İbretlik bir olay ve halimiz

Abone Ol

Öğretmen kardeşim Harun Güzel, aşağıya aldığım tarihî bir olayın hikâyesini göndermiş, “Uzun ama okumaya, dinlemeye, paylaşmaya değer” demiş. Kendisine teşekkür ediyorum. 

Olayı okuyunca çok etkilendim. “ Günümüzdeki halimize ne kadar da benziyor” demekten kendimi alamadım. Siz okuyucularımla paylaşmak istedim. Lütfen baştan sona okuyun ve yakınlarınızla paylaşınız.

Tarih, ibret alacak pek çok olaylarla doludur. İbret almadığımız için tekerrür etmiyor mu zaten? Ne yazık ki balık hafızalı bir topluma dönüştük, olanları, çektiğimiz acıları, başımıza gelen hainlikleri çabuk unutuveriyoruz.

İşte bizleri düşünmeye, ders çıkarmaya, ibret almaya yönelten tarihî olay: 

“Hülagü Han, Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu Cengiz Han'ın torunu, İlhanlı Devleti'nin kurucusu Mengü Kağan'ın kardeşidir.

1255'te ağabeyi Mengü Han tarafından Ortadoğu'da henüz ele geçirilmemiş toprakların ele geçirilmesi için görevlendirilir.
Hülagü, 1258 tarihinde Bağdat'a girerek Abbasi Halifesi Mutasım'ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalatır.

Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200 bin, bazı kaynaklara göre de 400 bin kişiyi katleder.
Cami, hastane, saray ne varsa hepsini yok eder. Kütüphaneleri ve tarihi eserleri yakar, yıkar. Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehri'ne attırır.

Hülagü'nün zalimliğini anlatmak için Dicle'nin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir.
Hülagü bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir.
Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Kimse Hülagü tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez.

Bu haber, zamanın genç âlimlerinden Kadıhan'a da ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır.
Böylesine bir daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagü ile görüşmeye gidebileceğini bunun için kendisine bir deve, bir keçi, bir de horoz verilmesini ister.
Böyle bir fedainin ortaya çıkması ulema sınıfını rahatlatır. Çünkü bir kurban bulunmuştur.
Hülagü'nün şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar.

Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.

Hülagü, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte biri olmadığını görerek, 'Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?' diye sorar.

Kadıhan gayet sakin bir şekilde 'Görüşmek için iri yarı, boylu boslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin' der.

Hülagü, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar ve
'Şöyle otur bakalım' diyerek kendisine yer gösterir ve ilk sorusunu sorar.
'Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir' diye sorar.

Kadıhan gayet sakin bir şekilde; ' Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah'ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi' der.

Hülagü, ikinci sorusunu sorar.
' Peki, beni buradan kim gönderebilir?'
Cevap çok manidardır.
' O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.'

Olay ne kadar manidar ve ibretlik değil mi?

Bugün İslâm Dünyası zillet ve meskenet içindedir. İçindeki beyinsizler yüzünden helâk edilmekte, ezilmekte, sömürülmekte, yaşanılan her yerde, kanı akıtılmaktadır. Yaşanılan her yerde Müslümanlar gözyaşı dökmektedir.

Çok uluslu şirketlerin ürettiği silahlar İslâm Coğrafyasında denenmekte, satılmakta ve kullanılmaktadır. Çünkü Müslümanın kanı ve canı ucuzdur.

Evet, bugün İslâm Âlemi perişan durumdaysa, emin olun ki bunun müsebbibi bizleriz. Biz ne zaman, kendimize çeki düzen verirsek, işte o zaman, en gür seda İslâm'ın sedası olacaktır.

                                                   BİR DİLEK

Uluırmak, Altıyol civarında, Cuma Pazarı'nın arkasında, Aynur Kasabalı İlkokulu isimli güzel bir okul var. Öğrenciler okula geliş gidiş yaparken çoğu zaman Fetih Caddesi'ni geçmek zorunda kalıyorlar.

Trafik akışı çok hızlı olunca zaman zaman kazaların olduğunu, öğrencilerin yaralandığını, büyük tehlikelerin yaşandığını söyleyen Okul Müdürü Fatih Kıratlı  “Hocam, yazsanız da bir yaya çizgisi, butonlu bir trafik lambası olsa, kazalar yaşanmasa çok iyi olur” diyerek ricada bulundu.

Elçiye zeval olmaz diyorum ve yetkililere sesleniyorum.

Bir can kaybı yaşanmadan, bir yavrumuzu trafik canavarına kurban etmeden, Meram Kaymakamlığı le Mümtaz Koru İmam Hatip Orta Okulu arasında bulunan kırmızı ve yeşil yanan butonlu bir Trafik Lambasının bir benzeri, buraya da konulamaz mı?

                                                        TAZİYE

1983 Konya İlahiyat Fakültesi mezunu, okul arkadaşım, Selçuklu Şems-i Tebrizî Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Orhan Kahriman, yakalandığı elîm hastalıktan kurtulamayarak vefat etmiştir.

Yakınlarına, sevenlerine ve arkadaşlarına başsağlığı ve sabır, kendisine de Allah'tan rahmet dilerim.

Mekânı Cennet olsun.

 

                                                   GÜNÜN SÖZÜ

TÜRK İLE KÜRT'Ü AYIRIRSANIZ NE TÜRK KALIR NE KÜRT, BİRLEŞTİRİRSENİZ ÇANAKKALE MİSALİ NE İNGİLİZ KALIR NE FRANSIZ.

                                                                            Prof. Dr. Necmeddin Erbakan