Biz insanoğlu ne kadar da kolay yoldan başarıya erişmeye çalışıyoruz.

İnsan anne rahmine düştüğü  andan itibaren çeşitli evrelerden geçerek yaşam denilen döngüyü tamamlar.  Bakın, tek bir evreden değil, birden fazla evreden bahsediyorum; doğum öncesi dönem, bebeklik ve ilk çocukluk, orta çocukluk, ergenlik, genç yetişkinlik, yetişkinlik ve yaşlılık. Belki bizler için çok basit  bir şey olarak görünen yürüme eyleminde bile aşamalar katederek ilerliyoruz. Bana sorarsanız insan hayatı da yürümeyi öğrenme süreci ile eşdeğer konumda. İlk olarak sürünme, sonrasında emekleme, arkasından yürüme ve en nihayetinde koşma.

Siz hiç doğar doğmaz koşabilen biriyle karşılaştınız mı? Cevapları duyar gibiyim. Sanırım bu durum imkansız. Gelin bunu başarıya uyarlayalım. Çok zor değil, sizlerden sadece maviyi nasıl gördüğünüzü düşünmenizi istiyorum. Yanlış okumadınız; mavi diyorum. Mavinin nasıl bir renk olduğunu görüyorduk ama ona ‘mavi’ denildiğini sonradan öğrendik. Harfleri bilmeden aslında bu cümleleri yazabilmek veya okuyabilmek imkansız olsa gerek. Hiçbir şirket ceo’su on sekiz yaşında değil. Hiçbir doktor da yirmi yaşında değil. Tüm bunlar bir donanım gerektirir. Tümelden tikele değil, tikelden tümele ulaşmak zorundayız.

Başarının adımlarını ilk olarak ailede atarız.

Her ne kadar yeni dünya modelinde kolay sağlanabilen internet erişimlerinden dolayı dünyaya dahi erişebilsek de; ilk olarak rol-model aldığımız aile fertlerinden faydalanırız. Bir kız çocuğu annelik rolünü, kendisine figüran olarak seçtiği annesinden %99 oranında almaktadır. İlk bakıldığında çok ürkütücü bir oran olarak görünüyor ancak bunu nitelendirmek yine kişinin çabasıyla ilişkili. Davranışların kalıcığını değiştirmek; bakış açısını değiştirmek ve kendini yenileme çabasıyla doğru orantılı.

Genelgeçer  bir tecrübe olduğuna inanmayan taraftayım. Hatta başkalarının yaşam tecrübelerinden yola çıkarak kendi hayatlarına not verenlere de kızıyorum. X kişisi, x bölümünden mezun olmuş; ‘Sakın ha, bu bölümü okumayın.’ diye naralar atıyor. Sorsanız aslında bölüm hakkında hiçbir bilgisi yok. Ne iş sahasına hakim ne alanıyla ilgili bir çalışmaya dahil olmuş. Hani üniversiteyi bitirdim artık, tüm iş yerleri bana kapısını açsın diye düşünenler var ya, karşılıksız bir beklentiden ibaret yalnızca. Artık sadece üniversite okumak yetmiyor. Birileri bir şeylerden sürekli yakınıyor. Çalışan iş bulamadığından yakınıyor, işveren ise kalifiye eleman olmayışından. Peki bu kalifiye eleman nasıl yetişiyor? En başa dönüyoruz; doğru meslek seçerek. Reddedilemez bir gerçek var ki, doğru meslek seçen kişiler daha başarılı oluyor. İşini gerçekten sevenler bunu yaşam biçimi haline getiriyor. İşini özümseyen insanlar da başarıya daha çabuk ulaşabiliyor çünkü; büyük bir arzuyla araştıyor ve çabalıyor. Her insan her işi yapamaz, ama her insan neye yatkın olduğunu keşfedebilir. Yani daha açıkça her insan kendisini tanıyabilir. Doğru yerde olan, doğru şekilde değerlendirilir. Yine geldik bir döngü meselesine. Aslında hayat her şeyiyle birbirine bağlantılı ve inşa edilen yaşamın sağlamlılığı da evvela kişinin kendisini tanımasına bağlı.

Yanlış yerde olanlar, kendisine uygun olmayan meslekleri inşa edenler, genelde mutsuz oluyorlar. Bence yapılan iş ortaya bir şey çıkartacaksa, öncelikle mutluluğu çıkarmalı. Zoraki gidilen iş yerleri, zoraki yapılan çalışmalar ne kadar verimli, ne kadar sağlıklı olabilir? Ömür boyunca sürecek olan  bir çalışmadan bahsediyoruz. Doğru karar almak adına zaman ayırmaya fazlasıyla değer. Elbette araştıracağız, soracağız ancak; salt olarak başka benliklerin düşüncelerini de anında kabullenmemeliyiz. İlk olarak bu düşüncelerin-görüşlerin kendimize olan uygunluklarına bakabiliriz.

Hayat denilen şey bir döngüden ibaretse; biz bu döngünün neresinde yer alıyoruz? Tüm varlıklardan farklı olarak, bahşedilen akıl ile ulaşılmaz bir varlıktır insanoğlu. Ve bu akılla üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey de yoktur. Herkes yaşadığı kadar vardır diyebiliriz. Yaşamaktan kastım biyolojik değil; bir şeyler üretebilmek, bir şeyler için çaba gösterebilmekten bahsediyorum. Çünkü insan, üretebildiği kadar insandır. Kendini tanıyan, kendine inanan ve doğru yerde olan herkes, başarıya uğramadan geçmeyecektir bu dünyadan. Yaşam döngüsünde kendisine yer bulabilen hür nesiller yetiştirilmesi dileklerimle.