Aklı selim, sağlıklı, marazsız; önünü arkasını; evvelini, sonrasını; zahirini batınını ve sonuçlarını görerek her hareketi yapan akıl  anlamına gelir. Vaktiyle bu isimdeki olan bir şahsa göreve geldiğinde kendisine “inşaAllah kurumda aklı selim egemen olur” demiştim.

Aslında bu yazıda, İşsizlik konusunu farklı boyutlarıyla yazı dizisi halinde ele alırken yatırım ekseninden bahsedecektim.  Ancak, yaşanılan hadiselerin açtığı pencereden farklı bir konuya geçerek hissettiklerimi ve gördüklerimi not etmek istedim. Hadise, mahalle arasında saatte yirmi km hızla seyrederken iki yaşındaki bir çocuğun aniden yola fırlamasıyla aracı kazaya ramak kala çocuğa dokunmadan durdurulan olaydan sonra küfürleşmeler, darp ve mahkemelik  olma durumu... Araç şoförü,  başı ve çevresinden darp almış, travma sonucu hanımının kolu kırılmış, ameliyatlık olmuş.

Olay, bir tarafın üzerinde ateşli silah, kesici alet vs. olsaydı, çok  daha vahim neticelenme potansiyeline sahipti. Bu tür olaylar, yol verme vs. gibi tartışmalar ölümlere kadar varan sonuçlarla sık sık televizyon haberlerine gazete üçüncü sayfalarına konu olmakta, zaman zaman kamu vicdanını derinden sarsmaktadır.

İnsanlar, hata yapabilirler, eğer bu tip bir olay veya kaza hali varsa  zaten kasıt aranmaz. Olsa olsa taksir durumu söz konudur. Taksir ise “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.”. Bu olaya mahsus: diyelim iki yaşındaki çocuk başıboş bırakılır mı?, Velisi/gözeteni nerede?  Küfür edilir mi?, Öfke kontrolü yok mu? İtidal nasıl muhafaza edilebilirdi?... gibi sorular sorulmalıdır.

Bu tür olaylarda soğuk kanlı ve makul olamamak; öfke kontrolünü yapamamak; yatıştırıcı , sakinleştirici bir tarafın yokluğu telafisi mümkün olmayan zararlar ortaya çıkarır. Yukarıdaki olayda, olayın verdiği hasar gibi ileriye matuf komşu olan bu ailelerin ilişkileri ağır yara almıştır ve nasıl düzeltilecektir?

Taraflar, olayda aklı selimi koruyamadılar ise mahalle köy gibi yerlerde bu tür olaylara müdahale ederek tarafları yatıştıracak, olay/kaza sonrası tarafları barıştırarak tekrar güven ve huzur ortamını tesis edecek mahalleden sorumlu olgun ve muteber kişilerden müteşekkil üçüncü bir taraf olmalı değil mi?  Burada, kavgayı ayıracak polisin yaptığı işi ve suçluyu-suçsuzu ayırt edecek, tazminat, ceza vs. belirleyecek yargıyı ayrı tutuyorum. Polis, yargı, pek tabiî ki görevini yapacak.

Mahalle, köy gibi yönetim birimlerinde, böylesi durumlarda devreye girecek bilgili, tecrübeli ve olgun kişilerden oluşturulacak heyetin, resmi sivil toplum örgütü olarak görev yapmasının açılan sosyal yaraların önemli ölçüde kapanmasında etkili olacağı kanaatindeyim. Eskiden bu görev, Türk filmlerinde pos bıyıklı, yaşlı, tonton komiser veyahut hakim karakterleri tarafından gayet sevimlice yerine getirilirdi.