Kısa sürelerle gazetecilik ve televizyonculuk yaptıktan sonra Konya Büyükşehir Belediyesi’nde memuriyete başlayan ve ürettiği eserler, imza attığı programlarla her zaman öne çıkan Ahmet Köseoğlu yılmak, yorulmak bilmeyen enerjik bir kimliğe/kişiliğe sahiptir. Hayatını memuriyete endekslemek gibi bir seçenek varken sivil toplum faaliyetlerinden, bilhassa kültür ve sanat aktivitelerinden asla geri durmayan Köseoğlu’nun gençlik yıllarında futbol oynadığını ancak 45-50 yaş üstü, Meram Belediyespor’da Başkanlık yaptığını ise 35 yaş üstü okurlarımız bilecek/hatırlayacaktır. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkanı ve Türk Dünyası Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Ahmet Köseoğlu ile birbirinden kıymetli beş bini aşkın nadide eserin bulunduğu şahsi kütüphanesinde gençlik yıllarından Korona virüs günlerine uzanan kapsamlı bir söyleşi yaptık.M.GÜDEN: Sohbetimize başlarken doğum yeriniz, çocukluk döneminiz ve eğitim hayatınızla ilgili bilgiler verir misiniz?

A.KÖSEOĞLU:  1967 yılında Konya’mızın Altınekin ilçesi Mernek-Karakaya köyünde dünyaya geldim. Ailem ben henüz altı aylıkken Konya’ya Araplar Mahallesi’ne taşınmış. Dolayısıyla Konya’da büyüdüm, yetiştim. Akif Paşa İlkokulu’ndan sonra Konya İmam Hatip Ortaokulu ve Konya Endüstri Meslek Lisesi Elektrik Bölümü’nde okudum. 1986-1990 döneminde de Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden mezun olarak yükseköğrenimimi tamamladım.

M.GÜDEN: Önce bir gazetenin, ardından da bir yerel televizyonun kuruluşunda görev aldınız. Bu süreçleri anlatır mısınız?

A.KÖSEOĞLU: Türkiye’de Yarın Gazetesi yönetimi 1990 yılında heyecan uyandıran bir atılım yapıp Konya’nın günlük ilk ofset renkli gazetesini çıkarmaya karar verdi. Gazetenin adı 1991’de Merhaba olarak yenilendi. Bu yapının içinde yer aldım ve Merhaba Gazetesinin İç Sayfalar Sorumluluğunu üstlendim.  Ancak bu çalışmamız kısa sürdü; on ay sonra yedek subay olarak askere gittim.M.GÜDEN: Askerliği nerede yaptınız?

A.KÖSEOĞLU: 1991 yılının Ağustos ayında İstanbul Tuzla Piyade Okuluna Yedek Subay Namzeti olarak gittim. Aralık ayının sonunda da Çanakkale’de 116. Jandarma Er Eğitim Alayına Asteğmen oldum. Kısmetimden, askerlik süresi benim dönemimde yedek subaylar için 12 aya indirildi. Ve 1992’de 13.5 aylık asker iken bir buçuk ay fazla askerlik yapmış olarak benimle aynı durumda olanlarla birlikte terhis edildim.

M.GÜDEN: İş hayatına yeniden dönüşünüz nasıl gelişti?

A.KÖSEOĞLU: Tam da o yıllarda özel televizyonculuk yerelde ve ulusalda yaygınlaşmaya ve heyecan oluşturmaya başlamıştı. Ben de askerlik dönüşü 1992 Eylül’de, dönemin Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Halil Ürün Bey’in talebi üzerine KON TV’nin kuruluş çalışmalarında aktif olarak görev aldım ve Müessese Müdürlüğü ile Haber Müdürlüğü görevlerini icra ettim.

M.GÜDEN: İşlevsellik açısından medyanın iki kulvarında ne gibi farklılıklar öne çıkıyor? Size hangi medya grubu daha heyecan verici geliyor?

A.KÖSEOĞLU: Tabi ki o dönem gazeteye göre televizyon daha çok heyecan vericiydi. Halen de öyledir. Olayın bütün boyut ve güzelliklerini an be an verebilmenin yanı sıra daha uzun süreli yayın yapabilmekten dolayı, dönem itibariyle malumata aç olan insanlığa daha çok bilgi ulaştırmanın keyfi ve hazzı vardı. Dolayısıyla gazeteciliğe göre televizyonculuk daha popüler, daha ışıltılı pırıltılı bir iş gibi duruyordu. O dönemde TRT’nin dışında başka yerel ve ulusal televizyon kanalları yoktu. Bu yönüyle de heyecan verici ve TRT’nin vermediği, veremediği ya da vermek istemediği konuları görüntüleri, çalışmaları yayınlayabileceğimiz için de heyecanlıydık. Bir başka ifadeyle de özel televizyonculuğa toplumun o dönemde çok ihtiyacı vardı ve heyecanın asıl kaynağı da buydu.

