İlk beş yüze giren işletmeler açıklandı. Yine bildik isimler, yine bilinen sıralamalar. Ancak bugün ben o konuyla ilgili hiçbir şey yazmak istemiyorum.

Ülkemizde yaşam koşulları ve gelir adaletsizliği konusunda hemen hemen hepimiz aynı fikirdeyiz sanıyorum. Rakamlar açıklanıyor ve bu açıklanan rakamlar da bugünü değil bir önceki yılın rakamları olarak karşınıza çıkıyor.

Toplumun yaşam standartlarının gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurabilmesi için gelir düzeylerinin de o oranda artışı görmesi gerekiyor.

Öncelikle şunu hatırlatmakta yarar var: 2020 gelir ve yaşam koşulları araştırmasında yer alan gelire dair veriler, bir önceki yıla, yani 2019’a aittir. Gelir bağlamında ortaya konan tüm veriler, 2019 yılındaki durumu yansıtıyor. Yani COVID-19 salgın koşullarının etkisi, henüz bu verilere yansımış değil.

Buna rağmen eşdeğer fert geliri, orta gelirin yüzde 40’ndan daha düşük olan yoksulların oranı 8.9’a, yüzde 50’sinden az olanların oranı yüzde 15’e, yüzde 60’ından az olanların oranı yüzde 21.9’a yükseldi. Bu üç kategoride de artış miktarı 0.6’şar puan. Geliri genel gelirin yüzde 70’inden az olanların oranı ise 0.5 puanlık artışla yüzde 29’a çıktı.

Yani sizin anlayacağınız yoksulluk giderek artıyor. Son veriler gelir dağılımının global ekonomik kriz dönemiyle yarışan ölçüde bozulduğunu, toplumun orta-üst gelir gruplarını da kapsayan bir reel gelir kaybıyla, yani fiili yoksullaşma ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Sadece en üst gelir grupları gelirlerini reel olarak artırırken, gelir kayıpları en yoksul tarafta iyice keskinleşerek yıkıcı boyutlara ulaşıyor.

Orta gelir grubu ya da bir üst segmentte gelir grubunda olanlara da baktığınızda yine önemli oranda gelir kayıplarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.

İşsizlik ülke ekonomisinin en önemli sorunlarınlarından biridir. Geçtiğimiz iki yıl boyunca bu durum rakamsal olarak artmasının yanında gözle görülür boyutlara da ulaştı. Üniversite mezunu gençlere iş çok iş beğenmiyorsunuz deniyordu ya, aslında işin boyutu araları aşalı çok oldu. Artık herkes ekmeğinin peşinde… onlar hangi meslekten olurlarsa olsunlar, buldukları işi yapacak konuma çoktan geldiler de geçtiler.

Aslında yaşamın gerçeği, ekonominin ne durumda olduğu günlük yaşamda çok açık bir şekilde ortaya çıkar denir. Fakat gelin görün ki bir taraftan da cebinde olmayanı harcamaya alışmış, kendini krediye bağlamış bir toplulukla da karşı karşıyayız. Tabidir ki insan ihtiyaçları sınırsızdır. Ancak, bir taraftan da gerçek bir tüketim toplumu olmanın verdiği sıkıntılar en üst seviyelere çıkmış durumdadır.

Her zaman şunu söylüyoruz; cebinizde olmayan parayı harcamamaya özen gösteriniz. Evet, toplum yoksullaşıyor, haciz dosyalarının sayısı artıyor. Yoksulluk aileleri olumsuz yönde etkileyerek, ailelerin parçalanmasına ve aile içi şiddetin artmasına neden oluyor.

Şunu söylemekte yarar var. Herkesin enflasyonu cebindeki geliriyle, gideri arasındaki oranla eşdeğerdir. Siz açıklanan rakamlara bakmayın. Zaten TÜİK’in açıkladığı rakamları hiç inandırıcı bulmuyorum.

Benden size uyarı!.. cebinizi iyi idare etmenin yollarını ancak siz daha iyi bilirsiniz.  Hep tasarruftan, tasarruf hesaplarından bahseden bankalar bir de dönüp verdikleri kredilerle emeklileri nasıl tokatladıklarını anlatsalar çok iyi olacak. Mümkün olduğunca çok zorda kalmadıkça bankaların kredi batağında boğulmayın. Alışverişlerinize ve özellikle market alışverişlerinize aç gitmeyin. Alışverişe gitmeden önce mutlaka elinize liste oluşturun ve ihtiyacınızdan ya da cebinizdeki paradan fazla alışveriş yapmayın. Çünkü kasalarda aldıklarını geriye bırakmak zorunda olanları sizlerde çok görmüşünüzdür.

İşin gerçeği halk hem işsiz, hem yoksul… yoksulluk oranımız giderek de artacak gibi görünüyor. Çünkü üretmeden kazanamayız. Kazanmayınca da harcama yapamayız. En kısa zamanda üretimin yapılacağı alanların çalışmak isteyen gençlerimize açılmasını, toplumun yaşam standartlarının yükselmesini istiyoruz.