Prof. Dr. Kemal Haşim Karpat adını, ne yazık ki daha önce değil, ölümü vasıtasıyla duydum. Halbuki her özelliği ile ilgimi çekmesi gereken bir şahsiyetti. Bir kere Tatar asıllıydı. Öğrenciyken bize evlerini açan ve ikinci ailem olan insanlardan dolayı Tatarlara büyük bir sempatim vardı. Kendisinin Romanya’da doğup büyüdüğü Babadağ kasabasının da Sarı Saltuk Hazretlerinden dolayı gönlümüzde farklı bir yeri vardı. Köstence’de yaşamış olan Ahmet amcam dolayısıyla Dobruca’da bulunmuş ve yöredeki halkları da tanımıştım.

Tarih ilminde hayatı bir başarı hikayesi olan Prof. Dr. Kemal Karpat adı bu nedenle duyduğumda çok ilgimi çekti. Dolayısıyla bugünkü yazımı kendisine ayırdım.

Serencamını inceleyince de göreceğiz ki kendisi zor şartlarda yetişmiş gerçek bir münevverdir. O zor şartları, kişiliğini zenginleştiren kazanımlar haline çevirmek her yiğidin harcı olmasa gerektir. Kendisi gelenek ile modernlik arasında verimli bir hayat yaşamayı başarmış, medeniyet savunucusu değerli bir bilim insanıdır.

Türk sosyal bilimler ve tarihçilik alanının duayenlerinden olan Kemal Karpat, 15 Şubat 1923 tarihinde bugünkü Romanya’nın Babadağ kasabasının Armutlu köyünde doğdu. Kırım’dan Dobruca’ya, oradan da Anadolu’ya geçen Tatar asıllı bir ailedendir.

Altı kız kardeşten sonra ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kendisinden küçük Cemal adlı bir erkek kardeşi vardır.

Tipik bir Osmanlı ülkesi olan Kuzey Dobruca’da büyüdü. Buradaki çok kültürlü, çok dinli yapıdan etkilendiğini, bu durumun ileride birçok sorunu anlamakta ona yardım ettiğini bizzat belirtmiştir. Çocukken köy kütüphanesinde çok kitap okuduğunu ancak kendisine yön verecek birine de çok ihtiyaç hissettiğini belirtmiştir.Yetişmesindeki bir diğer etkenin de Romanya’daki Türklerin Türkiye’ye göç etme olgusu olduğunu da belirtir.

Karpat’ın babası çevreye göre varlıklı sayılan, imamlık da yapan, papazlardan, hahamlardan arkadaşları olan, okumaya çok meraklı bir insandır. Annesinin ise okuması yazması yok gibidir. Ancak, sakin, insan sever, çok duygulu, kin tutmayan, kimseyi ayırt etmeden yardım etme arzusundaki bir insandır.

Aile içi ilişkileri ise modern ölçülere pek benzememekle birlikte, büyüklere hürmetkâr, geleneklere saygı gösteren çok güzel bir ilişkileri mevcuttur. Karpat, adındaki Kemalin Atatürk’ten, soyadlarının ise Romanya’da yer alan Karpat dağlarından geldiğini belirtir.

Karpat geleneği olan ve geleneğin önemsendiği, korunduğu bir aileden gelmektedir. Bu, modernlik konusundaki düşüncelerinin şekillenmesinde önemli bir etki yapacaktır. Babasının okumaya meraklı oluşu ve anlattıkları, bir tarafının Kuzeydeki Kıpçaklardan, bir tarafının ise Güneyden, Anadolu’dan olması Karpatın dünyaya bakış açısını etkilemiş olmalıdır.

Doğduğu köy olan Armutlu ve Dobruca ovası, 1878 de Berlin Antlaşmasıyla Osmanlı’dan koparılarak Romanya idaresine geçmiştir. Türkler bu bölgeye daha Osmanlı Devleti kurulmadan önce Sarı Saltuk idaresinde 12.000 çadır olarak göç etmişlerdir. Zaten Babadağ da buna müteakip 1263 tarihinde kurulmuştur.

