Bir süredir köşemizde sizlerle buluşuyor, Konya gündemini dilimiz döndüğünce tartışıyoruz. Bugün sizlere Konya'dan uzak ama bedenen bir olduğumuz, artık gündemde yer bile edinmeyen bir ülkeyi Filistin'i uzaktan bir gözlem ve gazetecilik iç güdülerim doğrultusunda yorumlayama çalışacağım. Filistin'i yazmak demek, Yahudi soykırımını anlatmak demektir. Buyurun olayları biraz farklı bir çizgiden bakalım.
*** *** ***
Yaklaşık 70 yıl önce Avrupa Yahudileri kolektif varlıklarının bitiş noktasına ulaşmıştı. Naziler kendilerini gaz odalarında sistematik soykırıma tabi tutacak ölüm kamplarına taşıyan trenlere çiftlik hayvanları gibi sürmüştü. Yahudiler Polonya'da biraz direniş gösterdiler, ancak diğer yerlerde öncelikle sivil haklarının kaybıyla karşılaştılar, ardından toplum için temizlenmeleri gerekli düşmanlar olarak ilan edildiler. O vakit bütün yönlerden dünyanın en zayıf insan topluluğuydular, ancak kendileriyle kıyas edilemeyecek derecede güçlü olan devlet ve ordu yönetimlerince gücünün sınırı olmayan gizli bir düşman olarak görüldüler. Yahudilerin genel betimlemesi 'terörist' idi.
*** *** ***
Aradan bir süre geçtikten sonra Yahudiler Filistin topraklarına yöneldiler. Sultan Abdulhamit'ten alamadıkları toprakları 'nasıl' alırız, devleti 'nasıl' kurarız planlarını yaptılar. Bu karşılaştırmada abartıya kaçmak istemiyorum, ancak İsrail'in işgali altındaki Filistinlilerin zayıflık yönünden geçen yüzyılın 40'lı yıllarındaki Avrupa Yahudilerine de benzedikleri bir gerçek. Bugün İsrailliler kendilerine yapılanların intikamını, silahsız, güçsüz Filistin halkından almak istiyor. Çünkü Faşist Almanya'dan intikam almaya gücü yetmez bir avuçluk sürünün!
*** *** ***
Filistinliler son 60 yılda milyonlarca evladının göçe mecbur bırakıldığı hakları gasp edilmiş bir halk olarak kalırken, geriye kalanlar ise 45 yıldır topraklarını işgal etmeyi sürdüren silahlı Yahudi yerleşimcililerinin ve içlerinden binlercesini öldüren işgal ordusuna onurluca direniyor. 1,5 milyar dindaşı olmasına rağmen tek başına direniyor!
*** *** ***
Suç sessizlerin mi?
Olayın tarihsel ve politik boyutunu inceledikten sonra, günümüze gelelim şimdi. Kamuoyunda sık sık gündeme geldi ve gördük. Son saldırılardan sonra STK'lar, 'bugün İsrail'in bu kadar şımarmasında suç Müslümanların, biz sessiz kaldığımız için bunlar oluyor' şeklinde yorumladı olayları. İHH Genel Başkanı sayın Bülent Yıldırım, sokaklara çıkarak, 'Bugün bu saldırılar İslam ülkelerinin liderlerinin sessiz kalmalarından dolayı yaşanıyor, bugün o saraylarda oturanların sessizliği yüzündün oluyor' diye haykırdı. Bülent Yıldırım, gerçekten Müslümanların yardımına koşan, onları aç ve susuz bırakmayan cesur yürekli bir insan. Buna diyecek bir şeyimiz yok, desek bile vebale gireriz Allah korusun. Yalnız Soruyorum sayın Yıldırım'a; 'neden isim vermiyorsunuz. Kim o liderler, kim o saraylarda oturanlar?' Korkma sayın Yıldırım, suçluların isimlerini ver ki, vicdanlar o isimleri yargılasın!
*** *** ***
Bunları yazmak benim vicdanımı da rahatlatmıyor. Sadece sessizliği ve normalleşmeyi anlatmak istedim. Bir zamanlar Müslüman bir kişi öldüğü zaman binlerce insanın sokağa döküldüğü Konya'da, onlarca STK birleşerek bir Filistin yürüyüşü organize ediyor ve 200 kişi anca katılıyor. Bu her şeyi anlatıyor, yorumlamaya ve konuşmaya bile gerek yok aslında. Biz boşuna uğraşmayalım, artık insanlar Filistin'i düşünmüyor. İsrail Ramallah'a saldırmış kimsenin umrunda bile değil. Bebekler, çocuklar, kadınlar bombalarla parçalanmış diye haberleri izleyen bizler, 'Vay şerefsizler' demekten başka bir şey yapamıyoruz maalesef!