“Hayata hazırlanmaya o kadar zaman harcarız ki, hayatı yaşamaya zamanımız kalmaz.” anonimiyle kavrayalım istiyorum içinde bulunduğumuz dönemi. “Çağımızın hastalığı” diye bir kalıp var ya hani size göre çağımızın hastalığı nedir? Bana göre alışmak. O kadar kolay alışıyoruz ki her şeye odak noktamız kayıyor. Alışmanın defteri kabarık, gelin katı olalım ve içinde bulunduğumuz kabın şeklini almayalım!

Etrafımızda gelişen olayları özetleyerek başlayalım izaha: Medya siyasetten besleniyor, insanlar magazinsellikten. Kadına şiddete tepkiliyiz, çocuk istismarına tahammülümüz yok. Açlık, yoksulluk insani duygularımızı kabartıyor sadece. Yardımlaşmak maddileşti, maneviyatın yardıma ihtiyacı var. Teröre karşıyız, şehitler kanayan yaramız ama sayıları ifadelerimizi değiştirmiyor artık. Ekolojik dengenin bozulmasına el birliğiyle zemin hazırladık. Adalet terazisinde vicdanlarımız hep temiz. Suç her zaman karşı tarafta. Yalnızlık herkesin inzivası. Aile olmak biyolojiyle sınırlı. Geçmiş peşimizde; gelecek kaçınılmaz. Bir kutunun içine sığdırılmış hayatların müptelasıyız. Kurmacayla yaşıyoruz! Herkesin her şey hakkında bir fikri var ama herkes her şeye tepkisiz. Ayinesi iştir kişinin diyelim, neler yaptığımıza bir bakalım. Size bir sorum olacak. Çıtalıyı bilir misiniz? Çıtalı bir uçurtma; çocukken rüzgârı önünüze katıp, uçurtmanızı arkanıza aldıysanız beni daha iyi anlayacaksanız.

Bana göre iyi bir uçurtmanın gövdesi kamıştan yapılır. Şimdilerde evlerden kaldırılmış eski duvar yastıklarını bilirsiniz; köy evlerinde mutlaka kenarı yırtılmış bir duvar yastığı olurdu ve ben uçurtmamın gövdesini yastığın içinde sağlam kalabilmiş kamışlardan yapardım. Kamışların içi boştur, uçurtmanın gökyüzüyle buluştuğu yerde; rüzgâr kamışın ruhu, boşluklardan geçen havanın uğultusu kalbimizin sesi olur.

Uçurtmanın altı tane köşesi vardır. Yedi Güzel Adam dizisinde ‘İnsan-ı kâmil olmak’ tabirini; uçurtmanın bu altı köşesine yüklediğimiz ruhla anlatırlar. Birinci köşede insan vardır. “İnsan doğar ‘can’ kazanır, büyür ‘güç’ kazanır. Gücünü ‘ikrarından’ alır. İkrar verdiği kararlardır. Eğer kararında ‘adaletliyse’ erdemli olur. Adaletinde kemali bulursa ‘kâmil’ olur.” denilir. Sizin çıtalınızda sıralamada neler var? Ya da sizi neler yaşatıyor? Birini ben biliyorum: Yarın. Bütün umutlarımızın, hayallerimizin barındığı yerdir yarın.

Yarınlara olan inancımız olmasa, hayatımızın bir anlamı olmazdı inanın. İşte bu yüzden hikâyemizi sevelim. Herkes başkasının hikâyesini seviyor, biz kendi hikâyemizi sevelim. Stratejilerle dolu şu hayatta yola hep bizim hikâyemizle çıkılır. Piyon yolu açmadan şah oyuna başlayamaz unutmayalım. Yaşamı yaşanılır kıldığına inandığımız zaaflarımız, yarınlara yüklediğimiz anlamlar sığsa değiştirelim. Bakış açısıyla dolu şu dünyada; hayata başkasının gözlerinden bakmaktan artık korkmayalım. Bir gün bile saygı duymadığımız o insanın hırkasını giyip omuzlarındaki yükü taşıyalım. Duyduğumuz kötülüklere duyarsız kalmayalım. Ben değil “biz” demeyi öğrenelim. Savurgan olmayalım, sevgiyi hemen tüketmeyelim. Sonra dönüp sıradanlaşan hayatımızın ne kadar değiştiğine bir bakalım.

“Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak; yüreğin hisli mi, işkencedesin talihe bak.” diyor ya Mehmet Akif Ersoy, bıraksınlar bir kere de insanlık için gamlanalım! Çünkü bütün engelleri önünüze koyup, arkanıza doğruları aldığınızda; uçurtmanızı ters esen hiçbir rüzgâr durduramıyor…