M.GÜDEN: Bir medya çalışanının enteresan mesleki hatıraları vardır. Sizin de hafızanızda tazeliğini daima koruyan bir hatırayı paylaşmak ister misiniz?

A.KÖSEOĞLU: Televizyonda hem bilgi toplamaya hem belgesel yapmaya hem de yayına çıkmaya hazırlanırken neredeyse günde 15-16 saat çalışıyorduk. Bu dönemde benim 13 Aralık 1992 tarihinde düğünüm oldu. Televizyonda da çalışmaların sıkı bir tempoda devam ettiği bir dönem yaşıyorduk. Evlendiğim günün ertesinde öğleden sonra televizyona çalışmaya gitmem hem çalışma arkadaşlarımızı hem de eşimi çok şaşırtmıştı.

M.GÜDEN: Söz kendiliğinden soruyu getirdi; evliliğinizden bahseder misiniz?

A.KÖSEOĞLU: 1992’nin Aralık ayında, İslam Enstitüsü mezunu Ali Erten’in kıymetli kerimesi, Kuran-ı Kerim öğretmeni Betül Hanım ile hayatımızı birleştirdik. (Duraksayıp;  şimdi aklıma düştü, hayatı birleştirmek sözcüğü, evlilikteki hikmeti ne güzel anlatıyor, diyor) Rabbimizin emaneti dört kız evladımız dünyaya geldi. En büyükleri 1994’de ailemizi teşrif eden Ayşe Tuba; Ankara Hukuk Fakültesini bitirerek Avukat oldu ve bir kamu dairesinde çalışıyor. Daha sonra 1995’de ikiz kızlarımız Zeynep ve Feyza dünyaya geldi. En küçük kızımız Gülnihal de 2007’de doğdu ve halen ortaokul 7.sınıf öğrencisidir.

M.GÜDEN: Memuriyete ne zaman ve nasıl başladınız? Süreç nasıl gelişti, hangi görevleri deruhte ettiniz?

A.KÖSEOĞLU: KON TV 1992’nin Şubat ayında açılış töreni yapılarak planlı programlı yayına başladığında, bir müddet yayın yaptık. Fakat özel televizyonlarla ilgili düzenleyici bir yasa olmadığı için sürekli yasallık tartışmaları oluyordu. Siyasi kanat sürekli bu işi konuşuyordu. Neticede kamu kurumlarının özel televizyon kanalları kuramayacağına dair ilgili yasa çıktı. Bu aşamada belediye yetkilileri televizyonda çalışan arkadaşlara “Belediye yasal zorunluluk sebebiyle televizyonu özelleştirecek, siz televizyonda mı kalmak istersiniz, belediyeye mi geçmek istersiniz?” diye sordu. Ben de istişarelerim neticesinde belediyeye geçmemin uygun olacağına karar verdim. Kararımda, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Halil Ürün’ün, kendisine basın müşavirliği yapmam gerektiğini söylemesi etkili olmuştu.

İçinde bulunduğumuz dönem Konya Büyükşehir Belediyesi’nin yenilenme süreciydi ve ben 1993 yılında Kültür, Basın ve Protokol Müdürü olarak memuriyete başladım. 1999 yılının 9.ayında ise Meram Belediyesi Başkan Yardımcısı oldum. 2005 yılında ise Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Yayın Dairesi Başkanlığında göreve başladım. Buradaki bir yılı aşkın görevimin ardından Konya Büyükşehir Belediyesine dönüp mühendis olarak 2009 ortalarına kadar çalıştıktan sonra Ağustos ayında Niğde Belediyesi Başkan Yardımcılığına atandım. 2011 yılında buradaki görevimi tamamlayıp Konya Büyükşehir Belediyesinde Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı görevini ifa etmeye başladım. Memuriyet serüvenimizin özeti böyledir.

M.GÜDEN: İlklerin hatıraları hafızalarda daima taze olur. Bizimle paylaşabileceğiniz bir hatıranız var mı?

A.KÖSEOĞLU: 1997’de İstanbul Şehir Tiyatroları’nı, Altınbaşak Fuar Kültür Etkinlikleri’nde oyun sergilemek üzere Konya’ya davet ettim. Büyük bir ekip ve iki tır dolusu ekipmanla Konya’ya “Cem Sultan”ı oynamaya geldiler. Fuar’daki açık hava amfisinde büyük bir heyecanla iki gün sergilenen oyunun bir sahnesinde sürgündeki Cem Sultan ile dönemin İtalyan kralının kızının yanak yanağa, temassız bir yakınlaşma sahnesi oynanırken Büyükşehir Belediyemizin bir meclis üyesi Belediye Başkanı Halil Ürün’e dönerek, “Başkanım bu ne ya! Bizi dinden mi çıkaracaksınız?” diyerek protesto etti. Devamında da “Bu Kültür Müdürü Ahmet Köseoğlu bu tip faaliyetlerle bizi bozuyor”, diyerek beni hedef göstermişti. Halil Ürün başıyla “Tamam, anladım” işareti yapıp susturduktan sonra, ne kadar lüzumsuzca bir cümle olduğunu gösterircesine kafasını sağa sola salladı. Geçen zamanda nereden nereye geldiğimizi göstermesi açısından bu hatıramı önemli buluyorum.

