Mart ayı etkinlikleri takvimine adını yazdıran Konya Tarım Fuarı, her yıl kendisini yenileyerek daha büyük, daha çarpıcı, daha dikkat çekici, daha çok katılımcının yer aldığı bir hale bürünüyor. 

Her yıl bir öncekinden daha profesyonel ve daha kaliteli bir fuar organize ediliyor. Sadece fuar organizasyonunu düzenleyenler değil, organizasyona katılım sağlayan firmalar da en profesyonel şekliyle kendilerini sergiliyorlar. 

Yurt içi ve yurtdışı bağlantılarının merkezi haline gelen fuarlar, Konya'da başka bir anlam kazanıyor. Konya'da yapılan fuarda sadece Konyalı firmalar değil, Türkiye'nin dört bir yanından firmalar yer alırken, dünya markaları birbirileriyle kıyasıya yarışıyor

Bu yarış görsellikte de kendisini gösteriyor. 

Çiftçinin eli ayağı diyebileceğimiz, tarlada iz bırakan, ambara buğday çeken traktörler fuarın en gözdesi ve dikkat çekeni oluyor. 

Traktör üreten firmalar güç, büyüklük, işlevsellik ve benzeri birçok özellikte adeta birbirileri ile yarışıyor. Görenlerin ağzını açık bırakacak cinsten traktörler fuarda sergileniyor. 

Biz de gittiğimiz zaman fuarda gördüğümüz devasa traktörleri hayret içerisinde izledik. 

Bak bak bitmiyor...

O kadar büyük işte...

Konya çiftçisinin kendi içerisinde tatlı bir rekabeti var. Konya'nın ucu bucağı görülmez ovasında dönüm dönüm tarlaları olan çiftçiler, traktörlerinin kabiliyeti hususunda da adeta birbirileri ile yarışıyor. 

Konyalıların inkar etmediği ve üzerine ister istemez sindiği 'gubuzluk' aslında bu tür organizasyonlarda kendisini daha çok gösteriyor. 

'Mehmet Ağa, falanca traktörün, filanca modelini almış. Çok büyükmüş. Köyün en güçlü traktörüymüş. Bu adamın şu kadar tarlası var. Benim tarlam onunkinden daha fazla. Niye benim traktörüm de onunki kadar büyük olmasın ki?' diyen, daha büyüğünü, daha güçlüsünü almak için koşuyor traktör firmalarının kapısına. 

Her çiftçi için aynı genellemeyi yapamayız. Bunları okuduktan sonra çiftçi büyüklerim bana küsmesinler. Yarı çiftçi, yarı esnaf; bir ayağı köyde, bir ayağı şehirde bir ailenin çocuğu olarak söylüyorum bunları. 

Kendi köyümde de yaşananları gördüğüm için gönül rahatlığı ile bunları sizlerle paylaşabiliyorum. 

Cebindeki paraya bakmadan, ihtiyacı olanı düşünmeden, görselliğe (gubuzluğa) leke sürmemek adına hep dahasını, hep en iyisini ve en modellisini istiyorlar. 

Nefis işte...

Çiftçi amcaların yerinde olsam belki ben de onlar gibi yapardım. Ne de olsa Konyalıyız, ne de olsa gubuzluk bende de var...

Dünkü yazımda da bahsettiğim bir konuya getirmek istiyorum durumu. Gerçekten üzücü bir durum bu...

Cebindeki para hedeflediği traktörü veya mekanizmayı almaya yetmeyen, traktörlerin hemen yanı başında biten bankalara yöneliyor. 

Tarlada hububat yeşermeye başladığı zaman aykırı otlar biter. Sarı, beyaz ve benzeri renkte çiçek açarlar. Görüntü itibariyle güzeldirler. Ancak hububat boy verip sararmaya başladığı zaman bu otlar zararını göstermeye başlar. Bu nedenle tarlaya ot ilacı atılır hububatın yeşermeye başladığı dönemde. 

İşte ben traktörleri tarlaya, bankaları da tarlada biten bu aykırı otlara benzetiyorum. Külliyen zarar...

Çiftçi avında gibiler sanki. Azcık açığınızı bulsunlar hemen alttan alttan veriyorlar sübliminal mesajı...

Naçizane tavsiyem, yorganınıza göre uzatın ayaklarınızı. Ambara girmeden tarlada ürünüm var demeyin. 

Sonra maazallah, ne tarla kalır, ne de tapan...