenecek. Yeni söylemler, yeni stratejiler ortaya konulacak. Bir şekilde bu çark dönmeye devam edecek. Bir devlet olmanın özellikle de stratejik açıdan dünya ülkelerinin gözünün ve kulağının üzerinde olduğu bir ülke olarak, bu durum sürüp gidecek. Dün de böyle oldu, bugün de böyle oluyor, yarın da böyle olacak. 

Ekonomi diyoruz; evet, Türkiye’de son dönemlerde ciddi ekonomik sorunlar yaşanıyor. Elbette yine devlet olmanın gereği olarak, bu sorunlar olacak. Çözüm önerileri sunulup, bu önerilerden bazıları uygulanacak. Başarılı da olunabilir başarısız da…Bugün ekonomi çok kötü olur, yarın belki de çok iyi olacak. Yine bu durum da dün olduğu gibi yarın da devam edecek. 

Dış politika diyoruz; Evet az önce de belirttiğim gibi, Türkiye’nin tarihsel birikimi ve varlık mücadelesini düşünürsek, yüz yıllardır dış politikada hep çemberin içinden geçtik. Bu süreç dün de kolay olmadı, bugün de kolay olmayacak. Elbette yarın da kolay olmayacak. Bağımsızlık mücadelesi veren ve 1 karış toprağını “Namus” bilen Türk milleti, var oldukça bu mücadeleyi hep verecek. 

Tüm bunlar devam ederken, asıl önemli olan konuyu kaçırıyoruz. Kendimizi kaybetmememiz! Bu konu aslında öyle bir konu ki, yukarıda sıraladığım tüm mücadeleleri verirken, bize ışık olacak, bize güç verecek temel taşımız. Bizi biz yapan değerlerimizi yitirirsek, işte o zaman her alanda yaptığımız tüm mücadeleleri kaybederiz. 

Bu nedenle, gerek iç politikada gerekse dış politikada ortaya koyduğumuz mücadeleden daha çok, benliğimizi kaybetmeme mücadelesi vermeliyiz. Geleneklerimizi, kültürel birikimimizi, tarihsel başarı ve başarısızlıklarımıza olan bilgi/birikimimizi, ahlaki değerlerimizi kaybedersek, hiçbir alanda başarılı olamayız. Son dönemlerde yaşadığımız bu karmaşık mücadelenin ana etmenlerinden biri işte tam da burada yatıyor. Biz biz olursak başarılı oluruz. O yüzden, hem devlet olarak hem de millet olarak, toplumsal bu çöküşe biran önce engel olmalı, geleceğimize pranga vurulmasına müsaade etmemeliyiz. Bu durumu gözardı etmeyin; bu dinamit elimizde patlarsa, hiçbir şeyimiz kalmaz… Sevgi, saygı ve dua ile…