Seladan önce duymak sevdiğinin öldüğünü!

Acının ruhuna teneffüs etmesi

Kelimelerin dilinden düşmesi

Sevginin gözünden akması

Son bakışı, son sohbeti, son gülüşünün zihnine kazınması.

Evinden silinmesi parmak izlerinin

Yerine yenileri eklenerek…

Kullandığı son eşyanın yıkanması

Kuruttuğu kışlıkların ipe dolanması

Yarım kalmış bir örgü

Teselli vermeyen bir övgü

Sımsıkı atılmış bir düğüm

Çerçevesi eğilmiş bir gözlük

Peçeteye sarılmış bir misvak

İmamesi yer değiştirmiş bir tesbih

Görevi rahle olan bir yastık

Notlarla dolu bir kitap

İbresi hep aynı yerde duran bir radyo

Yaprakları eksilmeyen bir takvim

Ölüm dedikleri;

Eşyalarla arandaki bağın kopması

Düzeninin bozulması

Yatağında başka bir gövdenin uzanması

Kokunun çarşaflardan silinmesi

Dalgınlığa gelen bir anda;

Varlığının yokluğunu unutturması…

Kalplerde gitgide açılan bir yara

Nefes almakla almamak arasında bir bocalama

Kapanan kapıların ardında bir feryat…

Bir ömrün solması demek;

Yitik bir hece

Bitik bir cümle

Görülen bir beden,

Gömülen hatıralar…

İnsan acıyı bölüşemez,

Paylaşamaz,

Taşıyamazsa

İçerde ona da bir yer açar

Ölümün gölgesinde yaşamaya başlar…

Askıda kalır

Sevinçler.

Zaman bakraçtan geçer

Süzüle süzüle…

Ayla güneş kurar bağınızı.

Gölgelerin gülüştüğünü,

Sessizliğin tek lisan olduğunu öğrenirsiniz.

Karanlıklar çeker ruhunuz,

Özlemini duyarsınız gecenin.

Ayrılık zamansız yoklar!

Ümide tutsak eder

Esaret ömrünü alır da,

Gönlünü alamaz bir daha!

Kimsesizdir ayrılık,

Kabule gelmez.

Surete değil sîrete bakmayı öğretir.

Bütün acılarını,

Toprağa gömdüğünle unutursun!

Ayrılıkların en yücesidir,

Ölüm ayrılığı...

Tez gelse de geç gelse de

Sızlatır.

Bekleyişlerin en uzunu

Ölümü beklemektir...

Ölümü özleyerek!