Karpat, Babadağ’ın kendisinde fiziki olarak, sembolik olarak ve tarihi olarak birinci derecede yer ve önemi olduğunu belirtir.

Babadağ’da Saltuk Baba’yla iç içe yetişmenin ve onun buraya getirdiği liberal, açık, dünyevi islamı tatmış olmanın hem kendisinin hem de oradakilerin hayatında büyük önemi olduğunu belirtir.

Kendisine göre, bölgenin eski karakterini kaybetmesinde en önemli unsur göçler olmuştur. Rumen idaresinin teşvik etmesi ve bazı yıllarda kıtlık olması göçün nedenleridir. Göç eden Türklerin arazileri Rumenlere verilmiş, bazı Türk köyleri artık Rumen köyü olmuştur. Zamanla bu köylerin adları da değiştirilmiştir.

Bölgedeki Türklerin kimlik ve kültürünün devamı, aileden gelen bağlara ve toplumun geleneksel gücüne kalmıştır. Bu durumdaki en büyük güçlük topluluğuna bağlı, bilinçli bir aydınlar sınıfının bulunmamasıdır. Karpat’a göre kimlik sahibi bir lider olmadan bir toplumun uzun süre ayakta durması mümkün değildir.

Karpat’ın doğduğu bölge aslında doğu batı sınırının geçtiği bir bölgedir. Burada Karpat, doğu ile batı kültürünün çatışmasını ve çakışmasını incelemiştir. Kendisi doğu ile batının, kültür ve dinle ayrıldığını belirtmektedir. Büyüdüğü yerin bu özellikleri Kemal Karpat’ın ilerde çalışacağı kimlik, göç, aydınlar ve toplumsal değişme gibi konuları seçiminde belirleyici olacaktır.

Öğrenim Hayatı

İlkokulu köyde bitirmiş ardından Tulça’daki liseye kaydolmuştur. Okulda Türklerin aşağı görüldüğünü belirten Karpat bu nedenle oradan ayrılıp Mecidiye’deki Medreseye başlamıştır. Medresede Türk-Müslüman halkının ihtiyaçları için öğretmen ve imam yetiştirilmektedir. Yatılı olan okulda hem İslamla ilgili, hem Türkçeyle ilgili hem de Rumence dersler verilmektedir. Kendisi burada yedi yıl eğitim görmüştür. Dogmatik ve ezberci bir şekilde verilen derslere rağmen, Karpat medrese yıllarının verimli geçtiğini ve kendisini sonraki hayatına hazırladığını bildirmiştir. Ancak, Karpat ilmin temeli olarak eleştirel, şüpheci yaklaşımı gördüğünü ve bunu benimsediğini söyleyerek, hiçbir şeyi incelemeden ve sorgulamadan kabul etmediğini söylemiştir.

Çok dilli ve çok kültürlü bir ortamda yetişmesi; Karpat’ın geniş fikirlilik, hoşgörü ve çoğulculuk gibi hasletleri benimsemesinde etkindi muhakkak. Medrese sonrası Karpat yüksek tahsil için 1942 yılında Romanya’dan ayrılmış ve Türkiye’ye gelmiştir. Böylelikle onun Romanya’dan Türkiye’ye, oradan da Amerika’ya kadar uzanacak hayat yolculuğu başlamıştur. Fakat kendisi her üç ülkede de hep yabancı olarak görüldüğünü belirtmiştir.

Türkiye’ye gelince medrese mezunu olduğu için lise son sınıfa kaydolmak zorunda kalır. Daha sonra Haydarpaşa Lisesinden mezun olarak üniversiteye girme hakkı kazanır. O günlerde 2. Dünya Savaşı patladığından ailesinden para alamayan Karpat Paşabahçe Şişe Cam fabrikasına işçi olarak girer. Bu işi bir buçuk yıl kadar sürer.

