Son yirmi yılın en yüksek enflasyon seviyelerini gören ülke ekonomisi zor günlerden geçiyor. Yükselen enflasyon halkın alım gücünü azaltırken, yoksullaşma da giderek artıyor. Yoksulluğu artık yüksek sesle dile getiren vatandaşın “Bıçak kemiğe dayandı. Daha nereye kadar bizi süründürecekler?”  söylemlerini de sıkça duyar olduk.

Öte yandan artan kira fiyatları da işleri iyice çıkmazda bırakırken, konut fiyatları da anormal artışlarla tavan yaptı. Her ne kadar tasarruf yapacak durumda olmayanların sayısı çok olsa da, diğer tarafta zor günler için birikimlerini dövizde tutanların ucube buluş Kur Korumalı Mevduat hesaplarında birikimlerini güvence altında tuttuklarını biliyoruz. Ancak bu Kur Korumalı hesaplardan paralar çekilmeye başlanınca ne olacak orası da muamma…

Enflasyonun artışıyla iki konu, enerji ve gıda dünyanın ve bizim gündemimize oturdu. Çözüm, sıkça değişen yaz/boz modeller olamaz…

Son dönemde 2023 için kaygılarını ortaya koyan ekonomistler, enerji ve gıda olarak iki temel konuya dikkat edilmesini öneriyorlar. Bütün dünyada enflasyon hızlanırken, FED faiz artırım kararını açıkladı. Onu faiz artırım kararlarıyla Kanada ve İngiltere’nin izledi. Enflasyonun artması ve büyümenin yavaşlamasına önlemler alınması şart oldu.   

Geçen yıl 23 Eylül’de yapılan Para Politikası Kurulu toplantısından çıkan karar, Türkiye ekonomisi için dönüm noktasının başlangıcı oldu. O günkü toplantıda faiz indirimi düğmesine basıldı ve aralık ayı da dahil dört toplantıda Merkez Bankası’nın politika faizi 5 puan aşağı çekilerek yüzde 19’dan yüzde 14’e indirildi.

Faiz inince enflasyon da düşecekti, bize Nobel iktisat ödülü getirecek bir teoriydi bu; ama tam tersi oldu. Türkiye en azından son yirmi yıldır görmediği bir enflasyon yaşıyor, vatandaş da şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yoksulluk çekiyor.

Konut satış fiyatlarındaki artışı Merkez Bankası ölçüyor ve bu oran bir ortalama.

Konut fiyatlarındaki aşırı fiyatlanmada birçok kriterde yüksek fiyatlamanın rakamları da bu kadar yükselttiği söyleniyor. Özellikle artan inşaat maliyetleri, yabancı alıcıların sayısının artması..

Konut piyasasının alt üst olmasına yol açan da hemen her göstergede olduğu gibi 23 Eylül'de başlatılan faiz indirimi...

Faiz aşağı gidince inşaat maliyetleri de tırmandı, konut fiyatları da...

Enflasyonun çok altındaki faiz yüzünden elindeki birikimi her gün eriyen vatandaş konutu bir seçenek olarak gördü.

Yurtiçinden gelen talebe yabancılar da eklendi ama yabancı talebi biraz da istismar etkisiyle fiyatları yukarı çekti.

Şu durumda vatandaş ne yapsın, gücü yeten konut almaya koşuyor. Konut alamayan, küçük de olsa, uzakta da olsa bir arsam olsun diyor.

Sonuçta aslında faiz indiriminin yol açtığı gereksiz bir konut talebi doğmuş oluyor. Gereksiz, çünkü çoğu kişi tasarruflarına enflasyona yakın bir getiri elde edebilse konut peşinde koşmayacak.

İşte “Aman param erimesin, bir yere bağlayayım” telaşı da karşımıza konut talebi olarak çıkıyor ve arz-talep dengesi işliyor, fiyatlar tırmanıyor.

Ayrıca enflasyonun bu düzeylerde seyrettiği ve kolay kolay da aşağı inmeyeceği bir dönemde, enflasyonun neredeyse üçte biri maliyetle kredi kullanmak mümkün oldu mu, konut almaktan daha cazip bir yatırım seçeneği kalmıyor.

Her talep bir denge değiştiricidir. Ama yabancıların talebinin sayısından çok bunun istismar etkisi çok daha fazla denge değiştiriyor gibi görünüyor. Yerli alıcıya karşı yabancının olası talebi bir koz olarak kullanılıyor. Yabancının döviz getirerek daha kolay alım yapabileceği dikkate alınıyor ve “Bugün yerli yatırımcıya 3’e satacağıma biraz bekler yabancıya 4’e satarım” mantığıyla hareket ediliyor.

Bu durum yerli alıcı üstünde de bir baskıya dönüşüyor. Vatandaş “Bugün almazsam beğendiğim bu evi yarın bulamam” düşüncesiyle elini çabuk tutmak isteyince daha yüksek fiyata razı oluyor.

İlimizde yabancı alıcı sayısı her ne kadar İstanbul, Antalya gibi olmasa da oralarda ki fiyatlar ilimizde de baz alınıyor. Rakamlar olduğundan çok yüksek olmasına rağmen bu panikle gücü yeten konut almaya devam edecek.