HÜSN-Ü HAT'A BU SINIF YAKIŞMADI !

 

Yıllar yılı bağrımızda bir sızı olarak duran bir şey var. Geçmiş ile kopan bağlarımız. Bunun içine aşk ve heyecanlarımızın sönüşü de dahil.. Bir diriliş arefesinde bulunduğumuz bu günlerde ise sanatta diriliş has köşeyi, ilk makamı tutuyor.. Bu, ruhlardaki ilhamların coşması ve imanların gürül gürül akması neticesinde kaleme yürüyen sevda mürekkebinin bir ihtizazıdır! 

Sayfalara akmak, sürmeli gözleriyle, tatlı işveleriyle, estetik gamzeleriyle insanlığa mesajlar sunmak arzusunun bir yansımasıdır.. Bu konuda hüsn-i hat önemli bir yere sahip ve dünya durdukça da bu önemini yitirmeyecektir. Belki de gün geçtikçe değeri daha da artacak ve bütün insanlığın gönlünde ma'kes bulacaktır!               

 ( Osmanlı Hat Sanatında Estetik Unsurlar / Süleyman BERK )

Efendim, 29 Haziran 2011 tarihinde yazdığım bir yazıda darb-ı mesel niteliğinde bir örnek vererek ;

“ Hz. Peygamberin (s.a.v): Ey Bilâl, hokkadan uzak kalma, çünkü hayır kıyamete kadar hokkada ve ehl-î ilimdedir. ” sözünden yola çıkarak Hüsn-ü Hat sanatının, Türk ve bilhassa İslam kültüründe bir vazgeçilmezimiz olduğunu ve kültürümüzü anlatmada en zarif, en nadide ve en feyzli bir ifade tekniği olduğunu dile getirmeye çalıştım. 

Çünkü İslam kültüründe doğan, büyüyen ve bu kültürün mirasçısı kişiler olarak bizler, acizane ama halisane duygularla bu sanatı yaşamaya ve yaşatmaya çalışarak, gönül verdiğimiz bu sanata, sahip çıkılması gerektiğini vurgulamak istedim.

Üç yıldır Bölge Yazma Eserler'de gerçekleştirilen Hüsn-ü Hat kursunda Tahir Güçlü hocanın talebelerinden biri olarak, kişiye kazandırdığı edep-adap, zerafet, meleke, estetik, tasarım kabiliyeti, sabır ve manevi doygunluk gibi insanda, inanılmaz bir haz terapisi ve erdem gelişimi sağlayan hüsnü hatın, neredeyse okul müfredatına konması gerektiğini iddia edecek kadar, bu sanata hayranlık duyan bir nev-niyazım. 

Fakat ne acıdır ki, Osmanlı ve Selçuklu Devleti gibi büyük imparatorluklara başkentlik yapmış ve bilhassa bir çok hattat padişah yetiştirmiş bir kültürün en önemli merkezi olan Konya, bu sanata hak ettiği değeri veremiyor ve üstadına hak ettiği ölçüde sahip çıkamıyor.

Öyle ki geçen hafta sonu yine hüsnü hat kursuma gitmek için yola çıktığımda, bölge yazma eserlerde ki yerimizin değiştiğini ve stadyumda bir yere alındığını öğrendim. 

Sürekli yoğunluktan dolayı dalgın bir kişi olan ben, önce bu yeni yerimizin vehametini elbet anlayamadım ve hala hüsnü hat kursunun yerini soruyorum oradakilere. 

Yani güler misin, ağlar mısın türünden bir kederdi bu benim için ! Çünkü bana tarif edilen yeri, daha doğrusu mekanı bir görseniz emin olun ürperirsiniz değerli okurlar, öyle ki kırk türlü işin bir arada yapıldığı ve duvardaki resimlerin ve nesnelerin üstünüze üstünüze geldiği karanlık, bakımsız, adeta atıl bir salondu orası !

