Gelişiyle birlikte huzur da getiren Ramazan ayı, gidişiyle de içimizde bir burukluk bırakıyor…

Bilindiği gibi, her sağlıklı insanın, daha doğrusu yetişkinlerin oruç tutması dinimizce farzdır…

Başka bir deyişle de Yüce Yaradan’ın buyruğudur…

Ancak kimi zorunlu haller vardır ki, Yaradan özellikle hastalık gibi durumlarda, oruç tutamayacak insanları oruç tutaktan muaf kılmıştır…

Yani tutup tutmama konusunda özgür bırakmıştır…

Örnek vermek gerekirse, ben “diyabet!” rahatsızlığı olan bir insanım…

Gün içerisinde mecburen beslenmek zorundayım…

Dolayısıyla da oruç tutup tutmama konusunda kendimi denerim…

Baktım ki, etkileniyorum, orucumu bozarım…

Sonra da bir aylık kefaretini öderim…

Çünkü, böyle konularda dinimiz çok hoşgörülü ve dinimizde zorlama yok…

Şu da var tabii ki; içinizde bir burukluk oluyor mu?

Hem de nasıl…

3-5 senedir maalesef oruç tutamıyorum…

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, “diyabet” hastasıyım…

Anlayacağınız “şeker” gibi bir adamım!

xxx

Oruç tutanlar tutamayanlara, oruç tutamayanlar da tutanlara saygılı ve hoşgörülü olmalılar…

Oruç tutamayanlara farklı gözlerle bakmak doğru değildir…

Ama, oruç tutmayıp da, oruç tutanların gözlerinin içine baka baka alenen de yeme içme eylemi yanlıştır…

Dahası insana saygısızlıktır… Dinimiz hoşgörü dinidir, ama oruçlu bir insanın karşısına geçip, ağzını şapırdatarak yemekte hoş bir şey değildir…

Yeni Meram Gazetesinde çalıştığım yıllar, 80 öncesi yıllar, gazetemizin yazarlarından, şair Ermeni kökenli Panos abi vardı…

Türk milliyetçisi, vatansever ve son derece nazik bir insandı…

Hristiyan olmasına rağmen, bizim dinimize öyle saygılı bir adamdı ki, kimsenin kırılmasını, canının acımasını istemezdi…

Ramazan aylarında da gazeteye gelir, yazılarını ya da şiirlerini yazar, gazetede 3-5 saat geçirir, bir bardak su, bir tek sigara içmez, boğazından bir lokma geçirmezdi…

Bugün ise maalesef Panos abinin gösterdiği hassasiyeti gösteremiyoruz…

Oruç tutmayanların ya da tutamayanların, oruç tutanların canının çekeceği, imreneceği, özendireceği davranışlardan kaçması gerekir…

Bu Ramazan bitti, ama ömrümüz yettiğince daha ne Ramazanlar yaşayacağız…

Dolayısıyla da Yüce Yaradan tutabilenlerin orucunu kabul etsin…

Ama, hastalığı olmayıp ya da taşı sıksa suyunu çıkaracak güçte olmalarına rağmen, oruç tutmayanları da Allah affetsin…

Ne diyebilirim ki başka.

xxx

KISSADAN HİSSE, AMA TAM İSABET

Yirmili yaşlarda birkaç genç yaşlı bir adamın zula bir yerde orucu kırdığını görürler ve adamla kafa yapmaya, yani alay etmeye başlarlar…

Gençler, “hayırdır amca oruçlu değil misin?”

Yaşlı adam oldukça sakin bir şekilde, “Tabi ki oruçluyum, sadece su içip yemek yiyorum” der…

Gençler gülerek alay etmeyi sürdürürler; “gerçekten mi” derler…

Yaşlı adam, “gerçekten tabi, yalanım yok” diye cevap verir…

Ve sonra devam eder…

“Kimseye kötü gözle bakmıyorum.

İki yüzlü değilim.

Kimsenin ırzına, namusuna bakmıyor, malına mülküne göz dikmiyorum.

Kimseyle alay etmiyorum.

İsraftan kaçınıyorum.

Kimsenin gizlisinin saklısının ardına düşmüyorum.

Gıybet ve münafıklık etmiyorum.

Milletin ve devletin malında gözüm yok.

En önemlisi de kul hakkı yemiyor, boğazımdan haram lokma geçmiyor.

Lakin bir hastalığımdan dolayı, mideme oruç tutturamıyorum o kadar.”

Yaşlı adam sözlerini bitirdikten sonra gençlere dönerek, “peki siz oruçlu musunuz?” diye sorar…

Gençler biraz utanarak, biraz mahcup olarak başlarını öne eğerler, gözlerini yaşlı adamın gözlerinden kaçırarak, “hayır, oruçlu değiliz, sadece yemek yemiyoruz” diye cevap verirler.