Güzellik ve erdem başlıklarını ayrı ayrı ele alacak olursak güzelliği estetik algıdan ayrı düşünemeyiz. Erdem denildiği zaman ise hiç şüphesiz ahlak kavramı da beraberinde gelir. Ancak güzellik ve erdem başlıklarını bir arada düşündüğüm zaman iyilik kavramı zihnimde kendiliğinden beliriyor. Bana göre güzel olan her zaman iyi (erdemli) değildir ama iyi olan her zaman güzeldir. Erdemli olmak kişiyi bütün kalıplaşmış güzellik algılarını yıkarak yüceltir. Erdemli insan, iyi ve güzel olana yönelen, kötü ve çirkin olandan sakınan ve iyiliği yaymaya çalışan insandır. Mühim olan bu kavramların altını doldurabilmektir.

Antik Çağ’da birçok düşünür erdem üzerine varsayımlarda bulunmuş ve mutluluğa ulaşmanın yolunun erdemli olmaktan geçtiğini savunmuştur. Konfüçyüs’ün, “Güzelliği sevdiği kadar, erdemi de seven bir insanı daha görmedim.” sözleri güzelliğe olan rağbetin geçmişten bugüne hep aynı olduğunu gösterir. Belki de güzelliğe verdiğimiz kıymeti erdemli olmaya vermediğimiz için insanlar bugün hâlâ dışını güzelleştirmeye ehemmiyet veriyor ama içini süslemeye hiç uğraşmıyor. Haliyle dışarıdan bakıldığında bakımlı ve güzel görünen insanların iç dünyalarında erdemin esamesi okunmuyor.

İnsanlar hangi dine mensup olursa olsun her dinin etik kuralları vardır. Güzel ahlak (erdemli olmak) birçok dinin ortak öğretilerindendir. Kötülüğe rağmen iyilik, yanlışlığa rağmen doğruluk, zorluğa rağmen cesaret gösterebilmek; erdemli insanların güzel ahlakı benimsemesi ve bunu hayatına entegre etmesiyle mümkündür.

Her insanın özünde varlığını korumak, sürdürmek ve güçlendirmek vardır. Bu da ancak erdemle bağlantılıdır. Varoluşumuzu tamamlamaya çalışmak bir süreçtir. Bu süreci en doğru şekilde kullanarak hem kendi benliğimizi ortaya koymak hem de toplumun bir parçası olarak amacımız sisteme değer katmak olmalıdır.