Serde Denizcilik olunca, gemi üzerinden hayatı okuma alışkanlığı yerleşiyor insana… “Gemi” metaforu en etkili bir anlatım aracı olarak  tarihte ve günümüzde o kadar yaygın kullanılıyor ki...  Ancak eğitimde bu gençliğe niçin öğretilmez anlamam bir türlü… Gemi metaforu üzerinden  anlamlandırdığımızda  hayatı daha gerçekçi yorumlar, ders çıkarır ve planlarız ; bu makalede ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır sanırım.

Geminin, tersanede kızaktan indirilişi sevinçle ve törenle  yapılır.  Sanki insanın doğumu gibi.  Gemi daima “she” zamiri ile tarif edilir.  Eğer gemiyi insana benzetirsek, geminin seyir rotasını: insanın hedeflerine ulaşmada izleyeceği yolu yani stratejisi, geminin karşılaştığı fırtınalar ve limandaki zorlukları da insanın hayat mücadelesi olarak niteleyebiliriz.  Gemi, bir kalkış limanı ile varış limanı arasında deniz yolculuğuna başlar. İnsanın hayat yolculuğu gibi…Bu yolculukta bir rota çizilir. Hatta “varacağı limanı bilmeyen kaptana hiçbir rüzgar fayda etmez” diye bir özdeyiş vardır. İnsanın: hayat yolculuğunda idealleri, ülküsü olmalı yoksa Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “Arzı olmazsa hayâtın ne çıkar tûlünden?” yani hayatın bir misyonu, amacı, insanlığa katkısı, faydası, davası/adanmışlığı olmazsa yaşanmışlığından ve dahi uzunluğundan ne  çıkar … Tıpkı geminin varacağı limanı bilmemesi gibi… Varış limanı için rota çiziliyor , rota çizerken seyir güzergâhı üzerinde bulunan engellerden kaçınılıyor  ve rota üzerinde kontrol için mevki konuyorsa hayat için de amaç, amacın sayısallaşmış hali hedefler ve düzenli kontrol noktaları belirlenmeli ve performans ölçülmeli… Aksi halde boşa kürek çekilir ve bu esnada ömür dediğin gelip geçer.

Bu yolculukta insanın kendisini , kapasitesini, mukavemetini/dayanımını ve sınırlarını çok iyi bilmesi gerekiyor. Onun için “kendini bilmek kadar büyük irfan olmaz” demişlerdir. Yine gemi üzerinden gidersek sınırlarını  bilmeyen gemi! Bir nehir yada kıyı gemisi , açık denizde sefere giderse ne olur? En kestirme cevabı: batar!  Tarih, bunun onlarca örneğiyle doludur. Benim de deniz kazası incelemesinde bulunduğum en son örneklerden birinde   limandan en fazla 20 mil açığa kadar sefer müsaadesi bulunan ve nehir gemisi olarak inşa edilen  Volga Balt 214 Gemisi Samsun 60 mil açığında 3 ve 4 nolu ambardan kırılarak batmış, ne yazık ki 6 denizci ölmüştür. Nehir/Kıyı gemisi açık deniz şartlarına mukavemet gösteremez. İşte, insan kapasitesini ve sınırlarını bilmez de kaldıramayacağı yüklerin altına girerse kendi elleriyle hazin sonunu hazırlar. İş hayatında bunun bir yansımasını “bilmediğin işe girme” sloganıyla dillendirilir. Girenler, kendilerini ve çevrelerini büyük gailelere düçar etmişlerdir. Kendini bilmek, sanıldığı kadar kolay değildir;  özbilinç, ciddi çaba ve ilim ister, yıllar alır. Yunus Emre  bunu: “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.” İfade etmiştir.

Gemi seyrinde, dar kanallardan/su yollarından geçilirken Klavuz kaptan  alınır. Kılavuz, yol gösteren, tavsiyelerde bulunan kişidir. Akıntısı, rüzgarı , değişken derinlikleri, trafiği kestirilemeyen dar kanallardan ve  çok riskli su yollarından hassas manevralarla selametle gemilerin geçirilmesi  için klavuz kaptan alması  şiddetle tavsiye edilir. Bunun en iyi örneği: İstanbul Boğazı… Henüz matematiksel modellemesi tam olarak ortaya konamamış, muhtelif (yüzey, ters, anafor, orkoz ) akıntılara maruz kalan gemilerin güvenle geçisinde: gemi kaptanlarının mantığı , teorik eğitimi ve geleneksel bilgi ve  tecrübesi yetersiz kalır;  ancak tecrübeli ve maharetli klavuz kaptanlarla emniyetli geçiş sağlanır. Hayata modellersek, ancak bilge insanlarla istişare ve/veya işbirliği ile yanlış/hata  yapmaktan uzak durabilir ,  krizlerden çıkış yolu bulabiliriz.

Yeri gelmişken hayatı gemi metaforu üzerinden anlatırken gemiler neden batar sorusuna da değinelim: Batma nedenleri 1.su alma, 2.yanlış yükleme, yük kayması, 3.Aşırı gerilimlerden dolayı kırılma vb. gibi.  Hayata dair yorumu ise su alma : hep aşırı uçlarda yaşama, bedenini, ekonomisini, ilişkilerini makul bir denge ve seviyede tutamama; yanlış yükleme/yük kayması: hesapsızlık, bilgisizlik, bilinçsizlik  nedeniyle hayata yanlış anlamlar yükleyerek sözgelimi hayatın gayesini şan , şöhret, zenginlik sanıp, peşinde koşma;  Kırılma : boyundan ve taşıyabileceğinden büyük işlere, borçlara, yükümlülüklere girerek altında kalma olarak yorumlayabiliriz.

Manevi dünyamızda gemi metaforuyla:  

Kendi bilgi, zeka ve aklına güvenerek babasına isyan eden oğlu Kenan’ın helak olduğu, binenlerin kurtuluş ve selamete erdiği  Nuh’un Gemisi;  dolayısıyla aşırı özgüvenin  sonuçları ve kime güvenileceğinin/kimin gemisine binileceğinin doğru belirlenmesi;  

Dağlar gibi dalgalar gemiyi sarmış ve insanlar korku ve panikle Allah’a yalvarıp yakarıp kurtulduktan sonra pek azı hariç eski süflî yaşamlarına döndükleri, pek çok insanın felaketin eşiğinden döndüğü/travma yaşadığı halde hayatını değiştiremediği ve/veya dönüştüremediği irade zayıflığı ve acziyeti; 

Geminin içine su girmesi gibi mesela insanı da mal sevgisinin batıracağı, son nefese kadar bundan vazgeçemeyen pek çok insan bulunacağı;

 İç dünyamızda önemli yeri olan anlatımlardır.

Milli bekamız için çok önemli mevhum olan birlik ve beraberlik duygusunu “aynı gemideyiz, batarsak hep beraber batarız”; ihanet ise “geminin karinasında delik açmak” ile ifade edilir.

Yönetimde çok başlılığın: koordinasyonsuzluğa, kriz ve felaketlere sebep olduğu en beliğ “İki kaptan bir gemiyi batırır” ifade eder.

Algının nasıl tezahür ettiği ve buna göre faaliyetlerimizde, kararlarımızda, yatırımlarımızda sonuç odaklı olma: “Dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.” (William McFee) ile ifade edilir.

 Makalemizin başlığını tamamlarsam “ Hayat bir gemi, yürüt onu göreyim seni”…

Eleştiri ve önerileriniz için: [email protected]

Mustafa ÇALIŞKAN

Uzak yol Baş Mühendisi