On Aralık İkibinondört’te yazmış sevgili Ersal Özkan…

Çok keyifle okumuş ve kendi Facebook hesabımdan da paylaşmıştım…

Ayrıca çok mutlu olmuştum…

Ersal Özkan Hoca, alüminyumdan değil, çelik gibi bir kalem, bir kelam üstadıdır…

Yazılarını ve paylaşımlarını keyifle okur, takip ederim…

Edebiyatı ile edebini bir kelimede, bir cümlede, bir paragrafta buluşturan nadir yazarların “en”lerindendir…

Aynı zamanda meslektaşımızdır…

Beynini ve kalemini kiralamayan, dahası satmayan cesur yürek bir kardeşimizdir…

Keşke, sayıları eksilmese dediklerimizin başında gelenlerden…

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, yazıyı tekrar okuyunca, duygusallaştım ve köşemde paylaşma ihtiyacı hissettim…

Tabii ki sevgili Ersal Özkan Hocanın affına sığınarak…

Hem de olduğu gibi…

Fırından taptaze çıkmış haliyle…

Sıcak, sımsıcak.

xxx

CİNSİYETSİZ BİR FUTBOL YAZISI HERKES OKUYABİLİR

İnsanların gazeteyi spor sayfasından başlayarak okuduğu zamanlardı. O yıllarda üç “s” çok önemliydi.

Siyaset, spor, sokak

Şimdi diyeceksiniz ki, yine önemli bu üç olgu, lakin o yılları yaşayanlar bilir. Gerçekten siyaset ölümüne yapılır. Liderlerin katıldığı açık oturumlar heyecanla beklenirdi. Sağ ve sol, çizgiler kesindi asla eski solcu, ak kurt, liberal… gibi kavramlar yoktu. İnsanların duruşları ve renkleri netti. Henüz ibnelik kurumsallaşmamıştı. O tür sanatçıların televizyona bile çıkması yasak olduğundan, insanlar ne takımını, ne de tuttuğu partiyi asla değiştirmezdi. İnsanların ekmeğini al lakin dönek deme; itibar henüz borsaya açılmamış ve gözaltı pazarına düşmemişti.

Galatasaray 0 Arsenal 1

Hayat ise sokakta yaşanırdı. Sokakların yazılı olmayan kanunları vardı. Delikanlıların namusu ihtiyarların hayatı öğrettiği okul, çocukların oyun alanı idi sokaklar. Sokağı pek sahiplenir gözükmeseler de, sokakların asıl sahibi kadınlardı.

Her kadın sokağının önünü süpürerek, tertemiz bir hayatın ilkesini koyarlardı önümüze… Gelde bu sokakta bir pislik yap, mescit misali tertemiz sokaklarda…

Galatasaray 0 Arsenal 2

Sonra kadınlar hayatın raporlarını bu sokaklarda tutarlardı. Kim ne yiyip içiyor, kim, kiminle geziyor, kimin hastası, kimin sıkıntısı var. Onlardan öğrenirdik gerçek haberi… Yerel medyanın ilk temsilcileri bu kadınlarımız arada bir yanlış haber verseler de hatalarını anladıklarında kendilerini tekzip ederlerdi.

“Günahını almışız adamın, kadının…”

Galatasaray 0 Arsenal 3

Spor önemli olduğu için Pazartesi Salı günleri gazeteler çoksatar. Hafta boyunca futbol konuşulur, Cumartesi Pazar ise Futbol yaşanırdı. Futbolculara yıldız verdiğimiz yıllardı. Gün gelip spor toto ile hayatımız değişeceğine inanırdık. Herkes futboldan anlamasına anlardı da 13 artı 1 i nedense anlamayanlar tuttururdu. İlk o zaman “futbolda duygusallığa yer yok” deyimi dilimize yerleşmişti. Nasıl yerleşmesin ki; mahallede 13 artı 1’i, futboldan hiç anlamayan hatta hiç sevmeyen koca dayağında bıkmış “Nuriye” Teyze tutturmuştu.

Amatör maçlara bile giderdik. Demir spor, Yol spor, Stat spor, bu arada bende Araplar spor da top oynamıştım. Bizimkiler iyi dindar bir takım bulmuşsun diye fazla ses etmezlerdi.

Kurumların, mahallelerin, ilçelerin, sokakların hatta gazetelerin bile futbol takımları vardı.

