Gülüp geçmemek lâzım

Abone Ol

Konya, diğer illere nazaran birçok Allah dostuna ev sahipliği yapmış, maneviyatı yüksek bir beldedir. Yerin üstünden ziyade yerin altı dolu bir şehirdir. Nasrettin Hoca'nın memleketi her ne kadar çeşitli spekülasyonlara neden olmuş olsa da Konya'ya mâl olmuş, uzun yıllar Mevlanay-ı Rum beldesinde hayat sürmüş bir Allah dostudur.

İşte tam da bu noktada Hoca'nın çoğu zaman bu Allah dostu vasfı unutulabiliyor. Mübarek çok esprili biri olduğu için insanlar Hoca'nın fıkralarında, öğretilerinde mutlaka gülünecek bir şeyler arıyor. Halbuki mübareğin her bir kıssasında, her bir fıkrasında, her bir öğretisinde insanı düşünceye sevk eden, birtakım yönlendirmelerde, dini ve manevi tavsiyelerde bulunan mesajlar gizlidir.

Malumunuz Nasrettin Hoca, Konya'nın Akşehir ilçesinde zamanında ikamet etmiş, yaşamış bir insandır. Devrine damga vuran, değerli bir şahsiyettir. Her sene Hoca'nın memleketi Eskişehir'deki halk ile sürekli tartışılmıştır. Eskişehirliler, 'yok hocamız bize aittir, Konya'nın değildir' der. Konyalılara ise tam tersi ifadeler kullanır. Böyle bir tartışma gerekli mi değil mi ayrıca tartışıla dursun bizim asıl üzerinde durmamız gereken nokta, onların yaşadığı gibi bir hayatı kendi hayatımıza tatbik edebiliyor muyuz? Ona bakalım.

Yukarıda da dile getirdiğim gibi Hoca'yı sadece gülünç malzemesi görmek, çok ama çok yanlış bir tutumdur. Defaatle böyle bir duruma maruz kaldığım için bunu tekrara binaen hatırlatmak istedim. Hoş yine Nasrettin Hoca'nın fıkralarında gülelim, yüzümüz gülsün. Ama gülmenin adabı içerisinde bunu yapalım. Asla ve kat'a hocanın bir Allah dostu olduğunu zihnimizden çıkarmayalım. Madem hocadan bahsettik bari ondan bir fıkra ile yazımı sonlandırayım.

Nasreddin Hoca'yı bir köyde imamlık yapmak üzere, iki öküz bedel karşılığında razı etmişler.

"Bize vakit namazlarını, teravihleri kıldır. Vaaz et" demişler. Hoca kabul etmiş.

Ramazan ayı boyunca teravihlerden önce dersler vermiş. Vaazlar vermiş. Sohbetler etmiş. Cemaate bir şeyler verebilmek için çırpınmış durmuş. Kurban bayramı namazını kıldırmış. Kendi köyüne dönmek üzere cemaatle vedalaşırken, onların hallerine dikkatle bakmış. Görmüş ki "eski tas, eski hamam". İlerleme neredeyse hiç yok. Hatta pazarlıklarındaki iki öküz yerine Hoca'ya sadece bir öküz vermişler.

Hoca evine dönmüş. Ahırda yeni öküzünü bağlayacak yeri hazırlıyorken, bir komşusu Hoca'ya hoş geldine gelmiş.

- "Hoş geldin Hocam. Oralarda neler yaptın, nasıl geçti, öküzü nerden buldun" deyince;

- "Orası bir hazine. Orada eski zamanlardan, tarihi çağlardan kalma koca bir ahır dolusu öküz buldum" demiş Hoca.