Aynı il içindeki yeni evlerine taşınmaya karar verdiler. Taşınacakları yerden referanslı bir firmayla görüştüler. Firmanın evini taşıdığı müstakbel komşularından da ihtiyaten sordular ve müspet bir cevap aldılar. Taşıyıcı firma patronu taşınacak eşyayı evde bizzat gördü ve fiyat tekrar yükseltilerek mutabık kalındı. Ev sohbetinde taşıyıcı firma sahibi, üç üniversite mezunu olduğundan ve iş güvenliği sertifikası olduğundan bahsederek güven verdi. Bununla da yetinmeyip sözleşme imzaladılar. Buraya kadar her şey normal gitti.

Taşınma tarihinde hava fırtınalı ve yağışlı görünüyordu. Taşımacıya söylendiyse de başka günler dolu olduğundan bahisle tarihi değiştirmedi. Nihayet taşınma günü geldi çattı ve o gün saat on civarında taşıyıcı,  market arabasından büyükçe bir arabayla ve adamlarıyla çıkageldiler.  Çocuk bile fark ederdi “bu arabayla bu eşyanın taşınmayacağını”… Ev sahibi dediyse de “gerekirse iki sefer yaparım” dedi ancak tek seferde götürmek için eşyalara zarar verircesine istifledi. Yine de en nihayetinde tek seferde götüremeyeceğini deneyerek anladı ve iki sefer yapmak zorunda kaldı.  Fırtınalı hava şartlarında 12. Kata asansör yardımıyla taşındı. Adamlar, toplama ve gündelikçi adamlardı. Hele bir marangozu vardı ki, sokaktaki adamdan kabiliyetli değildi. Ne sökmeyi ne de monte etmeyi becerebildi ve günün sonunda bir çok eşyayı demonte vaziyette bırakmak zorunda kaldı.

Adamlar saat onda başladıkları taşıma işini aynı şehirde olmasına rağmen  gecenin on ikisinde bile bitiremediler ve ertesi günden de bir saat aldılar. Toplamda beş kişi oldukları halde yorgunluktan taşıma firması adamları harap ve bitap düştüler. Adamlara öyle yükleme yapıldı ki,  tüm fizik ve iş sağlığı kuralları  yerle bir edildi. Ev sahibi ve aile efradı yorgunluk, sinir, stresten hâkeza öyle…

Gecenin ilerleyen saatlerinde bir çok iş yapılmamışken firma patronu parasını tam olarak istedi. Yetinmedi, yüzsüzlüğe vurarak  elemanlarına bahşiş de istedi. Ev sahibi, “def’i bela”  kabilinden firma sahibine anlaştığı parayı ve bir miktar bahşişi ödedi.

Özet geçilen bütün bu olaylardan sonra sıradan bir ev taşıma işinden şu hayat dersleri çıktı:

Taşıyıcı Firma sadece paraya odaklanır  ve İşi bilmez  ve yönetemezse:

  1. Çocuğun gördüğünü, fark edemez!  (Zayıf öngörü)
  2. İki misli yorulur, enerji sarf eder. Piyasa, bitirdiğin okula değil, yaptığın işteki maharetine bakar! (Yetersiz deneyim)
  3. Yaptığın işten kimse memnun olmaz. (Müşteri memnuniyetsizliği)
  4. Bir daha aranmaz ve kimseye tavsiye edilmez. (Müşteri sadakatsizliği)
  5. Çalışanları dahi yaka silker! (Çalışan memnuniyetsizliği)

Ev sahibi ise:

  1. Firmanın nakliye aracını önceden görmeli ve plakasını sözleşmeye yazmalıydı.
  2. Firma çalışanlarının sigorta kayıtlarını istemeliydi.
  3. Firma hakkında daha kapsamlı araştırma yapmalıydı.

Ev sahibi: adamların iş bilmezliği yanında bu derece yorulmaları, tartışmadan uzak durma ve bir daha “gözüm görmesin “ve hepsinden önemlisi iş kazası vs. elim bir olay meydana gelmemesi adına ücretlerini ödedi ve kurtulduğuna şükretti.

Evet, işin ehli, marka değeri olmak, güvenilir olmak işte böyle hayatî  öneme sahip!