EBU HUREYRE(R.A.):

      Yemende yaşayan Ezd kabilesinin Devs koluna mensup olup ne zaman doğduğu belli değildir. Cahiliye devrinde adı Abdüşems, Abdüamr, Sükeyn, Amr b. Abdüganm gibi farklı isimlerle anıldığı bilinmektedir. Onun adını Abdurrahman veya Abdullah olarak peygamberimiz değiştirmiştir. Künyesi ile ilgili en yaygın rivayet koyun otlatırken bulduğu kedileri toplayarak onlarla oynamasından dolayı ona Ebu Hureyre denmiştir.

      Ebu Hureyre yetim olarak büyümüştür. Müslümanlığı, yanında altmış ya da yetmiş aile ile birlikte Tufeyl b. Amr Ed-Devsi başkanlığında Medine'ye peygamberimizin yanına gelerek Müslüman olmuşlardır. Ebu Hureyre Müslüman olduktan sonra kendini tamamen dine verdi Rasulullah'ın yanında bulunduğu müddetçe dünyevi hiçbir arzu peşinde koşmamıştır. Hz. Peygamberin ganimet isteyip istemediğini sorduğunda Allah'ın ilminden başka hiçbir şeyi istemediğini söylemiştir. İslamiyet'i geç benimsediği için kaybettiği yılları telafi etmek için açlıktan bayılacak olsa bile Mescid-i Nebevi 'deki Suffe'den ayrılmazdı. Ebu Hureyre, kısmen Hayber fethine ve daha sonra da yapılan bütün gazvelere katılmıştır. Umretü'l- kaza'da da peygamberimizin kurbanlıklarını Mekke'ye götürmüştür. Daha sonra Yermük savaşına ve Cürcan'ın fethine katılmıştır. Hz. Peygamberin Hindistan'ın fethedileceğini söylemesi üzerine canıyla ve de malıyla bu savaşa katılacağını söylemesi onun cihada karşı olan arzusunu göstermektedir.

        Hz. Osman'ın hilafetini destekleyen Ebu Hureyre halifenin evi isyancılar tarafından kuşatılınca kılıcını kuşanıp onun yanına gitti, fakat Hz. Osman Müslüman kanı dökülmesini istemediği için kılıcını bıraktırdı. Hz. Ali ve Muaviye arasındaki savaşta sa'd b. Ebu Vakkas, Abdullah b. Ömer ve tanınmış sahabeler gibi oda tarafsız kaldı. Ebu Hureyre hayatının son dönemlerinde yabancıların çoğaldığı ve görüşebileceği sahabilerin azaldığı Medine'den ayrılıp, Zülhuleyfe'deki veya Akik vadisindeki evine çekilmiş ve hastalanarak orada vefat etmiştir. Cenazesi Medine'ye getirilerek Abdullah b. Ömer ve Ebu Said el-Hudri gibi sahabilerin katıldığı ve Medine valisi Velid b. Utbe'nin kıldırdığı cenaze namazından sonra Cennetu'l Baki mezarlığına defnedildi. Velid b. Utbe, Ebu Hureyre'nin vefatını halife Muaviye'ye bildirdiği zaman halife, Ebu Hureyre'nin Hz. Osman'ı destekleyenlerden olduğunu söyleyerek geri de kalan yakınlarına 10.000 dirhem vermesini ve kendilerine iyi davranmasını emretti.

         Ebu Hureyre, yapmış olduğu evlilikten dört oğlu ve bir kızı olmuştur. Muharrer, Muhayyiz, Abdurrahman ve Bilal adlı oğullarından ilk üçü hadis ilmiyle az da olsa ilgilenmiştir. Kızı ise Said b. Müseyyeb ile evlenmiştir. Geniş omuzlu, saçı çift örgülü, sakalına kına yaktığı için kızıl sakallıydı. Başına siyah sarık sarardı. Gecenin üçte birini uyur, üçte birinde ibadet eder kalanında da hadis müzakere ederdi. Hz. Peygambere duyduğu derin sevgiyi “Seni görünce mutlu oluyorum, gözüm gönlüm aydınlanıyor” diye ifade ederdi. Rasulullah'ın vefatından sonra Mescid-i Nebevi 'de hadis rivayet ederken onu hatırlar gözyaşlarına hâkim olamazdı.

        Ebu Hureyre, peygamberimiz devrinde maddi imkânsızlıktan dolayı evlenememiş, daha sonra Basra Emiri Utbe b. Gazvan'ın kız kardeşi ve Hz. Osman'ın baldızı Busre ile evlenmiştir. Önceleri hizmetçi olarak yanında çalıştığı bu hanımın Ebu Hureyre ile evlenmesi ondan hoşnut olduğunu göstermektedir. Hicret ettiği sırada yanında bir kölesinin olması onun Müslüman olmadan önce fakir olmadığını ve daha sonra kendisini tamamen Hz. Peygamberin hizmetine verdiği için yoksul düştüğünü göstermektedir. Rasulullah'ın vefatından sonra tekrar maddi imkânlar elde ettikten sonra aldığı hizmetçilerin hadis rivayet etmesi ise onların eğitimleriyle meşgul olduğunu göstermektedir. Binden fazla hadis rivayet eden ve “müksirun” diye anılan yedi sahabe arasında ilk sırayı almaktadır. Onun rivayetleri mükerrerleriyle birlikte 5374 adettir. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'den daha çok peygamberimizin yanında bulunduğu için ona hadis öğreniminde büyük imkân sağlamıştır.

                                                                     KAYNAK: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