Bir haber naklederek başlayalım:

“Başbakan Davutoğlu, "Ankara'da da Atina'da da Atatürk ve Venizelos'daki ortak ruhu harekete geçiren sağduyulu vizyoner liderler var. Bu anlayış ile yeni bir dönemi açmaya kararlıyız" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDİK) Toplantısı'nın ardından  Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ile ortak basın toplantısı düzenledi.

Birlikte hareket etme kabiliyetini artıran iki hususu vurgulayan Davutoğlu, “Birincisi, artık arada psikolojik bir bariyer yok. Bakan arkadaşlarımız konuşurken, acaba karşı taraf nasıl anlar gibi kaygıyla konuşmuyorlar. Birbirlerine sadece dilleriyle değil gönülleriyle hitap ediyor. Bu çok önemli bir aşama” ifadesini kullandı.

“Türkiye ile Yunanistan arasında artık zihnimizdeki birtakım tabular, kalıplarla değil aksine zihnimizi gönlümüzü en önemlisi de iki ülke arasındaki bütün kapıları açarak yürümeye kararlıyız” diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

“İkinci pozitif unsur ise tamamlayıcılık ilişkisinin görülmüş olması. Yani rekabet değil hangi konu açılırsa açılsın iki taraf da birbirini tamamlayan aktörler olarak olaya bakıyor. Mesela ulaştırmayı dinledik biraz önce, ulaştırma politikalarımız birbirini tamamlıyor. Ege'de deniz ulaşımı, kara ulaşımı, hava ulaşımı birbirini tamamlayan unsurlar. İki ülke arasında, yine mesela Çanakkale Köprüsü inşa ediyoruz. Muhtemelen Midilli'den kuzey Yunanistan'a en kolay geçiş, Çanakkale Köprüsü üzerinden sağlanacak. Karayolu itibarıyla söylüyorum. Yine İstanbul ile Selanik arasında hızlı tren inşa edildiği günü düşünün, iki önemli tarihi şehir birbirine irtibatlanacak. Hava ulaşımı, deniz ulaşımı, kara ulaşımında birbirini tamamlayan bir döneme giriyoruz. Artık planlama yaparken bu işbirliği konseyinde iki ülkenin coğrafyasını bir bütünmüş gibi planlamak, iki ülkenin çıkarına olacak bir ulaştırma stratejisi geliştirme ihtiyacı var. Nihayetinde biz Yunanistan'ın Asya'ya açılan kapısıyız. Yunanistan da bizim Avrupa'ya açılan kapımız. Yine enerjide tamamlayıcılık ilişkisi var. TANAP projesi, TAP projesiyle birleştirildiğinde Türkiye olarak biz çok memnun olmuştuk. 20 sene öncesinde böyle bir enerji networkunun oluşmasını Türkiye ve Yunanistan'ı bu derece memnun edeceğini kimse düşünemezdi bile. Bugün çok büyük memnuniyet duyuyoruz. Enerji koridorlarımız birleşiyor.” (06 Aralık 2014 A.A.)

Şimdi bu beyanatı izaha gerek var mı? İmalı konuşmaya bile tenezzül etmiyorlar. Her şey gayet açık değil mi? Kalp ile tasdik dil ile ikrar.

Venizelos, Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermek için, Norveç'in başkenti Oslo'da bulunan Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığı'na, 12 Ocak 1934 tarihli üç sayfadan oluşan Fransızca olarak yazılmış bir mektup göndermişti. Venizelos'un Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığı'na gönderdiği bu mektubunun tercümesi:

“Bay Başkan,

 Yedi asra yakın bir süre zarfında Yakın Doğu ve Orta Avrupa'nın büyük  bir kısmı kanlı mücadelelere sahne olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve sultanların mutlakıyetçi idareleri bunun başlıca amili idi. Hristiyan milletlerin İmparatorluğa bağlanmaları ve bundan mütevellit Salibin Hilâle karşı yaptığı kaçınılmaz mücadeleler, kurtulma emeli ile bu milletlerce yapılan isyanlar, Osmanlı İmparatorluğu sultanları idaresinde kaldığı sürece devamlı tehlike kaynağı teşkil eden bir durum husule getiriyordu.

Mustafa Kemal Paşa'nın muhasımlarına karşı yaptığı milli harekâtın galibiyetle sonuçlanmasını müteakip 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, bu istikrarsız duruma son verdi.

Bir milletin hayatında bu kadar kısa bir süre içinde böylesine köklü bir değişme nadir vuku bulmuştur.

Teokratik bir rejim içinde yaşayan, din ile hukuk kavramlarının birbirine karıştığı çökme yolundaki bir imparatorluğun yerini güç ve hayat dolu modern ve milli bir devlet almıştır.

Büyük devrimci Mustafa Kemal Paşa'nın başlattığı hızla, mutlakıyetçi sultanlar rejimi yıkılmış ve gerçekten laik bir devlet kurulmuştur. Millet tümüyle çağdaş uygarlıkların önünde yer almak için şevk ile ilerleme yolunda bir atılım yapmıştır.