Sadece futbol mu?

Genci ihtiyarı, çoluk çocuğu Muhammed Ali Clay’ın maçlarını kaçırmazdık. Sabaha karşı beşte az uyanmadık maça bakmak için, hadi neyse biz bakıyorduk da, Rahmetli Babaannem sabah namazını bile kaçırmıştı da; Dedem hanım sabah namazı kaçıyor dediğinde “ nenem Müslüman’ı yalnız mı bırakalım” demişti.

Muhammed Ali’yi hiç yalnız bırakmadık be! O yıllarda sabaha karşı doğan çocukların ismi Muhammed Ali Kalaycı’dır.

Sonra güreş ata sporumuz hem maçları kaçırmaz hem de Güreş tefrikaları ile uyurduk. Az mı yumurta yemiştik koca Yusuf olacağız diye be!

Akşamları ise güreş tefrikaları anlatılmadan asla uyunmazdı. Dedem yaşar Doğu ile akraba olduğumuza sevinir. Babaannemin Hz Ali temsilli, duvar halısı, dedemin Yaşar Doğu tablosu yangından ilk kurtarılacaklar arasında yer alırdı. Sobamız ne zaman dumanlasa ilk önce bu pehlivanlar dışarıya çıkarılırdı.

Sonra TRT’li yıllar Orhan Boran, Halit Kıvanç… Ne güzel maç anlatırlardı. Basketbolun spikeri ise kısık ses tonu ile herkesin ağzındaydı. Dev ve ruhsuz adamlar değillerdi yani NBA için değil, bu memleketin çocukları basketbolu sevsinler diye oynarlardı. Onlar hepimizin Erman’ı hepimizin Efe’siydi…

Sonra yine TRT sayesinde jimnastik, yelken, derken buz patenine bile sevdalı olmuştuk.

Katerina With herkesin gözdesiydi. Şaropova, şarap gibi kadındı. Artistlik puanlar vermeyi bile öğrenmiştik.

İsim şehir Eşya oynadığımız yıllardı.”N” harfi ile başlayan bir hayvan ismi bulamıyorduk.

Ama tenis Konya da nerede oynanır bulmuştuk. Tennis Kord da Osman’la öylesine oturduğumuz yıllardı.

Allah’tan kışlar bir adam boyu ile gelirdi de, hepimiz kayak yaparak büyümüştük.

Ali Kılınçoğlu ise hepimize boksu öğretiyordu.

Yazlık sinemada çekirdek çitlediğimiz, Kızların fotoroman, erkelerin Çarşamba günleri Tarkan okudukları yıllardı.

Gülden Karaböcek,”Kırılsın ellerimi” ne kadar güzel söylese de Eniştesi ile olan birlikteliğinden dolayı pek sevilmiyordu.

Dallas, Yalan Rüzgârı… Henüz bu necip milleti kirletmemişti. Marco annesini bulamamış, Heidi acıların kızı, Şeker Kız Candy herkesin sevgilisiydi.

Cemil Turan ne severdim seni, Trabzon, Sakarya, ne futbolcular yetişirirdi.

Engin Verel ilk hatırladığım gurbetçi idi

Sonra Naim Süleymanoğlu ile sevdik halteri… Gerçi Türkiye’ye gelmeseydi, herhalde uzun yıllar kaldıracaktı ama sonra göbeğini bile kaldıramaz oldu. Ülke olarak bir cep Herkül’ünün nasıl büyüdüğüne hep birlikte tanıklık ettik.

Hala spor yazısına gelemediniz diyen sesinizi duyar gibiyim. Nasıl geleyim ısınma hareketleri bunlar

Üstelik uzun yıllar ne doğru dürüst maç seyrediyorum, ne de spor yazısı yazıyorum. Bu yazıyı da genel istek üzerine kaleme aldım. Hülasa mesleğe spor muhabiri olarak başlamıştım. Bu arada birçok futbol kulübüne de yazı, marş, şiir vs hazırladım.

Peki, neden spor yazılarına ara verdim. Çünkü bu ülkede spor adına ciddi bir şey yapılmıyor.

Spor yazarı, yorumcu yetiştiği kadar, sporcu yetişmiyor.

