Engellere karşıyız da onu kaldırmak mı istiyoruz?

Engellilerin hayatını kolaylaştırıyor muyuz?

Yoksa engel üreten biriyiz de, farkında mı değiliz?

10-16 Mayıs Engelliler haftasında bu soruları samimi olarak toplumca cevaplandırabileceğimize henüz kanaatim yok.

Elbette bu konuda farkındalık oluşturma adına önemli gelişmeler var.

Bir kere Mitat Enç’in  sonradan meydana gelen, görme engeli dolayısıyla hayata tutunma ve birey olma, toplumun aktif bir üyesi olma konusundaki çabalarını yaşadığı zamanlar(1929-1991 engelli olduğu dönem) ile günümüz arasında çok büyük gelişmeler var.

Mitat Enç o zamanlardan 1991 kadar toplumun gören kesiminin görmediği engellileri kaldırırken ; Başta ailesinin korumacı tavrına birey ve insan olma iddiası ile direnerek topluma karıştı. Ailesinin onun başına hiçbir şey gelmemesi için, onu korumak adına her türlü işini görmelerine razı olsaydı, belki de yeteneksizleşecek, birey olma vasfını kaybedecekti, bağımlı olacaktı. Çevresi ona kör diyecekti.

Sonra eğitim basamaklarını eğitim sisteminin bütün  engellerine karşı, eğitim hayatını evrensel boyutta devam ettirdi.

Ülkesinde korunacak bir insan  gibi görülen engelli bakış açısına  rağmen, kedisinin içindeki var oluş gayreti ile yurt dışında eğitim aldı sonra da eğitim  verdi.
Sonra ülkesinde üstelik gören insanların kıskançlık engeline rağmen, meslekteki kariyer basamaklarında ,gören insanların görmediği çözümleri üretti.

Engelli kavramının, bakar körlerin engellemesine rağmen devlet literatürüne girmesine vesile oldu.

Bütün engellilerin, engelsiz yaşamın merkezine yerleşebilmeleri amacı ile onlar için, körler ve engelliler eğitiminin ülkemizde modern manada başlamasına vesile oldu.

Yazmış olduğu eserlerle,  ruhsal, bedensel, bakış açısından engelli bir toplumun, engelliler için geçerli sadece koruma ve acıma duygusunun ötesinde kendi engellerini keşfetmesini sağladı.

Bitmeyen Gece Kitabı ile Mitat Enç ; erteleme, vazgeçme, bahane üretme, gailesizlik, tembellik, farkında olmama, suçu başka insanlar üzerine atma,başarısızlığın altında ezilme, sosyalleşememe, iletişim kuramama,konuşamama, insanları kendi alışanlıklarına mecbur etme, kavga ederek var olma, sabırsızlık, aklını kullanamama gibi engellerin idare ettiği insanları sarsarak topluma çok farklı bir dinamik sundu.

İnsan fiziksel eksikliklerinden değil ruhsal yetersizliklerinden engelli oluyor. İsterse neler oluyor.

Geçirdiği kaza ile belden aşağısı felç olan bir arkadaşım Muhammed Ayhan; kazadan önceki halinden çok daha bilinçli bir yaşam sürüyor. Hiç okumadığı kadar kitap okuyor mesela, öğrendiklerini çevresi ile paylaşıyor, gül fidesi yetiştirerek girişimciliğe soyunmuş, her şeyden önemlisi evladını  aydın dünyanın aktif bir bireyi olarak yetiştiriyor.

Bu Cumartesi Meram İtfaiye bölgesinde Nihle Kırtasiye’nin mekanında bir resim atölyesinde muhteşem bir ortama şahit oldum.
Fon müziği, çok az konuşma ama muhteşem muhabbete ortak oldum. Aslında ben de çok konuşmadım. Orada başta eşim olmak üzere hanımların tuvallerine yansıttıkları renkleri, fırçalarının, spatulalarının muhteşem dokunuşları ile ruhlarının en derinlikleri ile muhabbet edişlerini izledim. Vakit bulamama, üşenme, işe koyulamama, bahane üretme gibi engelli ruhlara sahip insanların aksine geleceğe muhteşem eserlerle mesajlar bırakıyorlardı. Özellikle bir hanım kursiyer renk körü olmasına rağmen muhteşem renkleri ile tuvalde renk denizinin bütün detaylarını yansıtarak engelsiz yaşamın var oluşunu bütün coşkusu ile yaşıyordu.

Belki de engelli ruhlarımızla, engelsiz bir yaşamı olan çocuklarımızın önünde korumacılık, ilgisizlik, gailesizlik gibi engellerimizle onların gerçek kimliklerinin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engel oluyoruz, mesela.

Bu durum aile yapımızda, eğitim sistemimizde kendisini her haliyle hissettiriyor. Belki de bugünkü toplumsal gelişmelerde evlatlarımızın çoğunlukla farklı kontrol mekanizmalarının etkisi altına girmesi de bizim engelli bakış açımızın sonucu.

Engelleri kaldıralım, engellilerin yaşamını kolaylaştıralım düşüncesi, görünüşte bizi medeni yapmaz. İçimizdeki engellerin şifresini çözmez isek şeklen bir şeyler yaparız ama engeller yine yaşamımıza hâkim olur. Ki öyle olmasaydı; eğitimli, kültürlü veya öyle görünen insanlar; görme engelliler için yapılan yollara araçlarını park etmezdi.Engelliler için ayrılmış park yeri, kaldırımlarda iniş çıkış yerlerini kapatmazlardı.

Özel girişimciler ve devlet adına yapılan binalara engelliler için yapılan alanlar teftişten geçmek, puan almak için değil yaşamı kolaylaştırmak için yapılırdı.

Belki de içimizdeki en büyük engel empati yeteneğimizin çok zayıf olması. Üstelik bizim yaşamımıza empati ile yaklaşılmasını bekleyip, başkalarının yaşamına empati yapamamak en büyük engelimiz değil mi?

Hep bizim yaşamımız, önce bizim dünyamız, bizim aile, bizim cemiyet, bizim parti, bizim okul, bizim tertip, bizim mahalle  bakış açısı ile belki de hayatımızın en büyük engel duvarını örüyoruz.

Bizim olanı isteyince, onların olanı yok sayıyoruz.

Bu da insanlığın önündeki en büyük engeli, en büyük duvarı inşa etmemizi sağlıyor. Adaletsizlik engeli.

O zaman toplumun, ülkenin, şirketin önündeki engel de kendimiz oluyoruz.

Şöyle bir kendimizi kontrol etsek ne kadar engelliyiz?

Belki de hayattaki en büyük engelim benim ruhum. Bakış açım. Ben de bu yazıyla kendi engellerimi kaldırmak için işe koyulacağım.

Bir insan, başta kendim; kendime ve yaşama engel olmaktan kurtulursam, engelleri kaldıranların en önünde olur/oluruz. O zaman zaten engellileri anlama seviyesine yükselmişizdir.