HÂKİMİYET TABİİKİ MİLLETİN

Abone Ol

Kafası parçalanmış, ama hala kalbi atan DEV cüsseli merhametli babanın ameliyatı için yüz yıl süre biçilmişti. En İleri teknolojiler, her türlü sosyolojik, bilimsel malzeme kullanılacak, parçalanmış bazı organları kesilecek,  gerekirse organ nakli, gen transferi, kan değişimi hatta bilinç aktarımı özellikle yapılacaktı.  Kimi sermayesini, kimi emeğini, neleri varsa, yepyeni bir goyim yaratacaktı efendiler. Namzet göstereceklerdi hatta söz dinlemez, hadsizlere; “şekilde görüldüğü gibi olun!” diye.  Dünyaya, insanlığa şekil verme yetkisine sahip olduğu zannına kapılmış gözü dönmüş, merhametten yoksun mahir eller, bu hale getirdikleri adeta kadavra hükmündeki hastayı ameliyata aldılar. Takvim miladi 23 Nisan 1920’yi gösteriyordu. Hastanın etrafında itibarlı sevenleri, dua edenleri kadar, operasyonu yönetenlerle yardımcıları,  kaş göz edenler de vardı. Hocalar, komutanlar, mebuslar, kurtarıcılar, halis niyetliler, paye devşirmek isteyenler… Hastayı bir Cuma günü salavatlar, dualar, tekbirler, gözyaşlarıyla uğurladılar ameliyata. Kimi heyecanlı kimi tedirginse de öyle ümitlilerdi ki, iyileştiğini farzettiler hatta.

23 Nisan 1920’de toplanan 1. Meclis ’de, çok sayıda alimin de onayı ile muhteşem cümle özet oldu: “Hakimiyet, bila kayd-u şart milletindir”

Millet neydi ki, başı sarıklı alimler, hakimiyet Allah’ın hakkıdır deyu meclisi dağıtmadıkları gibi alkışladılar.

“…Milleti ebiyküm İbrahim…Babanız İbrahim’in milleti.”

 Hacc Suresi 78. Ayette Rabbimiz, kendi yolunda hakkıyla cihat edenleri, İbrahim babamızdan beri ve ondan sonra Muhammed(a.s.) ümmeti olarak “Müslüman” diye niteledi. Sıbyan mektebinden itibaren soru-cevap metoduyla öğretilirdi her Türk çocuğuna:

-Hangi millettensin?

-Hazreti İbrahim’in milletindenim.

Türk çocuğu dedik de, ne Türk, ne de Millet kelimeleri ameliyata tabi tutulmamıştı henüz. Türklük, hakkıyla cihat eden İbrahim’in milletinden olmaktı söz konusu ayet mucibince. Millet ise yoldu.  İBRAHİM PEYGAMBER GİBİ hanif olmak, katışıksız Allah’a teslimiyet yolunu seçmek, Müslüman olmaktı; yani İSLAM’dı, İslam şeriatıydı.  Bütün varlığını Kur’an ile şekillendirmiş, imanla yoğrulmuş, varlığını İslam’a yani milletine borçlu, şu ameliyat masasındaki Türk, tabii hâkimiyet milletindir cümlesini ayakta alkışlayacaktı. milletin başına neler getirileceğinden habersiz.

Bir dizi ameliyatla bir hisse kaldı iş. Cinsiyetini, ne hissedersen o olduğun gibi. Müslüman olması, hele cihat etmesine falan gerek yoktu. Yahudi; Hristiyan; Budist ya da Şamanist ol. Kendini Türk hissetmek, birlikte ağlayıp gülmek Türk olmaya yeter sebep idi. Ancak Gazze’miz, Filistin’imiz, Suriye’miz, Türkistan’ımız…ağlarken, bizimle ağlamayan Türkler(!) görüyorduk yüz yıl sonra hala. Terör devleti İsrail’de Filistinli kardeşlerimizle savaşanları mı ararsınız, hain emeller besleyerek Yunanistan’ı tozlu yol yapanları mı, Amerika sevicilerini mi… Milliyetçilik altı oktan biri oluvermişti, birilerinin sadağında.

Birinci Meclis’ten sonra yapılan bir dizi operasyon sonucu, İkinci Mecliste sarıklılar yoktu. Milleti millet bilenler. Yüz yıllık ameliyat sürecini takip edelim.

Selam ile…