Yani metropol olduğunu iddia eden, teknolojiden bahseden, şehirleşme ve toplumsal değerlerini korumada kimseye laf düşürmeyen yüce Konya'nın, bu sanata layık gördüğü mekan burası mı olmalıydı acaba, yetkililere soruyorum ?

Ve yine aynı yetkililere soruyorum ki !

Kültürün, ve her alanda neredeyse dünya çapında bir çok mahir yetiştiren, sanatın ve sanatçının anayurdu olan Konya'da, hüsnü hat gibi insan gelişiminde büyük etkisi olan bir sanatın ve sanatçının şanına yakışır bir sınıf açamayacak kadar, imkanları kısıtlı bir memleket miyiz Allah aşkına ? 

Bugüne kadar bölge yazma eserlerde olan sınıfımızda, müdürümüz Bekir Şahin bey tabiri caizse bizleri birer misafir gibi ağırladı ve bizi daima destekledi, dolayısıyla buradan kendisine gönülden teşekkür ediyor ve hizmetlerinin makbuliyetini diliyorum inşaallah. 

Ayrıca bu konuyla alakalı ve söz sahibi olan yetkililere de, başta valimizden ve kültür müdürümüz Dr. Mustafa Çıpan'dan rica ediyorum, bu işe yıllarını vermiş ve icazetine az kalmış diyecek kadar bu sanata emek vermiş hüsnü hat sevdalılarına, başımızda Tahir Güçlü hocamızla beraber, Osmanlı'nın hatırına sizden Milli Eğitim etiketli bir sınıf ( bakınız sanat evi demiyorum ) rica ediyorum ?

Çünkü emekler boşa gidecek ve hevesler zayî olacak. 

Keza sayın Çıpan, siz bir açıklamanızda, yine Hüseyin Öksüz hocamızın bir sözünden alıntı yaparak, Hüsn-i Hat sanatını ;

 “ Selîm bir akılla düşünmek, selîm bir kalple inanmak ve selîm bir zevkle beğenmek; sözün  " ebedî "liğini edebî olmakla ve " sadrdan satıra geçmek'le mümkün kılmak. İşte hüner budur ve bu hüsn-i hatla gerçekleşir ; diye tarif buyurmuştunuz, dolayısıyla siz bu sanatın kadr-u kıymetini bilen insanlarsınız ki, bizlerde bu nazla sizin bu konuda desteğinizi bekliyoruz. 

Efendim bizim gayretimiz ancak, gönüllere rikkat veren, cila çeken ve gözlere ziyafet sunan bu sanatın, kainatın var olduğu sürece yaşatılması ve kıymetin bilinmesi içindir. 

Zira üstad bu sanatı anlatırken, bizim hislere de şöyle tercüman olmuş ki ;

" Kalemden kalbe, kalbten kaleme yürüyen mânâ, ahenk, ritim, yüzyıllarca damarlarda dolaşmış bu sanat ruhu esirî meltemiyle sülüs, nesih, reyhanî vs. çeşitli tarz ve üsluplarda sayfalara nakşedilmiş yazıları okşuyor, kurumuş lacivert, siyah, ya da kırmızı mürekkebine bûseler konduruyor ve dünden bu güne, bu günden yarına nesillere diriliş sunan Mesihî soluk gibi akıp gidiyor. 

Bu akışı, bu bakışı, bu nakışı hiçbir olay, hiçbir hadise, hiçbir arbede, hiçbir anarşi bozamaz, hiçbir şaşı bakış, sağır mizaç inkitaa uğratamaz.. 

Ebed-müddet Hat sanatının soluğu ve nefesi cennet meltemi gibi esecek ha esecek. Belki de san'atların piri olarak atinin bağrında bir san'at cennetinin kaynağını mayalayacak. Kimbilir ? " ( Süleyman BERK ) 

Biz sadece katkılarınızı bekliyoruz, fazla bir şey değil !

Selametle...