M.GÜDEN: Kültürel ve sanatsal faaliyetlere ilginiz nasıl gelişti?

A.KÖSEOĞLU: 1994 yılında Konya Büyükşehir Belediyesinde basın müdürlüğünün yanı sıra kültür müdürlüğü görevini de şahsıma tevdi etmeleri neticesinde benim kültüre, sanata ve edebiyata hizmet etme dönemim başlamış oldu. Ve bu görevle birlikte genç yaşımda kültürel faaliyetlere, sanatsal edebi çalışmalara karşı hem ilgim arttı hem de açlığımı gidermek için bu alanlara ilgim ziyadesiyle arttı. Ve o dönemlerde ciddi bir bilgim, donanımım olmadan cesaret ve özgüvenimle, Belediye Başkanı’nın da verdiği destekle dönemin de sağladığı sosyal ve zamansal ve mekânsal imkânlarla yerel, ulusal ve uluslararası birçok faaliyeti Konya’da ilk defa yapmak için heyecanla sarıldım. Burada şunu belirtmem lazım; bunlardan bazıları benim, bazıları da Konya için birer ilkti.

M.GÜDEN: Sizi etkisi altına alan, kuşatan, belki de donatan yazarlar ve şairler kimlerdi?

A.KÖSEOĞLU: Etkilenmek deyince hepsinden önce Hazreti Mevlana’yı ve Yunus Emre’yi ifade etmem gerek. Bir dava ve ideoloji adamı olarak Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Ali Şeriati, Rasim Özdenören gibi yazarlar ruhumuzu aydınlatan isimlerdi. Cemil Meriç, İsmet Özel, Nurettin Topçu, D. Mehmet Doğan ve Salah Birsel gibi isimlerden istifade etmeye çalışıyordum. Keza yabancı yazarlardan Montainge, Stefan Zweig, Tolstoy, Dostoyevski ve Balzac gibi isimleri zikredebiliriz.

M.GÜDEN: Yerinde duramayan, kabına sığamayan yapınızla birçok organizasyona emek verdiniz. Bunlardan bahsedebilir misiniz?

A.KÖSEOĞLU: Üstlendiğimiz görevleri daima en iyi şekilde ifa edebilmenin gayretinde olduk. Bu anlamda yerel, ulusal ve uluslararası birçok kongre, sempozyum, toplantı, bilgi şöleni, festival, kreatif sergi, bilimsel, kültürel ve sanatsal programın tertiplenmesi ve düzenlenmesinde görev aldım. Bunları da severek yaptım. Yüzlerce organizasyon, binlerce programın yapılmasına vesile olan biri olarak, bazı programlara daha başka bir önem atfediyorum. Konya Büyükşehir Belediyesi adına tertip ettiğimiz ve uzun yıllar devam eden Altınbaşak Kültür Sanat Etkinliklerini buna örnek verebilirim. O dönem itibariyle başka vilayetlerde gerçekleşen ulusal çaptaki etkinlikler misali, Altınbaşak için de uluslararası bir kapsamı olan, içerik ve faaliyet olarak da tamamen Konya’nın ruhuna uygun olarak bir etkinlik başlatmak istemiştim. Bu etkinlikler ile sağduyu sahibi, gelenek ve ahlaki değerleri gözeterek sanatını icra eden herkes dikkatlerini Konya’ya çevirdi. Altınbaşak’ta ‘Dünyadan Konya’ya’ diye bir bölüm vardı. Her yıl gönül coğrafyamızdan ve birçok ülkeden kültürel ve sanatsal topluluklar, sanatçılar Konya’ya gelip sanatlarını icra ediyorlardı. Bugünlerde maalesef bu tip faaliyetleri çok fazla göremiyoruz. Ben Altınbaşak Etkinliklerinin devam etmesini isterdim. Bir de bütün sivil kuruluşların, dernek ve vakıfların içine girdiği Ramazan Kültür Sanat Etkinlikleri vardı. Bütün vakıf ve derneklerin bir çatı altında faaliyet göstermesi de Türkiye’ye model olmuştu. Bunun da devam etmesini çok arzulardım. Ama biz başka görevlere geçtiğimizde maalesef bunlar bu haliyle sürdürülmedi veya sürdürülemedi.

