Hüdayi Yolu -2

Abone Ol

Üftade Hz, ' Buyur evladım 'dedi.  Kadı Mahmut bu heybetli ihtiyarın karşısında bir an ne diyeceğini bilemedi; 'Ben' dedi ,  'her şeyimi bırakıp kapına geldim bana hakikati öğretir misin?' Üftade Hz, 'burası yokluk yurdudur evladım' dedi.  'Sen ise tepeden tırnağa dünya kokmaktasın'. Bu cevap üzerine Mahmut Efendi , 'dünyaya ait ne varsa eşiğine bırakmaya hazırım yeter ki beni talebeliğe kabul et.' diyerek ısrar edince Hazret, 'tüm varlığından geçmek kolay mı sanırsın? Atın bile buraya gelmemek için çamura saplanmadı mı?' Bu sözler karşısında şaşkınlığı bir kat daha artan Kadı Mahmut tüm şüphelerinden kurtulmuş bir vaziyette; 'Ben bu kapıdan asla dönmem. Beni kabul etmesen de bundan sonra evim eşiğindir' dedi.

Üftade Hz. Mahmut Efendi'ye sırmalı kaftanı ve kavuğuyla Bursa sokaklarında ciğer satma görevini verdi. Her gün sabahtan akşama değin ardında sokak kedileri, omzunda ciğerlerini astığı değneğiyle sokak sokak dolaşıp ciğer satıyordu. Ahali yanından geçerken kafa sallıyor, aklını oynattığına hükmediyordu. Zira bu durum başka türlü açıklanamazdı. 

Mahmut Efendi günlerce sırmalı kaftanı ve ihtişamlı kavuğuyla bıkmadan ciğer satmayı sürdürdü. Etrafın sözlerine kulak tıkamayı öğrenmişti. Bir gün de dergâhın tuvaletlerini temizlerken, bir tellalın elinde davuluyla bir haberi ilan ettiğini duydu. Tellal, yeni Bursa kadısının o gün itibariyle göreve başladığını duyuruyordu. Bu haber karşısında nefsi son bir gayretle şahlandı ve zihninde şu düşünceler belirdi: Onca yıl dişinle tırnağınla kazıyarak geldiğin kadılık makamına şimdi başkaları gelip kurulacak. Sen ise burada tuvalet temizlemektesin. Mahmut Efendi bu düşüncesinden dolayı nefsini kınadı ve 'ben bu yola baş koydum. Eğer beni yolumdan çevirmeye çalışırsan bu tuvaletleri sakalımla temizlerim' diyerek sakalını tuttuğu gibi yere eğilmişti ki Üftade Hz. yetişip 'Mahmut, evladım sakal mübarektir biz onu sünnet olduğu için uzatırız, samimiyetin bizce kabul gördü. Artık seni kendi hizmetime alıyorum bundan böyle benim abdest suyumu dökersin' dedi.

Bir sabah Mahmut Efendi korkulu bir rüya sonucu sıçrayarak uyandı. Sabah namazı vakti çoktan girmişti. O ise abdest suyunu ısıtmamıştı. Üftade Hz. neredeyse gelmek üzereydi. Az sonra kapı açıldı. Hazret ağır adımlarla yaklaşıyordu. Mahmut Efendi ibriği kucağına bastırarak ağlamaya başladı. Üftade Hz;

-Hadi döksene evladım Mahmut ne bekliyorsun?

 Bunun üzerine tereddütle suyu dökmeye başladı. Hazret;  'Bu su odun ateşiyle değil yürek ateşiyle ısınmış, Aziz Mahmut artık hizmetin tamam oldu.' diyerek onu yeni görev yeri ve aynı zamanda çocukluğunun geçtiği Sivrihisar'a gönderdi. Ailesiyle birlikte Sivrihisar'a gelen Aziz Mahmut Hüdayi burada altı ay kalabildi. Üstadının hasretine daha fazla dayanamayarak Bursa'ya geri döndü. Üftade Hz'nin son günlerinde yanından ayrılmadı ve hizmetini kendisi gördü. Bu hizmetinden ziyadesiyle memnun olan üstad,  ' padişahlar ardınca yürüsün' diye duada bulundu.

Aziz Mahmut Hüdayi Hz. manevi bir işaretle İstanbul'a gitti. Küçük Ayasofya Camii'nde halkı irşada başladı. Fatih Camii'nde talebelere fıkıh, tefsir, hadis dersleri verdi. Üsküdar'da kendi dergâhının bulunduğu yeri satın aldı. Dergâhında birçok talebe yetiştirdi. Namı her tarafa yayıldı.

Devrin padişahı bir danışman aramak maksadıyla zamanın meşhur âlimlerini huzurunda topladı. Aziz Mahmut Hüdayi Hz. de bu âlimler arasındaydı. Padişah elinde küçük bir iğne kutusuyla karşılarına gelerek,' bu kutunun içindekinin ne olduğunu bilen kişi benim danışmanım olacak' dedi. Hazır bulunanlardan hiç biri kutunun içinde ne olduğunu bilemedi. Padişahın gözü başından beri sükût eyleyen Mahmut Efendi'ye takıldı. Sıradan kıyafetleriyle o diğerlerine hiç benzemiyordu. Padişah biraz da küçümser bir tavırla, 

-Sen söyle bakalım ihtiyar bu kutunun içinde ne var?

 Mahmut Efendi;

-Padişahım kapalı bir kutunun içinde ne olduğunu kim bilebilir? Kutunun içinde iğne de olabilir bir küçük kertenkele de!

Devamı haftaya.