Öğle Namazı vakti, Camimizin İmamı Numan Hoca, namazdan sonra cemaate döndü ve birden konuşmaya başladı. Sesi titriyordu. Anlaşılan namaz öncesi birilerine kızmıştı ve sitem doluydu.
Bakın, ey cemaat, kapının önündeki Suriyelileri oraya ben oturtmadım. Adamların hali belli, evlerini, yurtlarını terk etmişler, sefalet içerisinde yaşıyorlar, sizden yardım istiyorlar. Verirsiniz ya da vermezsiniz, ama bana söylenmeye hakkınız yok
Cemaate ara sıra katılan emekli bir öğretmen de Numan Hoca'ya destek çıktı:
Bakın kardeşlerim, isteyene ister verirsiniz, istemezseniz vermezsiniz. Vermezseniz bile, verene engel olmayınız, isteyene kötü davranmayınız, hatta onlara güzel söz söyleyip gönderiniz dedi.
Kimseden bir ses çıkmayınca herkes kapıya yöneldi ve dışarı çıkmaya başladı. Kapının önünde Suriyeli bir aile, üç küçük çocukla birlikte el açmış, yardım istiyorlardı. Anne sessizlik içinde, daha çok baba utanarak, sıkılarak, Arapça cümlelerle para istedi ve para verenlere dua etti.
Tam bir aile dramı, tam da bir trajedi gözler önünde sürüp gitti.
Birden aklıma bu ve bunlar gibi yüzlerce Suriyeli aklıma geldi. Ne bunların muhacir, ne de bizim ensar olamadığı, her gün sayısız örneğini birlikte yaşadığımız büyük bir sorun, ülkemizi baştan aşağı kuşatmıştı.
Allah devlete ve millete zeval vermesin, Dünya Müslümanlarına akıl, fikir, iz'an ve anlayış versin demekten başka bir şey bulamadım.
İSRÂ SURESİ'NİN HATIRLATTIKLARI
Arkadaşlarla birlikte yaptığımız ev sohbetlerinde, gelecek sohbete kadar okunmak üzere kendi aramızda, Kur'an Hatmi yapmak için birer ikişer Cüz dağıtır ve Kur'an'la olan bağımızı sürdürmeye çalışırız.
Çoğumuz aldığı cüzleri meal ve anlamıyla birlikte okur, önemli bulduğu yerleri not eder, işaret eder, paylaşır. Bu hafta benim okumam gereken 15 v16. Cüzlerde sırasıyla, İsra, Kehf, Meryem ve Ta Ha surelerini okumak nasip oldu.
İsrâ Suresi'nin ilk sayfalarında yer alan önemli emirler ve yasaklar dikkatimi çekti. Bunları yapmanın, yani emirleri yerine getirmenin, yasaklardan kaçınmanın pek çok sıkıntıyı, problemi çözeceğini düşündüm. Bireysel ve toplumsal barışın gerçekleşeceğini anladım.
Daha ilk ayetlerde, herkesin kendi sorumluluğunu taşıdığını, kimsenin bir başkasının yükünü yüklenmeyeceğini, herkesin kendine ait iyi ve kötü amellerinin yazılı olduğu bir kitabı olduğunu öğrendim.
Sonra, anne ve babaya itaat, iyi davranma, güzel söz söyleme, akrabaya, fakire, yolda kalmışa hakkını verme, ama israf etmeme ve israf edenlerin şeytanın kardeşleri olduğunu anladım.
Aklıma toplum olarak, birey olarak yaptığımız savurganlıklar, zamanımızı, paramızı, hayatımızı, gençliğimizi, güç ve kuvvetimizi boşa harcamalar, vermemiz gerekirken veremediğimiz, çok sevdiğimiz paralar geldi.
İşte tam bu noktada, isteyenlere verecek bir şeyimiz olmayınca, nasıl davranmamız gerektiğini anlatan, dünkü emekli öğretmenin de söylediği, bizlere yol gösteren âyetle karşılaştım. Âyet;
Eğer bir şey verecek durumda olmayıp Rabbinden ümîd ettiğin bir rahmeti, rızkı aramak için onlardan, o hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, artık onlara yumuşak bir söz söyle diyerek, isteyeni azarlamamayı, kovmamayı emrediyordu.(İsrâ,28)
Daha sonraki âyetlerde sırasıyla, cimrilik yapmamak, saçıp savurmamak, fakirlik korkusuyla çocukları öldürmemek, zinaya yaklaşmamak, haksız yere cana kıymamak, adam öldürmemek, yetim malını haksız yollarla yememek, verilen sözü yerine getirmek, doğru ölçmek doğru tartmak, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir işin peşine düşmemek ve yeryüzünde böbürlenerek yürümemek gibi önemli kurallar yer almıştı. (Bak: İsrâ 14-38 âyetler)
Bütün bunları ne kadar yapabiliyoruz, hangilerini yerine getirebiliyoruz? Hayatımızda bizim için önemli olan budur.
Sadece bu âyetler bile, iyi okunsa, iyi anlaşılsa bizi düzeltmeye, bizi kurtarmaya, bizi düzeltmeye yetecek. Ama biz istersek diye düşündüm.
Hayırlı Cumalar! Selâm ve Dua!
HEM NALINA HEM MIHINA
TANDOĞAN
Ankara Büyükşehir Belediyesi Tandoğan Meydanı'nın adını Anadolu Meydanı olarak değiştirmiş.
Bence iyi etmiş.
Nevzat Tandoğan, Tek Parti döneminde Ankara'da hem Vali, hem de Belediye Başkanı, hem de CHP İl Başkanı olarak görev yapmış iki koltuğa üç karpuz sığdırabilmiş, ünlü Türk Büyüklerinden bir tanesidir.
Bu kadar işi bir arada yapınca, Anadolu insanını fazla iyi tanıyamamış bir kişi olduğunu şu sözleriyle göstermiştir: Anadolu'nun iki vazifesi vardır: Birincisi çiftçilik yapıp mahsül yetiştirmek, ikincisi askere çağırdığımızda askere gelmek.
Yine aynı Tandoğan, Atatürk Bulvarı'na kötü giyimli kişileri (örneğin kravatsız ise, şalvarlı ise) sokmayan kişidir. Yine,
Ulan Öküz Anadolulular! Bu memlekete komünizm lazımsa, onu da biz getiririz diyecek kadar demokrat(!) bir validir.
Kocaman bir meydana Anadolu insanını küçük gören tek bir kişinin vermekten Anadolu adını vermekten daha güzel ne olabilir?
GÜNÜN SÖZÜ
İNSAFINI KAYBEDENLER, HİÇBİR HAKİKATI BÜTÜNÜYLE KAVRAYAMAZLAR.
Cemil Meriç