Çumra’nın gönüllerde yaşayan ve ismi her zikredildiğinde hayırla yad edilen Dr. Ömer Yıldırım’ı, üniversite yıllarından sıra arkadaşı, aynı evin paydaşları olan ve 6 yıllık arkadaşlıklarını ömürlük sürdüren Akademi Konya Hastanesi Başhekimi Dr. Kudsi Öncü anlattı. ‘6 yıllık bekarhane hayatımızda örneği az görülür bir dostluk, kardeşlik muhabbeti yaşadık’ diyerek Merhum Yıldırım’ı anlatan Dr. Kudsi Öncü, “Her zaman dinamik, karamsarlıktan uzak, tükenmişlik sendromuna kapılmayan hayat dolu bir dosttu. Adeta bir fıkra ansiklopedisi gibiydi” dedi. Dr. Öncü’nün gönlünden dökülenlerin devamı ise şu şekilde:

16. Yüzyılın izinde 16. Yüzyılın izinde

‘6 YILLIK BEKARHANE HAYATIMIZ ÖRNEĞİ AZ GÖRÜLEN BİR DOSTLUK MUHABBETİ İÇİNDE GEÇTİ’

Merhum kadim dostum, can kardeşim Dr. Ömer Yıldırım'la 1974 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tıbbiyeye başladığımızda yollarımız kesişmişti. Aslında birkaç göbek geriden akrabalık bağımız da vardı. İstanbul'da Kocamustafapaşa semtinde bir bodrum katta; Hukuk Fakültesinde okuyan abimin de kayınbiraderiyle bir evde kalıyorduk. Karakter itibarıyla birbirimizden tamamen farklı kişiliklere sahiptik. Bekar hanede birlikteliğimizi sürdürmek mümkün görünmüyordu; ev arkadaşları arayışına geçmiştim. Bu süreçte Ömer Yıldırım'la, Nuri Ünalan, Mesut Naci Gökşahin ve Alaaddin Çimili ile birlikte Kocamustafapaşa'da bir ev kiralayarak bekarhane hayatına başlamıştık. Altı yıllık bekarhane hayatımız, örneği az görülen bir dostluk kardeşlik ve arkadaşlık muhabbeti içinde geçti. Hiçbir zaman küslük kırgınlık alınganlık gibi bir olumsuzluk yaşanmamıştır. Birimizin parası hepimizin parası gibiydi, senin benim param diye bir anlayış asla yoktu.

“ONLAR BANA ‘DAYIM’ DERDİ, ÖMER’E PEHLİVANIM DERDİK”

Altı yıl boyunca aynı evde, aynı odada, aynı fakültede, aynı sınıfta, aynı sırada tıbbiye hayatımızı sürdürdük. Derslere 6 yıl boyunca aynı masada birlikte çalıştık. Ben biraz kuralcıydım. Bu özelliğimi evde ki yaşantımıza da yansıtmıştım. Özellikle temizlik tertip düzen ve mutfak dizaynı konusunda hiçbir şekilde taviz verdirmiyordum. Can arkadaşlarımın bu konudaki kuralcılığıma hiçbir zaman tepkileri ve aykırı bir davranışları olmamıştır. Bu konuda en büyük desteği de merhum can dostum Ömer Yıldırım'dan görüyordum.

Ev arkadaşlarım bana ‘dayım’ diye hitap ederlerdi ben de arkadaşlarımın bu hitaplarını o kadar kanıksamıştım ki ismimi söyleseler bana değil de başka birine söylüyorlar gibi bir algı oluşuyordu. Bu hitabı ilk kullanan da can kardeşim Ömer Yıldırım olmuştu. 1974 yılından bu yana hala ev arkadaşlarım bana "dayım" diye hitap ederler, ben de merhum Ömer Yıldırım kardeşime pehlivanım diye hitap ediyordum.

