Güreşimizin tarihini uzun uzun yazacak bilgi birikime sahip biri değilim…
Böyle bir iddiada bulunursam, sadece güreş camiasının değil, 7’den 70’e bütün spor camiasına alay konusu olurum…
Haddimi bilirim.
xxx
Güreşi, çocukluğumun geçtiği Sedirler mahallesinin efsane ismi Mehmet Aslandağ ile tanıdım…
Abilerimiz onun ne kadar kuvvetli, ne kadar atik, ne kadar gözü kara olduğunu anlatır, biz de büyük bir hayranlıkla dinlerdik…
Mahallenin büyükleri, Mehmet Aslandağ’ı, Murat Sertoğlu’nun ”pehlivan tefrikaları” tadında anlatırlarken, ağzımız fenni fırın kapağı gibi açık kalırdı…
Öyle korkusuz olduğunu, eve gitmediği zamanlarda Kağnıcılar ile Aliyenler mezarlığında gecelediğini, yalanlarla değil, yılanlarla arkadaşlık ettiğini filan, bir şehir efsanesi şeklinde anlatırlardı…
Allah rahmet eylesin…
Güreşirken değil, ama hakemlik yaparken çıplak gözle izledim kendisini.
xxx
Türkiye’nin güreş tarihine bakıldığı zaman çok ünlü pehlivanlar gelmiş, olimpiyatlarda ve dünya şampiyonalarında altından başka boyunlarına madalya takmamış isimler var…
Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Nasuh Akar, Celal Atik, Hamit Kaplan, Mersinli Ahmet, Ahmet Ayık, Reşit Karabacak, Hamza Yerlikaya, Mahmut Demir, Şeref Eroğlu, Mehmet Akif Pirim, Selçuk Çebi, Taha Akgül ve Rıza Kayaalp gibi ismini sayamadığım birçok pehlivan bu ülkenin yüzünü ağartmışlar…
Benim çocukluk hafızamda en çok yer edinen pehlivan ise Ali Rıza Alan…
Henüz 12 yaşımda, ilkokul 5. Sınıf öğrencisiyken Ali Rıza Alan’ın dünya şampiyonu olduğunu radyolardan ve babamın eve getirdiği gazetelerden öğrenmiştim…
Ali Rıza Alan, 1970 yılında Kanada’da şampiyon olmuş ve büyük bir gürültü çıkarmıştı…
Etkilenmiştim Ali Rıza Alan’ın bu başarısından… 
Sonra, ucundan kıyısından boks gibi, güreşi de takip etmeye başladım…
Mesela güreşte Salih Bora’nın çok güçlü olmasına rağmen, olimpiyatlar ve dünya şampiyonalarında altın alamamasına çok hayıflanmışımdır…
Yani, üzülmüşümdür…
Salih Bora, grekoromen değil de, serbest güreş yapsaydı, altına uzanabilir miydi? 
Kim bilir…
Ben, bu soruma bugün bile  cevap bulamadım! 
Bu da benim içimde bir uhde olarak kaldı… 
Sonuç olarak diğer olimpik branşlar gibi, güreş de ilgi alanımıza girdi…
Konuyu nereye mi bağlayacağım?
Tabii ki Güreş Federasyonu seçimi ile Başkan  Şeref Eroğlu’na…
Hem kişiliği, hem sporculuğu, hem de akademik kariyeri ile güreşe hizmet edeceği başkanlık koltuğuna oturdu…
Hoş, koltuğunda oturacağını sanmıyorum, mutlaka sahaya inecektir…
Genel kurul sonrasında yaptığı konuşmada, koltuğa bağlı kalmayacağının altını çizdi…
Bu konuşmasında, “Devletimizden son 10 yılda en büyük bütçeyi, imkanları güreş almıştır. 2021 bütçemiz 70 milyon liradır. Dolayısıyla olimpiyat oyunlarında bir altın madalya almadan dönemeyiz. 30 altın madalyanın dağıtıldığı Dünya Şampiyonası’nda bir altın almadan yurdumuza dönemeyiz. Biz bunu hak etmiyoruz. Çünkü biz güreş ülkesiyiz” ifadelerini önemsiyorum…
Daha ne desin Şeref Başkan?
Açık, net ve anlaşılabilir bir cümleyle bundan sonrasını ifade etmiş…
Ve “biz, güreş olarak yeni bir hikaye yazmak zorundayız. Ben ve arkadaşlarım bunu yapacak güçteyiz” cümlesini de çok kıymetli buluyor ve bu hikayeyi yazacağına tüm kalbimle inanıyorum…
Şu da bir gerçek, bunu da ıskalamamak lazım; ata sporumuz güreş, bazı olimpik branşlar gibi yerde sürünmüyor…
Ama, “hak ettiği yerde mi” derseniz, elbette değil…
Bu millet Şeref Eroğlu’nu niye seçti?
Yeşillik olsun diye mi?
Elbette değil…
“Güreşimizi hak ettiği yere getirsin” diye kendisine destek verildi, verilmeye de devam edilecek…
Şahsen ben, güreşin geçmişteki başarıları ile değil, yarınlardaki başarıları ile sevinmek, gururlanmak ve daha çok umutlanmak istiyorum…
Çok şey mi istiyorum?
Sanmıyorum…
“Güreş” ve “camiası” Şeref Eroğlu Başkan için, baba ocağı, ana kucağı gibidir…
Anasının, babasının kendisine sarıldığı gibi, Şeref Eroğlu da kendisine oy verenlere de, vermeyenlere de sarılacak ve kucağını açacaktır…
Vaat ettiği başarı da böyle gelecektir…
Güreş, ülkemiz sporunun ziynet eşyası, yani “pırlantası”dır, “elmas”ıdır, “yakut”udur…
Yani, paha biçilemeyecek kadar kıymetlidir…
Bunların kıymetini kuyumcu bilirse, sporumuzun ziynet eşyası olan güreşin kıymetini de Şeref Eroğlu bilir…
Cumhuriyetimizin kurucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “benim en sevdiğim spor güreştir” demesi boşuna değil…
Özetlersem; Şeref Eroğlu’nun başkanlığa seçilmesi ile birlikte güreşte çıta yükseldi…
Yeni başkanın işi zor, ama imkansız değil…
Önemli olan da, imkansızı başarmak değil mi?
Konya’nın damadı olan Şeref Eroğlu’nun imkansızı başaracağından  “zerre” kuşkum yok…
Ve güreş, onunla küllerinden yeniden doğacak.