Ülkemiz,  dünyamızın geleceğinde çok önemli sorumluluklar almak üzere her alanda pozisyonlar alıyor.

Bir tarafta teknoloji hamlesi ile bağımsızlık yolunda önemli adımlar atarken, bir taraftan bütün dünyayı içine alan bakış açısı ile bir duruş sergiliyor.

Dünyanın her yerinde var olan ortak paydalarımızı harekete geçirirken, yeni ortak paydalar kurmak için de yeni hamleler yapıyor.

Bir taraftan İstanbul Hava Alanı ile havacılıkta küresel çekim ve aktarma merkezi haline gelirken, Çin’e başlatmış olduğumuz Demir İpek Yolu ile Süveyş Kanalı’nın açılması ile kaybettiğimiz stratejik İpek Yolu ile ticaretin merkezi haline geliyoruz.

Savunma sanayinde  ‘’İnsansız hava araçları teknolojisi ‘’ ile dünya savaş sistemini kökten değiştiriyoruz.

Enerjide stratejik bölgesel güç haline gelirken;  Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de bütün irademizle varlığımızı ortaya koyuyoruz.

Yeterince Üniversitemiz oldu. Teknoparklar açıyor, innovasyon merkezleri kuruyoruz.

Uzman Organize Sanayi Bölgeleri ile sanayimizin farklı boyuta geçişini,  icraata döküyoruz.

Daha aktif dış politika, daha aktif iç politika ile baş döndürücü olaylar yaşıyoruz.

Dünün alışkanlıkları ve kuralları ile buraya geldik.  Deneme yanılma ile çok ağır bedeller ödedik. Biraz da birbirlerimizi kırarak acılar çekerek de olsa bir yol bulduk ve bugünkü seviyeye ulaştık.

Ama bu yeni seviye,  yeni bir bakış açısı, yeni duruşlar, yeni pozisyonlar gerektirir. Dünün alışkanlıkları ile yeni seviyeyi sürdürülebilir hale getiremeyiz.

Bunu Cumhurbaşkanımız da görmüş ki yeni bir anayasa yapmamız lazım diyor. Yeni reformlardan bahsediyor. Muhalefet de anayasa ve reformları dile getiriyor.

Çünkü gelişen yaşam bizim daha sağlam ilkelerle kurumsallaşmamızı istiyor. Gelişen Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre yaşamımızın kodlarını da yeniden oluşturmalıyız.

Göç giderken düzülür, hele ucundan bir başlayalım.  Zaman her şeyin dermanıdır gibi yaklaşımlarla bu işleri sürdüremeyiz.

Ekipçilik, particilik, faydacılık gibi ilkelere dayanmayan organizasyonlarla bir yere gelebiliriz ama onu sürdüremeyiz.

Çünkü gölde manevra yapmak çok kolay hatta yeterlidir ama biz okyanusa açılan dev bir gemiyiz.
Güçlü hedeflerimiz, ülkülerimiz olmalı, sağlam rotalarımız olmalı.

Bunu gerçekleştirecek insan kaynaklarımız,  kaptanlarımız, mürettebatlarımız da olmalı.

Peki, bu insanlar nasıl olmalı?

  • Öncelikle güçlü hedefler koyabilen bilinçli insanlar
  • Analitik ve hızlı düşünme biçimlerini çok iyi bilen,
  • Özgüvenleri ile ne beklediklerini çok iyi tarif edebilen,
  • Bilgiye ve ilkeye değer veren,
  • Kendilerine ait özgüvenleri çok kuvvetli olan, bireysel yaşayan ama hızla ekipler de kurabilen,
  • Özgür, bağımsız ruha sahip,
  • Teknolojiyi çok iyi tanıyan, interneti yaşamının bir parçası yapmış,
  • Teknolojiye yatkın, bilgiye çok hızlı ulaşabilen,
  • Özerk düşünce yapısı ile fırsat verilirse keşif ruhu harekete geçebilecek,
  • Empati yapmayı bilen ama anlaşılınca feraset deryası olan,
  • Dünyadaki bütün gelişmelere bütünleşmiş, gelişmeye açık,
  • Para ve makamdan önce yaşamda kendisinin değerini arayan ki; bu tip insanlar torpille iş aramazlar

Düşünsenize bu nitelikteki insanları hoşgörü, beklentilerini anlama, dayanışma ve ortak projelerle yaşamın içine çekebilsek neler olur?

Onların yaşama yapabilecekleri katma değerler için onların yüreklendirecek ortamları sağlayabilirsek,

Güvenini kazanabilirsek neler olmaz. Yani bunlara kendini bulabilecekleri ortamlar hazırlayabilirsek neler olmaz ki?

Kim bunlar?

Bunlar şu anki üniversite gençliği.  Yani gelecekte meyvesine talip olduğumuz fidanlar. Geleceği, bugünün gençlerinin meydana getirdiği sarsıntılar ve gelişmelerin şekillendireceğini düşünüyorum.

Bunlar geleceğin Türkiye’sine evrensel değerlerle bakmak istiyorlar. Onları,  bu açıdan doğru anlamak lazım…  Yoksa onları evrensel değerler üzerinden özendiren ülkeler ve küresel güçler çok da bilinçli bir biçimde bekliyorlar. Her taraf beyin avcıları ile dolu…

Hem bugünün dünyasını yönlendiren Bil Gates, Zuckerberg, Elon Musk, Selçuk Bayraktar ,Stev  Jobs, Jhon Collions, Evan Spiegel , Kejlie Yenner, Tonny Robinson,Gözde Durmuş, Duygu Yılmaz,Selçuk Yusuf Aslan. Bunlar başarılı oldukları yaşlarda çok gençtiler, gençler.

Yani; gençlerimiz otur deyince oturacak kalk deyince kalkacak güç ve mahalle baskısı, ceza içgüdüsü ile terbiye edilecek bir varlık değil.

Tarihin derinliklerinden gelen uzlaşma, istişare ve şura geleneğimizin bize yüklediği bilgece tavırlarla bu gençlerle beraber ülkenin hedeflerini ortak paydada buluşturarak çok önemli bir iş yapmış oluruz.

İlkeler, kurumsallık ve derin tevazu ile bu insanların en doğru çalışabilecekleri ortamları hazırlayarak, bu gençleri doğru hedeflere yöneltecektir.

Boğaziçi’nde olan olayları bir de bu açıdan değerlendirmekte çok fayda var.

Geleceğin üniversitelerini yönetecek insanlar bilge seviyesine gelmiş kâmil insanlar olmalı. Onların göreve gelişi de çok daha objektif kriterlere göre belirlenebilir.

Onları göreve getirirken siyasi kaygılardan daha çok edebe bürünmüş liyakat sahibi olmaları, bu özelliklerini yaşamı ve verdiği eserlerle ispat etmiş insanlar olması gerekir. Tabi ki, yükseldikçe tevazu sahibi olan, görevden çok,  makama ulaşmak için her dalda oynayan  yöneticilerden kaçınarak.  Bu konuda gençleri ikna etmek olgun, şefkatli devletin işidir.

Geleceğin inşası için, bugünün gençlerini doğru anlamalı, doğru hedeflerle yüklemeli ve yüreklendirmeliyiz.