ÖZÜ, SÖZÜ, YÜZÜ, GÖZÜ AYNI YERE BAKARDI

Saygı, sevgi, muhabbet abidesi bir dostumdu, can kardeşimdi. Bir tek yüzü vardı. Özü, sözü, yüzü, gözü aynı yere bakardı. Pehlivanım arkadaşlık kavramının çok ötesinde kökü derinlere uzanan bir dosttur.  Arkadaşlık kavramı daha yüzeysel ve çoğu zaman bireysellik boyutuyla sınırlı kalan bir anlam içerir. Özümden süzülerek yazdığım şöyle bir dize ile dost kavramını özetleyebiliriz:

Dostluk Çınar olmalı, kök salıp dallanmalı

Bir ömür değil, hayatın ötesine uzanmalı

Zincir olup halkalar eklenip uzamalı

Kaydı alınmalı hafızaya, kaynağı vefa olmalı

Sarar dostunu, balın bıçağa sarıldığı gibi

Dert eder derdini dostunun, sevdalı gibi

Bilseydi insanlık, dostluğu Adem'den kardeşlik gibi

Keşke dönseydi Hak'kın yörüngesinde gezegen gibi

Nef'i vardır, kahve'yi ruy-ı siyahın bedene

Asıl olan dostluktur, yoksa kahve bahane

Güven verir dosta, yürekten selâm verene

Fanusudur dostluk, Ziya verir gönülden gelene.

BOTANİK BAHÇESİ GİBİ RENKLİ VE ZENGİN BİR KİŞİLİKTİ

1980 yılında tıbbiyeyi bitirdik. 27 yaşında genç bir hekim olarak ben Cihanbeyli'de    çalışmaya başladım. Pehlivanım da Çumra'da muayenehane hekimi olacak çalışmaya başladı. Gerçek anlamda öfkesine yenik düşmeyen pozitif hayat dolu esprileriyle herkesin sıkıntısını bertaraf edecek bir donanıma sahipti. Milli değerlerimize bağlı kültür ve tarihi misyonumuzun bilincinde şühedaya vefalı bir dosttur. ‘Mesele vatansa, gerisi teferruattır’ diyen bir vatan sevdalısıdır. Sosyal hinterlandı çok geniştir, her yaşta her kuşakta insanlarla dost ve ahbap olmayı layıkıyla beceren bir kişilikti. Merhametliydi, haksızlık karşısında susmaz, omurgası sağlam, güçlünün karşısında eğilmeyen mazlumun yanında yer alan cesur bir yiğit idi. Doğanın her türlü florasını, renk renk çiçeklerini, yeşilliklerini bağrında barındıran bir botanik bahçesi gibi renkli ve zengin bir kişilikti.

FIKRA ANSİKLOPEDİSİ GİBİYDİ

Her zaman dinamik, karamsarlıktan uzak, tükenmişlik sendromuna kapılmayan hayat dolu bir dosttu. Bir fıkra ansiklopedisi gibiydi. Her konuyu bir fıkrayla taçlandırır ve gülümsetirdi. Herkesin derdini dert edinir çözüm üretmek üzere kafa yorardı. Hiçbir hafta olmazdı ki beni aramamış olsun. Merhum Yiğit Can pehlivanım Gök kubbede hoş bir seda bırakarak hakkın rahmetine kavuşmuştur. Hiçbir an onu unutmayacağım her sabahın seherinde onu rahmetle yad ediyorum yad etmeye devam edeceğim. Zerreden küreye bütün haklarım kardeşime helaldir.

Taksiratı af, makam-ı Cennet, makberi pür nur olur inşallah. Can kardeşim seni emanetin sahibi yüce Rabbime emanet ediyoruz. Rabbim Cennet'i âlâ da sevgili Peygamberimiz Efendimizin sancağı altında toplanan Muttaki-Muhsin-Muhlis ve Âbitlerden eylesin inşallah.

Muhabir: HACER CEYLAN ZAMAN