Hz. Şems'i Tebrizi üzerine

Abone Ol

''Seni yoldan alıkoyan her şeyi, ister küfür,

İster harf, ister ima olsun bırak.

Her ne ki, onunla dosttan uzak düşersin,

İster güzel, ister çirkin olsun onu da bırak.''

Bu sözlerin sahibi, aynı zamanda Hz. Mevlana'nın vasıtasıyla tanıma şerefine ulaştığımız Hz. Şems'i Tebrizi' den bahsetmek istiyorum bu hafta.

Hazret, pek fazla gündeme gelmemiş, tabiri caizse ikinci planda kalmış bir görüntü sergilese de aslında bir cevher avcısı ve ehil bir işleyici olarak karşımıza çıkar. Tıpkı vitrinde sergilenen paha biçilmez bir mücevherin sanatkârı gibi, belki de bilerek gizler kendini. Hz. Mevlana değerli bir kumaşa benzetilse, Hz. Şems'te ondan harikulade bir elbise ortaya çıkaran terzidir adeta.

Bu yönüyle büyük bir deryadır, dehadır. Yaradılış itibariyle sıra dışı bir karaktere sahiptir. İnsanların dış görünüşüne önem vermeyen, tepkileri önceden tahmin edilemeyen, zeki, düşüncelerini çekinmeden söyleyen, çok bilgili bir kişidir.*

Makalat ve Mesnevi arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Hz. Mevlana Mesnevi'de geçen birçok hikâye ve nükteleri Makalat'tan almıştır.*

Şems çocukken bir tavuğun altındaki yumurtalardan çıkmış yavruların, dereye dalıp yüzdüklerini görür. Tavuk ise hala kıyıda çırpınmaktadır. Bunun üzerine babasına şöyle der:

Baba bu manzara tıpkı seninle aramızdaki hale benziyor. Tavuk karada çırpınıp dururken yavrular karşı kıyıya ulaştı. Meslekler ve meşrepler nasıl da ayrıştı değil mi?

Ömrü boyunca bir yere bağlı kalmamış, diyar diyar dolaşarak gönül dilinden anlayacak bir dost, bir sırdaş aramıştır. Bu sebepledir ki Hz. Mevlana ile karşılaşmaları iki deryanın birbirine kavuşması olarak adlandırılır.

Hz. Şems, Hz. Mevlana ile karşılaştıktan sonra onu sınamaya karar verir. Bu sınava daha önce gittiği diyarlardan birinde karşılaştığı ve müridi olmak isteyen Evhaüddin-i Kirmani'yi de tabi tutmuştur. Ondan şarap getirmesini ister. Mevlana herkesin şaşkın bakışları arasında şarabı getirir. Bunun üzerine:

“Biz seni tecrübe ettik, sen bizim tahminimizin de üstünde bir ermişsin. Meğer sen hiç kimsenin taşıyamayacağı yükü kılın titremeden omuzlayabilecek kâmil bir insanmışsın” diyerek ona olan hayranlığını belirtir.

Şu sözler de ondan: “Yaradan'ı hangi sözlerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Allah dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin.  Eğer evvela aşk, şefkat, merhamet anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.”

“Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun yalnızca yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil.''

Peygamber (SAV)'in, ashabını yıldızlara benzetmesi gibi, Allah dostları da hiç biri diğerinden ayırt edilemeyen yıldızlar gibidir. Hayatları okunduğunda, menkıbeleri anlatıldığında hep aynı duygular sarıp sarmalar bizleri. Onlar ister meşhur ister gizli olsun, hakiki aşkın mimarları ve yeryüzünde bizim rehberlerimizdir. Hepsinin şefaatine erişmek duası ile.

*Aşkname, Eğitim Kitabevi Yayınları