Barışı takviye hareketi yeni ve seçkin Türk devletine bugünkü görüntüsünü veren tüm iç reform hareketleriyle birlikte yürümüştür. Türkiye yabancı unsurlarla meskûn vilâyetlerini terk etmek hususunda tereddüt etmemiş ve antlaşmalarda belirtildiği üzere kendi milli sınırları ile samimi şekilde iktifa ederek Yakın Doğu'da barışın gerçek bir savunucusu olmuştur. Kanlı mücadeleler nedeni ile uzun yıllar Türkiye ile düşman durumunda kalan biz Yunanlılar, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerini alan bu ülkede vuku bulan bu köklü değişikliğin etkilerini duyan ilk kimseler olduk. Anadolu faciasının hemen akabinde kendini yenileyen Türkiye'ye bir anlaşma fırsatı görerek elimizi uzattık. O, bu uzanan eli samimiyetle kabul etti!” E.K. Venizelos. (Atatürk'ün Millî Dış Politikası, Cumhuriyet Dönemine Ait 100 Belge. 1923-1938,  Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981, C. II, s. 241-245.)

Atatürk, Venizelos'un Ankara'da bulunduğu 30 Ekim 1930'da, Ankara Türk Ocağı'ndaki Cumhuriyet Balosu'nda misafir Yunan gazetecilerinin ricası üzerine, Türk-Yunan ilişkileri ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmış: “!İki millet arasında vâsi(geniş) bir teşriki mesai sahası vardır. Ben şahsen bu iki millet arasında teşriki mesaiye tamamen taraftarım!” (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. III, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 5.bs., Ankara 1997, s.129)

Davutoğlu, Atatürk ve Venizelos'taki ortak ruhun harekete geçirileceğinden bahsetmiş. Peki Venizelos kimdi?

İzmir'in Yunan askerleri tarafından işgali esnasında Türk subayları ve askerleri dipçiklenerek ve süngülenerek öldürüldü. Zito Venizelos (Yaşasın Venizelos) diye bağırmayan Türk subayları süngüleniyordu. Ali Nadir Paşa ise Yunan askerleri tarafından tekmeleniyordu. Türk sivillere karşı öldürme, yağma ve tecavüz olayları başladı. İşgalin ilk günü İzmir'de 400 Türk öldürüldü.(Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, Ege Ünviversitesi Basımevi, 1986, sayfa 139-145)

Venizelos 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali ile başlayan Yunan işgal faaliyetini yöneten Yunanistan Başbakanı idi. Bu Venizelos'un ruhu 1988'de Özal ile Papandreu arasında Davos'ta da hortlamıştı. 'Davos Ruhu' meselesi yıllarca kamuoyunu meşgul etmişti.

Özal attığı bu adımla Mustafa Kemal'in açtığı yolda, gösterdiği ufukta yürüdüğünü ayan etmişti. 2010'da Erdoğan'ın başbakanlığı zamanında tekrar davet edilen bu ruh, bugün de hızlı ve hummalı bir faaliyetin ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

CHP Genel Başkanı Kılıçtaroğlu, bugünlerde büyük bir ekonomik krizle boğuşan Yunanistan'ın Başbakanı'na, “Dayan Yorgo, biz iktidara geliyoruz” dedi.  Ve ekledi; “Gerekirse biz projelerimizle Papandreu'nun bu mücadelesine destek de verebiliriz. Dayansınlar Türkiye'de biz iktidara geliyoruz”(31 Mayıs 2011, Hürriyet)

Görüldüğü üzere makamlara oturanlar, oturmayı umanlar değişse de yapılacak işler değişmiyor. Ufuklar, vizyonlar, stratejiler hep aynı.

 Amaç, Davutoğlu'nun söylediği gibi “iki ülke coğrafyasını bir bütün” haline getirmek. Yunanistan-Türkiye entegrasyonu her şeye rağmen başbakanlık koltuğuna kim oturtulursa oturtulsun devam edeceğe benziyor. Meraka değer husus ise bu federasyonda nihai kararları Ankara mı verecek Atina mı? 2015'de 100. senesine giren soykırım iddiaları ile ısınacak olan ortamı soğutmak için yoksa Erivan'ı da bu işe dahil etmeli mi? Erivan, Ankara ve Atina arasında bir eşgüdüm ve komşularıyla sıfır sorunlu Yeni Osmanlı!Nasıl şık olmaz mı? Yoksa 'New Turkey' (Yeni Hindi) mi deseydik?

“Sık sık şu lafı işitiyoruz. Şehitler ölmez vatan bölünmez. Türkiye'nin başındaki bela vatanın bölünmesi belası değildir. Türkiye'nin başına gelecek şey Türkiye'nin haritadan silinmesidir. "Vatan bölünmez!" meselesini söylerken diyelim ki Kürtlerin Türkiye'den toprak koparacakları gibi bir fanteziye prim veriyorlar. Hâlbuki insanlar nasıl bir dünyada yaşadıklarını fark etmeksizin bu laflara meylediyorlar. Eğer Türkiye siyasi birliğini kaybedecekse Türkiye'den kopacak parça doğudan değil batıdan olacak. Türk-Yunan Federasyonu gibi bir numara sergileyecekler. İnşallah böyle olmaz, ama planlar bu istikamette. İnsanlar nasıl bir dünyada yaşadıklarını bilmeleri lazım!” (İsmet Özel, Erzurum Kardelen TV'deki konuşmasından, 24.11.2012)