Başlık olarak güzel dursa da gelişim ve kalkınmayı tanımlamak göründüğü kadar basit değildir. Asıl olan zorluklarla beraber gelişim ve kalkınmayı yönetmektir fakat oldukça zordur. Bu zorlukların farklı birçok sebebi vardır. Bunlar  ülkenin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, kültürel, tarihsel, vb. olarak bir çok temele dayanan ve ülkenin gelişmişlik düzeyi ile alakalıdır. Gelişmişlik düzeyi her ülke için farklıdır. Aslına bakılırsa zaten farklı olmak zorundadır çünkü her ülkenin kendine göre dinamikleri vardır ve bunlar genel anlamda gelişimi ve kalkınmayı şekillendirir. Bir ülkenin kalkınmasından bahsetmek aynı zamanda o ülkenin içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak imkanları ölçüsünde vatandaşlarına vermiş olduğu refahtır. Refahı yüksek olan ülkelerde suç oranları düşüktür, eşitsizlik azdır, gelir adaleti vardır, hukukun üstünlüğü vardır, demokrasinin önemi çok büyüktür. Gelişim ve kalkınma beraberinde birçok önemli insani kavramı beraberinde getirir. Getirmek de zorundadır bahsetmiş olduğumuz gibi siyasi ve ekonomik bağımsızlık azalır, kendi kendine yönetilebilir olur, demokrasi ve insan haklarının önemi artar. Buna karşın kalkınmayı tanımlarken bazı zorluklar da mevcuttur. Bunlar;

  • Kalkınmayı sadece istatistiksel olarak yapmak yani kişi başına düşen milli gelir üzerinden yapmak (GDP, GNP). Kalkınmayı ölçmekte kullanılan kişi başına düşen milli gelir genel olarak bizlere ülkenin ekonominin içinde bulunduğu durumun bilgisini vermektedir fakat ekonomi içerisindeki gelir adaletsizliğinden ve zengin ile fakir arasındaki farklardan bahsetmez. Yani kaynakların eşit ve adil dağıtıldığından bahsetmez.

  •  Batı tarzı bir kalkınma modeli benimsemek. Kapitalin her ülkede farklı bir tarihsel süreci vardır ve her ülke kendi kaynaklarına sahip oluğundan kendine göre bir kalkınma modeli benimsemesi gerekmektedir. Buna karşın genel kabul görmüş dünyadaki kalkınma modelleri genelde batı tarzı kalkınma olduğundan örneğin Afrika'da bir ülkede bu geçerli olmaz çünkü, tarihsel, coğrafi, kültürel birçok çeşitlilik vardır. Aynı zamanda batı tarzı kalkınma modeli daha çok sömürgecilikten ortaya çıkmış olduğundan dolayı her ülkeye uygun değildir.Burada batı tarzı gelişimde bağımlılık teorisi ortaya çıkar şöyle ki; batı bu zamana kadar sahip olduğu ekonomik gücünü kullanarak diğer ülkelerin üretmesinden ziyade tüketmesini isteyerek batıya bağımlı ve sürekli batının güdümünde ekonomi programları oluşturma gayesidir.
  • Hegemonya gücün altında kalkınma. 20. yüzyıla kadar İngiltere'nin süper güç olduğu dünyada sonra Amerika'nın süper güç olmasıyla beraber hegemonyasını dünya üzerine yayma politikasıdır. Burada da gelişim ve kalkınma hegemonik güç olarak bahsettiğimiz Amerika'nın öncülüğünde var olacak kalkınma modelidir ki bu modelde genel olarak süper gücün çıkarlarının savunulduğu bir sistem yaratmaya yönelik olacaktır.
  • Özgürlüklerin gelişimi. Gelişim ve kalkınma sadece ekonomik verilere bakılarak yapıldığında insani gelişim ve kalkınma göz ardı edilebilir. Dolayısıyla burada insanın özgürlükleri sadece ekonomik açıdan değerlendirildiğinden özgürlüklerin gelişimi geride kalır. Örnek verecek olursak; ekonomik açıdan milli gelir bakımından Suudi Arabistan oldukça zengin bir ülkedir fakat yaşayan vatandaşların özgürlükleri bir o kadar kısıtlıdır. Diğer taraftan Norveç örneğine bakarsak ne demek istediğimi anlayabilirsiniz.
  • Kalkınma sonrası. Kalkınmanın yaratmış olduğu sonuçlardır genel olarak. Örneğin çevre kirliliği, kültürel yozlaşma, hayat tarzının değişimi gibi bir çok etmendir. Çünkü kalkınma beraberinde ekonomik bir refah getireceği gibi bir o kadar da toplumdan götürür.

           Genel olarak bugün ki yazımda sizlere gelişim ve kalkınmayı anlatmaya ve dünya da nasıl şekillendirildiğinden bahsetmeye çalıştım. Kalkınmak, refah bunlar önemlidir toplumlar için. Fakirlik içinde yaşayan toplumları ve zenginlik içinde yaşayan toplumların hepimiz farkındayız. Kalkınmanın ülkemize gelirken bizlere olumlu gelmesini isteriz olumsuzlukların mininmum seviyede olmasını temenni ederiz.

           Yozlaşan değerlerini kaybeden aracında pudra şekeri çekecek bir toplum olmayı hak etmiyoruz. Biz her şeyin farkındayız...