1943 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girmiş ve 1947 yılında mezun olmuştur. Üçüncü sınıfta iken para konusunda çok sıkılmış ve kazanmanın bir yolunu bulmuştur. Hocanın pek çoğunun notları eski harflerle yazılıdır. Onlardan izin alarak bunları Latin harflere çevirmiş ve birkaç arkadaşının yardımıyla çoğaltarak satmıştır. Böylelikle çok rahatlamış ve hatta Amerika Birleşik Devletlerine göç için gerekli parayı da bu şekilde biriktirmiştir

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakultesinden mezun olan Karpat, sonrasında ABD’de Washington ve Rewington Üniversitelerinde lisans üstü eğitime devam etti. 1950 yılında New York ve Washington üniversitelerinde akademik çalışmalarına başlayan Karpat, vefatına kadar çok sayıda makalenin yanı sıra on altı kitap kaleme almıştır.

Birleşmiş Milletler Toplumsal Araştırmalar Bölümü’nde de görev yapan Karpat, Montana, Princeton, New York, Washington, Harvard, Ankara Üniversitesi, ODTÜ, Bilkent gibi eğitim kurumlarında çok sayıda görev üstlendi. 1970-1988 yılları arasında Wisconsin Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Bölüm Başkanlığını yürütürken, Türk Araştırmaları Derneği ile Türk Araştırmaları Kurumunun başkanlıklarını yaptı.

Orta Asya Çalışmaları Derneğinin kurucu başkanlığından sonra Wisconsin Üniversitesi Orta Asya Çalışmaları Programının Bölüm Başkanlığı görevinde bulundu.

Türk Tarih Kurumu Onur Üyesi olan Karpat, uluslararası birçok önemli bilimsel derginin yayın kurullarında yer aldı. Ayrıca 2018’de Istanbul Şehir Üniversitesinde de öğretim üyesi olarak görev aldı.

Bilimsel çalışmaları dolayısıyla Romanya Bağımsızlık Madalyası ve Bükreş Üniversitesi Dimitri Cantemir madalyasıyla ödüllendirildi.

Karpat gerek Romanya’dan gerekse dünyadaki birçok önemli üniversiteden sayısız ödül almıştır. Wisconsin Üniversitesi Tarih Bölümünde de öğretim üyeliği yapan Karpat 20 ülkede yayımlanmış 130 a yakın makaleye sahiptir. 16 kitabından en çok ilgi göreni Ottoman Population’dır.

Karpat lise yıllarında Romanya’da karşılaştığu Müslüman Türklere ayrımcılık nedeniyle gelecek planlarını kendini yetiştirmek ve bu önyargıları değiştirmek üzere kurmuştur.

2009 da kendisine TBMM tarafından layık görülen onur ödülü töreninde duygularını şöyle dile getirmiştir:

“Hiçbir zaman ödül için çalışmadım. Hatta ödül alacağımı bile düşünmedim. Çünkü benim amacım yeni yollardan giderek milletimi, insanımı keşfetmek, onun bilinmeyen yanlarını görmek ve anlatmaktı. Ben insana olan derin sevgiden başladım. Tanıdığım en belirgin insan tipi Türk insanıydı, yani bendim. Daha küçük yaşta kendimi; anlamaya, milletimi anlatmaya vakfettim. Bu telkin edilmiş bir karar değildi. Bu tarihin geride bıraktığı acı mirasın benim kalbime işlemesinin neticesiydi.”

Yayınlarının hemen hemen tamamı Osmanlının kimlik ve ideolojisi, demografik ve sosyal özellikleri, modernleşme, toplum kurumsal değişim ve nüfus gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştır.

Prof. Dr. Kemal Haşim Karpat’ın hikayesi şu bilinen sözü ispatlar gibidir:

“ Zor zamanlar güçlü insanlar yetiştirir.”

Gerçek başarı zorluklara rağmen mücadeleyi kazanmaktır.

20 Şubat 2019’da Amerika’da 94 yaşında vefat eden Karpat bunu üst seviyede başaran kahramanlardandır.

Dolayısıyla ümidimiz gençliğimize örnek gösterilecek karakterlerdendir.

RUHU ŞAD OLSUN.