Tıpkı şairin dediği gibi…”Her şey ben yaşarken oldu”. Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir kırılma noktası olan 12 eylül 1980 darbesinden hemen sonra kasabadan şehire lise eğitimine henüz başlamıştım. Lise çağlarında henüz çocuk denebilecek bir yaşta darbeyle tanıştım. Ömür dediğin nedir ki aradan 42 sene geçmiş…

Yukarılarda neler olup bittiğini tabiatıyla tam olarak bilemem. Bizimkisi çocuk gözüyle darbeyi okumak olacaktır. Hatırladığım: darbe öncesinde  günde ortalama 20 kişinin sağ sol çatışmalarında öldüğü, can güvenliğinin neredeyse kalmadığı;  kısır siyasi sürtüşmelerin katman katman aşağıya yansıdığı; ideolojik körlüğün hat safhaya çıktığı; darbe sonrasında ise:  sokak olaylarının, çatışmaların bıçak gibi kesildiği; gazetelerde “huzur bir yaşında” manşetlerinin atıldığı; neredeyse bütün esnafların beş paşanın resmini dükkanının duvarına astığı; darbe öncesi olaylarda aynı silahla sabah bir taraftan öğleden sonra diğer taraftan adam öldürüldüğünün ortaya çıktığı ve kitlelerin böyle provake edildiğinin anlaşıldığı ; Etkileri hala devam eden darbe anayasasının    % 90 üzerinde oyla kabul edildiği ve Yunanistan’ın Nato’ya kabul edildiği... vs.

Belleğinde derin iz bırakan bir olayı darbe günlerinin en ağır şartlarının hüküm sürdüğü günlerde  lisede bir edebiyat dersinde yaşadım. Birden kapı açıldı ve içeriye başlarında subay ve birkaç asker içeriye girdi. Subay “Ta… isimli öğrenci kim?” diye sordu. Sınıf ve mahalle arkadaşımı alıp götürdüler. Aradan saatler geçtikten sonra arkadaşım çıkageldi. Ne olduğunu anlayamadık ancak ağır bir travma geçirdiği her halinden belliydi. İlkokulu, ortaokulu birlikte okuduğum arkadaşımı tanırdım. Terörle ilgisi olamazdı. Henüz 14 yaşındaydı. Olayın mahiyetini bilmemekle birlikte dersten alınma usulü kesinlikle yanlış, kötü ve çirkindi. Olması gereken, toplum içinde rencide etmeden ve yaşına uygun bir tarzda uzman eşliğinde sorgulama vs. yapılmalıydı. İşte, darbe şartları buydu: Usul, erkan gözetilmezdi; kaş yapayım derken göz çıkartılırdı. Kimsenin de sesi çıkmazdı/çıkamazdı.

Başarılı/başarısız darbelerin toplamı ve Cumhuriyetimizin yaşına bölündüğünde ortalama yirmi yılda bir darbe yapıldığı veya girişiminde bulunulduğu gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Ve niçin gelişmiş ülkelerde hiç darbeye rastlanmazken ve dahi kimse aklından bile geçirmezken geri kalmış yada gelişmekte olan ülkelerde darbe yapıldığını dürüst ve objektif tahkikini yapmalıyız. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir daha hiç yaşanmaması için doğru teşhis ve tedavi ile millet ve devlet yapımızı gözden geçirmezsek gelişmiş ülkeler ligine yükselemeyiz ve bu sarmaldan kurtulamayız kanaatimce…