Belediyedeki daire başkanlığım döneminde TRT ile “Anadolu Selçukluları” ve “Şehir ve Bilge” adında Selçukluları ve Mevlana’yı konu alan iki belgesel yaptık. Bunlar da memnuniyet verici nitelikli eserlerdi. Uluslararası İslam Sanatları Yarışmamızı da önemsiyorum. Bu da Konya’nın dünyaya açılmasına vesile olan, İslam sanatlarının yaşatılması ve geliştirilmesi için önemli gördüğümüz bir organizasyondu. Şu anda üçüncüsü yapılıyor. Bu proje hayatta çok şükür ve devamlılığını da arzu ediyorum.

Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının 30. Yıldönümü münasebetiyle 2013 yılında, bir yılı aşkın bir hazırlıkla, yine bir yıl sürecek çok anlamlı, hacimli ve bereketli, bütün ülkeyi ilgilendiren programlar dizinini Tarım Eski Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü Ağabey ile yapmıştık. Üstadın vefatının 30. Yılında Türkiye genelinde yapılmış en büyük, en anlamlı programdı desek yeri vardır. Konya’nın bütün kurumlarıyla yapıldı bu programlar. İşin başında sağlığında üstatla beraber olmuş olan Sami Güçlü Ağabey vardı, mutfağın başında da bendeniz vardım. Çocukluğumdan, gençliğimden beri edebiyatta, sanatta, ideolojide, dava adamlığında takip ettiğim Necip Fazıl’a karşı bir nebze de olsa kendimi borçlu hissediyordum ve bu programları yapınca kendimi mutlu hissettim.

M.GÜDEN: Yayınlar üzerinde durmak gerekirse, neler söyleyebilirsiniz?

A.KÖSEOĞLU: Konya Büyükşehir Belediyesinde göreve geldikten sonra 1996-99 arasında Konya Bülteni’ni, Meram Belediyesinde göreve geldikten sonra 1999-2003 arasında Dört Mevsim Meram Dergisi’ni, Niğde Belediyesine geçtikten sonra da 2009-2011 arasında Dört Mevsim Niğde Dergisi’ni çıkardık. Bunlar dönemsel olarak toplumu bilgilendiren, kültürel, sanatsal, toplumsal ve şehre dair konuları yayınlardı.

Şehirlerin tarih ve kültürlerinin canlı tutulması, kayda alınıp geleceğe taşınması açısından da kitap ve elektronik yayınların önemi vardır. 1996’da Fotoğraflarla Geçmişte Konya, 1997’de Medeniyetlerin Kavşak Noktasında Konya, 1998’de Bir Başarı Öyküsü, aynı yıl Gönüllerin Başkenti Konya, 1999’da Minyatürlerle Nasrettin Hoca, 2000’de Eskimeyen Meram, 2004’de Konya’da Kültür ve Hayat, 2011’de de Eskimeyen Niğde adlı yayınların editörlüğünü üstlendim.

M.GÜDEN: Fotoğraflarla Konya Albümü çok rağbet görmüş, birçok insan edinebilmek için çaba göstermişti. Nasıl ortaya çıktı bu eser?

A.KÖSEOĞLU: Biz bu albümü yaparken Koyunoğlu Müzesinin tozlu depolarındaki binlerce fotoğrafı emanet usulüyle benim belediyedeki odama getirdik ve Prof. Dr. Haşim Karpuz hocayla günlerce tek tek fotoğraf seçtik. Öyle ki toz yutmaktan faranjit olmuştum. A. Sefa Odabaşı Ağabey’in de fotoğraflarından yararlanarak, sonunda ilk defa Konya fotoğraflarının yer aldığı tarihi özellikler taşıyan bir Konya Albümü oluşturduk. Keza Nasreddin Hoca Albümümüz de Türkiye’de ses getiren nitelikli bir eserdir.

M.GÜDEN: Şahsi kitap çalışmalarınızı anlatır mısınız?

A.KÖSEOĞLU: Telifli eserlerimi anlatabilirim tabi. Âlem Dönüyor-Minyatürlerle Mevlevihaneler adlı kitabı Ülker Erke ile birlikte hazırladık ve 2006 yılında Kültür Bakanlığı Yayını olarak okurlara sunuldu. Aynı eseri birtakım güncelleme ve bilgi ilaveleriyle 2019 yılında Karatay Belediyesi ile prestij kitabı olarak yeniden yayınladık. 2007 yılında da şehirlerin ruhuna yaptığım gezileri deneme türünde yazdığım yazılardan oluşan kitabım Kendini Koruyan Şehir yayınlandı.

Aslında ben daha çok bugüne kadar yaptığım görevler ve bulunduğum kurumlar icabı, kurum adına ya da kolektif eserlerde katkı sunmak marifetiyle çalıştım, birçok eserde kendi adım bile yer almadı.

Editör: TE Bilişim