Haftada 2 gün yazıyorum…

Salı ve Cuma…

Acil yazılması gereken bir konu varsa da, araya sıkıştırıyor, haftada 3’e çıkıyorum…

Gecikmeli de olsa, hem bir anekdot olduğu için, hem de Bülent Arınç’ın modası geçmediği için, bu yazıyı sizlerle paylaşma zarureti hissettim kendimde…

Yazmak benden, okumak sizden.

 xxx

Siyaseti sevmem…

Oldum olası uzak durdum siyasetten…

Tabii ki, siyasetçilerden de…

Benim alanım değil…

Siyasetle alakam, seçim zamanlarında giderim oyumu kullanırım o kadar…

Dersem inanmayın!

Bu ülkede yaşıyorsan, bu ülkenin siyasetine de, siyasetçisine de uzak durmak mümkün değil.

xxx

Yıllarca Merhaba gazetesinde çalıştım…

Uzun bir süre spor müdürlüğü, ayrılıncaya kadar da Genel Yayın Yönetmenliği yaptım…

Saadet Partisi’ne yakınlığı olan bir gazete…

Allah yollarını açık etsin…

Ekmeklerini yedik, sularını içtik…

Allah var ya, çok içlerinde olmadım…

Sevdiklerim oldu…

Sevmediklerim de tabii ki…

O camianın içerisinde rahmetli Şevket Kazan sevdiğim bir siyasetçiydi…

Bülent Arınç’ı da severdim!

İnkar edersem çarpılırım.

Xxx

Bir anı…

Yanılmıyorsam 1993 ya da 1994 yılında Eskişehir’de İstanbul’un Fetih kutlamaları yapıldı…

O yıllarda Merhaba’nın spor servisinde foto muhabiri olarak görev yapıyordum…

İyi makinem olduğu ve iyi resim çektiğim için beni de götürdüler Eskişehir’e…

Gazeteden 3-4 kişi özel bir araçla gittik…

Eskişehir’in eski stadında gerçekleşmişti kutlamalar…

Şevket Kazan’ın duygusal konuşmasından etkilenmiş ve yanımdaki arkadaşa da bunu ifade etmiştim…

İsmi önemli değil, o arkadaş, “Şevket Kazan değil, Bülent Arınç konuşsaydı, burası yıkılırdı” dedi…

Merak ettim Bülent Arınç’ı…

Yıllar sonra  bir televizyon konuşmasını dinledim ve iyi bir hatip olduğu kanaati uyandırdı bende…

Sonra da Ak Parti’nin kuruluşunda önemli bir rol üstlenmesi ile ön plana çıktı…

Dava uğruna gecesini gündüzüne kattı…

Kurucusu olduğu Ak Parti’de Reis’in hep yanında oldu…

Bunu kimse inkar edemez…

Ama, sonradan ne oldu da, bedenen olmasa da ruhen gemiyi terk etti!

Gemiyi terk etmekle kalmadı, bel altı vuruşlara da başladı…

En son olarak, hem de muhaliflerin de olduğu bir toplantıda “Kral Çıplak demenin vaktidir” diyerek neyi amaçladı?

“Kral Çıplak” meselesinden 2-3 gün önce Ak Parti’nin Kızılcahamam kampında, hem de kurucu sıfatıyla bulundu…

Bülent Arınç gerçekten çok ilginç bir siyasetçi…

Sağ gösterirken, sol vuranlardan!

Nerede, ne zaman, ne yapacağı ya da ne konuşacağı kestirilemez…

Sakindir filan, ama sert vurur icabında…

Ama, hep bel altı vurur, nedense!

Ak Partili yetkililer,  “yokluğu bir dert, varlığı başka bir dert” dememeliler…

Çünkü, bu ülkenin bir evladı olarak, Bülent Arınç dilinin acıtmaya başladığını düşünüyorum…

Haksız mıyım?

xxx

Aslında başka bir konuda eteğimdeki taşları dökecektim…

Ancak, Bülent Arınç’ın “Kral Çıplak” meselesinde “üç maymun”u da oynayamazdım…

Meclis Başkanlığı, Bakanlık, Hükümet Sözcülüğü yapmış birinin bu söylemlerini görmezden gelemezdim…

Akıl alacak gibi değil…

Demek ki, siyaset böyle bir şey…

Şunun altını çizmek gerekirse;  Bülent Arınç’ın bu dili, sadece Ak Partilileri değil, bu ülkede yaşayan, sağcısını solcusunu, topçusunu popçusunu, havada uçanını yer de kaçanını rahatsız etmeye başladı…

Millet burnundan solurken, ateşe benzinle gitmenin kimseye bir faydası olmaz…

Bu arada Mehmet Metiner’in dili de sağlıklı bir dil değil…

“Dilinin kemiği yok” derler ya, Metiner için de geçerli bir söz…

Allah kimseyi dilinden çektirmesin!