İnsanlığa gönderilen son rahmet elçisi Hz Muhammed (s.a.v.) tevhid inancını insanlara tebliğ etmeye başlayınca değişime kapalı, asabiyet duygusuyla dolu zorba cahiliye zihniyeti, sevgi ve rahmet kaynağı peygamberi kabul etmek bir yana O'na ve O'na inanmış bir avuç Müslüman'a akla hayale gelmeyen eziyet, işkence ve kötü muamelede bulundular, öz vatanları olan Mekke'de yaşamayı onlara çok gördüler.
İnançlarını her şeyden üstün tutan mağdur ve mazlum Müslümanlar için Mekke'de hayat çekilmez hale geldiği zaman ana yurdu Mekke'yi terk edip Medine-i Münevvere'ye göç etmek zorunda kalmışlardır. İşte İslam Tarihinde bu olaya Hicret denilmiştir.
Hicret bir kaçış, terk ediş değildir. Mekke'de filizlenen iman tohumlarının neşvü nema bulacağı ve imanlı yüreklerin inançlarını daha iyi yaşayacağı toprakları arama gayretidir. Onlar biliyorlardı ki Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktı.(Saff 8.) Biliyorlardı ki karanlık günler bir gün sona erecek aydınlık sabahlar kendilerini bekleyecekti.
Hicret, küfre ve onun azgın temsilcilerine karşı imanın asla boyun eğmeyeceği inancının, bir kapı kapanırsa binlerce kapının açılacağı ümidinin gönüllerde belirmesidir. Hicret, Allah ve Rasulüne sadakatin, Allah yolunda fedakârlık yapabilmenin, Allah için dünyalıklardan vazgeçebilmenin, din uğrunda her türlü zorluğu göğüslemenin destansı ifadesidir. Hicret, kalplerde kökleşmiş imanın hiçbir güç tarafından engellenemeyeceğinin nişanesidir. Hicret anadan, babadan, yârdan, diyardan maldan mülkten inançları uğruna ayrılabilmenin göstergesidir. Hicret, umudu kaybetmemenin ve umutsuzlara umut olabilmenin adıdır.
Onlar vatan hasretini ve gurbetin acısını yüreklerine gömüp yollara düştüler. Hz Peygamber Mekke'den ayrılırken son kez Mekke'ye dönüp baktı: Ey Mekke dedi. Bütün dünyada en çok sevdiğim yer senin topraklarındır, fakat senin evlatların beni senin duvarların arasında huzur içinde bırakmıyorlar.(İbnMâce, Menâsik, 103)
Kendi hemşehrilerinin değer vermediği Peygamberimize ve Mekkeli muhacirlere Yesripliler kucak açtı. Evini, barkını, malını, mülkünü her şeyini paylaştılar Ensar'ın yurdu Yesrip, Hz. Peygamberle nurlandıktan sonra kıyamete kadar Medine-i Münevvere olarak anılacaktı. Ensar, dünyada emsali görülmemiş bir kardeşlik destanı yazarak hicret eden Muhacirleri bağrına bastı. Kendileri muhtaç olmalarına rağmen kardeşlerini kendilerine tercih etmişlerdi. Allah hicret eden muhacirler ve onlara yardım eden Ensar'dan öyle razı olmuş ki; onların bu destanını Kur'an'da şöyle zikrederek evrenselleştirmiştir.
İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.(Enfal, 74)
Peygamber Efendimiz Gerçek muhacir, Allah'ın yasaklarından kaçan, kötülükleri terk eden kimsedir(Buhari, İman, 4) buyurmak suretiyle Hicret'in doğumdan ölüme kadar tüm Müslümanların vazifesi olduğunu ifade etmiştir. Öyle ki günahlardan sevaplara, kin ve düşmanlıklardan, sevgi ve muhabbete, küfürden imana, kötülüklerden iyiliklere, zulümden adalete, çirkinliklerden güzelliklere yönelmek biz müminler için en büyük hicrettir.
Gelin hep birlikte Hz Peygamberin hicretlerinin seneyi devriyesini idrak ettiğimiz bu günlerde, her şeyin madde ile ölçüldüğü, fedakârlık ve kardeşliğin unutulduğu günümüzde; şeytanın süslü gösterdiği günahlardan kaçınıp Allah'a yönelelim, nefsimizin kulu kölesi değil, Allah'a kul olmanın doyumsuz zevkini yaşayalım, yalancı dünyanın geçici meşgalelerini bir kenara koyalım, İbadetlere koşalım. Bizi ibadetlerden alıkoyan yüreğimizdeki tüm prangaları kıralım, sevgi ve saygının hâkim olduğu gönül dünyamızın Medine'sini inşa edelim.
Ali Hayri ÇELİK ahcelik42@hotmail.com