Benim bu anlamda okuduğum tek spor yazarı Recep Çınar

Bu arada “Taç” Galatsaray’ın

Yeter de artar bile böyle giderse ileride bir tacımız bile olmayacak.

Ve şöyle bir şey gelişecek “Türkiye de Futbol tek kale oynanır”

“Hamit geldi olmadı” nasıl olsun. Artık futbolcunun ismi gibi, Futbol adına hiçbir şey yapmıyor sadece “Umut” ediyoruz.

Bu ülkede futbol okullaşsın kurumsallaşsın derken sadece siyasallaştı

Şimdi soralım kendimize bu ülkede doktor, öğretmen, mühendis yetişsin diye verilen emeğin ne kadarı futbolcu yetişsin diye veriliyor.

Bu arada Recep Çınar abimin sesini duyuyorum.

Ne kadar içten, ne kadar güzel yazıyor. Kendi güzel yazıları güzel… Oysa iletişim fakültesinden kaç tane Recep Çınar yetiştirebildik? Bir Selman Kardeşim var gençlere örnek iyi ki de var.

Peki, spor akademileri, kaç tane spor adamı yetiştirdi. Burada okuyan çocukların hedefi beden eğitimi öğretmeni olmak.

Ve düne kadar bu çocukların çoğu torpille bu okula giriyordu. Oysa buradan yetişen çocukları ilçelere takım çalıştırmaya göndersek nasıl olurdu. Her şeyden önce sporun akademisi var ama lisesi ilkokulu neden yok sormak lazım.

Alt yapı hocaları, Fatih Terim kadar önemli olmalı, bir aylık maaşı bir hocanın yıllık bütçesi olmalı ki bakın nasıl Serpil Hamdi Tüzün’ler nasıl futbolcu yetiştiriyor.

Galatasaray 1 Arsenal 3

Onurlu yenilgilerimiz vardı eskiden, yenilirdik ama ezilmezdik. Nasıl bir şeyse…

Ama yöneticilerimiz adam gibi adamlardı.

Şimdi bakın çoğu yönetici profiline (iyileri tenzih ederim)

Siyaset için, reklamını yapmak için, hafta sonu kaçamakları için…

Birçok “için” den dolayı yönetime gelirler.

Kara para aklayanı, futbolla “ak” lananları ise yazmıyorum bile

Futbol bir süreçtir benim ülkemde ise hala sonuç

Sürece dair bir şey yapmadan baş-arı bekliyoruz ya, en çok da bu duruma kıl oluyorum.

Kovan olmayan yere arı gelmez.

Gelse gelse böyle sonuç gelir

Galatasaray 1 Arsenal 3

Hakem maçı bitirdi. Şimdi bu maç üzerine ne yazalım. Kimi suçlayalım.

Bakınız en son yapılan Milli Eğitim Şurasında bile spor ile ilgili bir karar alınmadı.

Hani nerde çoklu zekâ, hani nerde bu eğitimin bedensel kinetiksel zekâya yönelik sporcu yetiştirme planlaması…

Varsa yoksa SSK’lı yetiştirme telaşı

Sonra kimseler sormaz mı tamam istediğiniz kadar okul açın lakin sanat, spor liseleri de olmalı

Sonra Âşık Veysel’ler, Neşet Ertaş’lar, Cemil Turan’lar, Yaşar Doğu’lar… Yetiştirme işiniz şansa kalır.

Bu topraklarda başarılı olmak hep şansa bağlıdır. İnanmasanız dinleyin bu adamların hayat hikâyelerini…

Fikrimin ince gülü

Bu ülkede futboldan anlayan adamlar başkan olmalı, çocuklar sanat müziği dinlemeli, umreye giden kadar sabah namazına kalkan olmalı, sanat müziği dinleyen lavanta kokan adamlarında itibarı olmalı

İnsanlar okusun elbet, Osmanlıca, Türkçe…

Yani sadece yasa çıkarmakla olmuyor bu işler, yasalar yasaklara dönmeden, siyaset üstü şeyler yapmayı öğrenmeliyiz önce

Laf uzar gider, bakın kısa bir deştik ne çıktı bilinçaltından

Bilinçaltına dönmeden hiçbir sorunu çözemeyiz adam yetişmez bu ülkede

Moral gölünü ise yabancı futbolcu atar, ağzı olan konuşur damardan…

Ersal Özkan Bir garip spor yazısı.